Haber Merkezi / TİMETURK / Analiz
"Ey Erdoğan! Biz önce Allah’a sonra sana güveniyoruz." Ebul Hadi – Hama’lı bir gösterici
Baas rejiminin bütün Ortadoğu’yu saran devrim hareketlerini değerlendiren ve rejimin pozisyonunu belli eden resmi bir konsept ve söylemine şu ana kadar rastlayamadık. Esad’ın Newyork Times gazetesine verdiği ilk demeci bir değerlendirmeden çok önleyici bir hamle olarak görmek gerekir. Esad uluslararası kamuoyunun bir beklenti içine girececeğine inandığı anda ilk hamleyi atarak hem muarızlarının taleplerini güdük bırakmakta, hem de kendine geniş bir oyun alanı temin etmektedir. Babasının ölümü üzerine yaptığı değişim ve reform vaadleri de bu kabilden hamlelerdi. Bu sebeble bu konsept ve söylem gecikmesini, rejimin, uluslararası kamuoyunun aksi istikametinde bir siyaset takip edişinin bir işareti olarak görmek gerekir. Bu hallerde rejimin asıl siyasetini ve konseptini anlamanın en iyi yolu Lübnan’da ya doğrudan Suriye’nin kontrolu altında bulunan yada yandaş örgütlere ait yayın orgalarına bakmaktır.Rejim yıllardır konjonktür gereği rengini doğrudan belli etmekten kaçındığı durumlarda kendi görüşlerini Lübnan yayın organları aracılığıyla gayri resmi yollardan ilan etmektedir. Bu yolla hem kamuoyu oluşturmakta hem de kendine manevra imkânı sağlamaktadır.
Lübnan’da yayınlanmakta olan haftalık “El Kifah” adlı derginin 9 ve 16 Mayıs tarihlerinde yayınlanan nüshalarında rejimin yeni Ortadoğu’yla ilgili konsept ve söylemi bütün açıklığı ile ortaya konmaktadır. Baas ideolojisinde bir yayın yapan ve rejimin kontrolü altında olan bu dergi bize sadece rejimin genel siyaseti değil, devlet piramidinin zirvesini teşkil eden Esad ve yakın çevresinin yönelişleri hakkında da bilgi vermektedir. Derginin 9 Mayıs tarihli nüshası rejimin Arap devrimleri, Türkiye, Müslüman Kardeşler ve Hamas hakkındaki yeni görüşlerini ele alırken 16 Mayıs nüshasında ise Erdoğan’ın şahsı rejim gözüyle değerlendirilmektedir.
‘Amerikan İhvan Cumhuriyetleri’ üst başlığıyla yayınlanan 9 mayıs tarihli nüshada :
• Arap devrimlerinin bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyen ABD tarafından tezgahlandığı ve bu projenin asıl sahibinin Şimon Perez olduğu,
• ABD’nin Mısır, Tunus, Libya, Suriye ve Ürdün’ü mevcut rejimlerden temizleyerek yerlerine ‘Müslüman Kardeşler’ ve benzeri ılımlı İslami Partileri iktidara getirmek istediği,
• Tunus’taki Nahda hareketi ile Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün bu proje çerçevesine iktidara getirilmek üzere oldukları,
• Mısır ‘Müslüman Kardeşler’ örgütünün ABD’yle anlaştığı ve iktidara gelmek için silahlı mücadeleden vazgeçtiği,
• Amerikan İhvan Cumhuriyetleri adı verilen bu iktidarların İsrail’i tanıyacakları,
• Müslüman Kardeşler ile aynı menşee sahip olan Hamas’ın bu proje çerçevesinde Şam’dan ayrılarak Mısır’a yerleşeceği ve yapılan Filistin uzlaşma anlaşması ile birlikte yakın zamanda İsrail’i tanıyacağı,
• Türkiye’nin bu projede kilit nokta olduğu ve ABD ile Müslüman Kardeşler arasındaki görüşmeleri yürüttüğü,
• Türkiye’nin daha doğrusu AK Parti’nin yeni ihdas edilecek rejimler için rol model olarak tayin edildiği dile getirilmektedir.
Derginin 16 Mayıs tarihli nüshasında ise kapakta Erdoğan’ın resmi ile birlikte şu başlık yer almaktadır: “Suriye ve Libya’ya sırtını dönen Erdoğan’ın İsrail’e yeniden dönüşü”. Erdoğan’ın yeniden İsrail’e dönüşü başlığıyla imzasız olarak yayınlanan dört sayfalık yazıda bir önceki sayıda anlatılanlar tekrarlanmakta ve bilahare:
• Erdoğan’ın tıpkı hocası Erbakan gibi Atatürk devrimlerine, laikliğe, Avrupa birliğine karşı biri olduğu ama hocası gibi devlet ve kurumlarını doğrudan hedef almak yerine toplumu ele geçirmeye çalıştığı, bu istikamette de ABD ile ortak hareket ettiği,
• Yedioth Ahronot gazetesinin internet sayfasında çıktığı söylenen bir habere atıfta bulunularak Erdoğan’ın İsrail’le Mayıs ayı başında 4 milyar dolarlık yeni silah anlaşması imzaladığı ve İsrail’li çevrelerle görüşerek iki ülke arasındaki krizi gidermeye çalıştığı,
• Erdoğan’ın İsrail’i Avrupa Birliği’ne giriş kapısı olarak gördüğü bu bakımdan yeniden ilişkileri düzeltmek istediği,
• Erdoğan’ın bölgedeki Yeni Ortadoğu Projesi mucibince bölgedeki aşırı islami hareketleri ılmlılaştırmak gibi bir rol üstlendiği,
• Batıyı AK Parti’nin bölge ülkeleri için rol model olarak benimsenmesine ikna ettiği,
• Müslüman Kardeşler Örgütü ile Nahda hareketinin iktidara gelebilmek için İslami kimliklerinden vazgeçtikleri,
• Davutoğlu’nun bu yeni siyasetin mühendisi olmakla beraber esas patronun Erdoğan olduğu,
• Suriye’nin Erdoğan’daki bu değişimlerin farkında olduğu ve cevap olarak PKK’ya bağlı Kürdistan Demokratik Birliğinin sürgündeki başkanı Salih Müslim’in Suriye’ye dönmesine ve partinin toplantı yapmasına izin verildiği anlatılmaktadır.
Rejim, Türkiye’deki ulusalcı kesimin tezleriyle neredeyse birebir örtüşen ve doğrudan AK Parti’yi ama bilhassa Erdoğan’ı hedef alan bu iddialarla bir yandan Türkiye’de muhalefeti harekete geçirerek kendine yönelecek bir müdahalenin önüne geçmeyi hesaplamakta diğer taraftan da Erdoğan’ın hem bölge hem de Suriye halkı nezdindeki itibarını karalamaya çalışmaktadır. Gerek Facebook gerek El Jazeera-Mübaşar kanalında yayınlanan mesajların bir çoğunda Suriye halkının Erdoğan’a duyduğu sevgi ve güven dile getirilmektedir. El Jazeera, el Arabiya ve Orient kanalına bağlanan görgü şahitleri doğrudan Erdoğan’a seslenmekte ondan yardım dilemektedir.
Yazıda dile getirilen iddiaların birçok mantıki tutarsızlıkla malul olduğu, alelacele kurgulandığı görülmektedir. Erdoğan bir yandan Hocası Erbakan gibi devleti islamlaştırmak isteyen dinci biri olarak takdim edilirken diğer taraftan da Nahda ve Müslüman Kardeşler gibi İslamcı örgütleri islamı kimliklerinden koparmaya çalışmakla suçlanmaktadır. Erdoğan hem Avrupa Birliği’ne karşıdır hem de Avrupa Birliği’ne girebilmek için İsrail’le ilişkileri düzeltmeye çalışmaktadır.
Rejimin bu konsept ve söylemi resmileştirip resmileştirmeyeceğini veya ne zaman resmiyete dökeceğini bilmiyoruz. Ama bilinen şu ki Esad ile Erdoğan arasında savaş artık başlamış vaziyette.