CHP iktidarında 1940-1950 arasında bine yakın cami kapatılmış (Özel)
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın CHP'nin cami kapattığına ilişkin belgeli açıklamasının ardından dikkatler bir kez daha Şeflik yıllarına çevrildi. Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) tek başına iktidar olduğu 1940-1950'li yıllarda çeşitli bahanelerle b
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-05-18 09:41:34
Baskının şiddetlendiği dönemlerde, camileri iş hanına dönüştüren hayırseverler, Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinin ardından ilgili camileri yeniden ibadete açtı. Bu arada, Adnan Menderes de 1957 Adana mitinginde, CHP'nin 800 camiyi kapattırdığını söylemiş; ancak bu konuşma Yassıada Mahkemesi'nde idamına yapılan gerekçeler arasında sayılmıştı.
'Şeflik Dönemi'nde dine ve inanca yönelik çok ağır yaptırımlar uygulayan Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) tek başına iktidar olduğu 1940-1950'li yıllarda çok sayıda cami çeşitli gerekçelerle kapatıldı. Birçok cami, minareleri yıkılarak samanlık veya hayvan barınağına dönüştürüldü. Buna tahammül edemeyen vatandaşlar, tepkilerine karşılık alamayınca ilginç çözümler geliştirdi. Bir araya gelen hayırseverler, camilerin mülkiyetini ya satın alarak ya da kiralayarak yıkılmaktan kurtardı.
Baskının yoğun olduğu dönemlerde camileri işhanına dönüştüren hayırseverler, Demokrat Parti'nin (DP) iktidara gelmesinin ardından bu camileri yeniden ibadete açtı. 1940'lı yıllar Türkiye'de 'şeflik yılları' olarak anılıyor. Bu dönemde özellikle Müslümanlara yönelik baskılar hikayelere, romanlara hatta filmlere konu oldu. İsmet İnönü'nün başında bulunduğu CHP, insanların ibadetlerini rahatça yapmalarını engellemek için çeşitli baskılar uyguladı. Halkın tepkisine rağmen çoğu İsmet İnönü'nün emriyle olmak üzere Türkiye'nin değişik illerinde yaklaşık 900 cami ve mescit ibadete kapatılırken bazıları yıkıldı. İbadete kapatılan camiler, yıllarca samanlık, depo ve askerî sevkıyatlarda kullanılan atların barınağı haline getirildi. Türkiye'nin kıtlık yıllarında ağır yoksulluklara rağmen bir araya gelen vatandaşlar, camileri satın alarak mülkiyetlerine geçirdi. Bazı camiler ise işyeri ya da han adı altında kiralanarak kapatılmaktan kurtarıldı. Ancak şanslı olmayan camiler 1950'ye kadar ya yıkıldı ya da ibadete kapalı tutuldu.
Kırşehir Çarşı Camii yıkılmaktan kurtulan şanslı camilerden biri. Yıkılmayan ancak ibadete kapatılan camii, bir süre buğday-arpa ambarı olarak kullanıldı. Ancak caminin bu durumda olmasını içlerine sindiremeyen çarşı esnafından 5 kişi 50'şer lira vererek camiyi satın aldı. Özel mülkiyete geçtiği için kurtulan cami, DP'nin iktidara geldiği yıllarda yeniden ibadete açıldı. Aynı cami, daha sonra CHP'li Kırşehir Belediyesi eski başkanlarından Kemal Hotamaroğlu tarafından yeniden yıkılmak istenince, vârislerden Hasan Yüceer camiyi 'kırlangıç tavan' olmasından dolayı âsâr-ı atika raporu çıkararak yıkılmaktan kurtardı. 1864'te yapılan Osmanlı'nın son dönem eserlerinden Çarşı Camii, Kale Camii ile birlikte tahıl ambarı olarak kullanıldı. İsminin açıklanmasını istemeyen bir esnaf, "Yakın tarihte biz kalorifer tesisatı döşetmek için caminin tabanındaki tahtaları söktük. Bu tahtaların altından buğday çıktı. Büyüklerimiz buranın Kale Camii ile birlikte İsmet İnönü zamanında tahıl ambarı olarak kullanıldığını söylüyorlardı." diye konuşuyor. O yıllarda Kırşehir'de kent planlaması adı altında yaklaşık 20 cami ile birlikte 1 bedesten ve 1 medresenin yıkıldığı ifade ediliyor.
O dönemin şanssız camilerden biri de Eskişehir'deki Alaattin Camii'ydi. Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaattin Bey adına 1236'da yaptırılan cami, Osmanlı padişahlarının en çok hürmet gösterdikleri eserlerin başında geliyordu. Birçok cami gibi kapısına kilit vurulan cami, yaklaşık 20 yıl boyunca depo, cezaevi, marangozhane, sevkıyat yeri olarak kullanıldı. Depo olarak kullanılan caminin minaresine tahammül edilmediği için yıkılmak istendiğini belirten Alaattin Camii Derneği üyelerinin söyledikleri tüyler ürpertici:
"Burası daha sonra askerler tarafından barınak olarak kullanıldı. Bir ara minaresini yıkmak için caminin şerefesinden 3-4 parmak kalınlığında bir halat bağlayıp yıkmak istediler. Çok uğraştılar ama yıkamadılar. DP iktidara gelince caminin boşaltılması emri verildi. Harabeye dönen caminin içinde pislikten geçilmiyordu. Kendi imkanlarımızla camiyi temizleyip yeniden ibadete açtık. O gün bugündür bu camiye gözümüz gibi bakıyoruz."
CAMİ, YORGANCI DÜKKANI OLDU
Adana Siyavuşpaşa Camii de CHP'nin politikalarından nasibini alan ibadethanelerden. Kapısına kilit vurularak ibadete kapatılan cami daha sonra bir yorgancıya satıldı. Bugün eski görüntüsünden iz bulunmayan cami halen yorgancı dükkanı olarak kullanılıyor.
Aynı dönemde kapatılan Yeşil Mescit ve Alidede camileri ise biraz daha şanslı. Yıllarca ahır olarak kullanılan Yeşil Mescit, 1952 yılında yeniden ibadete açıldı. Alidede Camii ise yıllarca CHP'nin Adana İl Başkanlığı binası olarak hizmet verdi. Cami, DP'nin iktidara geldiği yıllarda yeniden açıldı. Bursa'da yıkılan Sarıgüzel Camii'nden bugüne sadece isminin verildiği sokak kaldı.
İstanbul Karaköy Camii'nin kaderi bu camiden pek farklı değil. Şehir meydanında kaldığı gerekçesiyle kaldırılmak istenen cami, halktan gelen tepkiler üzerine 'Adalar'da kurulacak' denilerek yıkılmış; ancak kendisinden daha sonra hiçbir iz kalmamış. Deniz Müzesi olarak uzun süre kullanılan Dolmabahçe Camii ise Adnan Menderes döneminde tekrar ibadete açıldı. Gaziantep'teki Mehmetpaşa Camii ve Konya'daki Alaattin Camii de bu dönemde atların bağlandığı camiler arasında yer aldı.
MENDERES'E 'NEDEN AÇTIN?' SORUSU
Bu konu o dönemde de tartışılmış. Adnan Menderes'in, 1957 seçimlerinde DP'nin Adana mitingindeki konuşmasında, CHP'nin camilere ve inançla ilgili yaptıkları yer almış. Yeni Adana Gazetesi'nde yer alan habere göre, Menderes halka hitap ederken şöyle dedi: "CHP döneminde 800 cami ve mescit kapatıldı. Bunların çok büyük bir kısmı Demokrat Parti iktidara geldiğinde tekrar ibadete açıldı. Camilerden kamyonlarla çok fena şeyler taşıdık."
Bu arada, Adnan Menderes, Haziran 1960'ta Yassıada Mahkemesi'nde yargılanırken, Türkçe-Arapça ezan davasında kendisine bu camileri neden tekrar ibadete açıldığı sorusunun da sorulduğu ortaya çıktı.
"HEPSİNİN HİKÂYELERİ BİRBİRİNDEN HAZİN"
Sanat tarihçisi İsmet İpek, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Osmanlı'ya ait eserlere yönelik acımasız bir tavır takınıldığını dile getiriyor. Kapatılan cami ve mescit sayısının bine yakın olduğu, hepsinin de birbirlerinden hazin hikayelerinin bulunduğunu anlatan İpek, "Özellikle 1935 yılında Vakıflar Kanunu'nda yapılan değişiklikle camilerin kamulaştırılarak satılması öngörüldü. Bu şekilde yurt çapında 950 civarında cami ve mescit şahıs ve kuruluşlara satıldı. Bazı camiler yıkıldı. O dönemde yıkılmaktan kurtulan camiler daha sonra ibadete açılırken, bazıları ise ya kaderine terk edildi ya da iş yeri, han olarak kullanıldı ve halen kullanılmaya devam ediliyor." diye konuştu.
Yakın tarih üzerinde yaptığı çalışmalarla bilinen ve bu alanda çok sayıda eseri bulunan Tarihçi Yazar Mustafa Armağan, 1940'lı yılların tarih mirası açısından çok talihsiz bir dönem olduğunu ifade etti. "Tarihî kıymeti olan bu eserlere daha saygılı olunabilirdi." diyen Armağan, "Ancak böyle bir hassasiyet olmadığı için ne yazık ki hemen her şehir ve kasabada çok sayıda cami, mescit ve tarihî bina ortadan kaldırıldı." değerlendirmesini yaptı.
SON VİDEO HABER
Haber Ara