Suriye’de rejime karşı gösterilere katılanların ortak söylemi; “Korku duvarını yıktık.” Korku çemberinden çıkanlardan biri de Muhammed Abbara. 21 yaşında, üniversite öğrencisi. 17 Nisan’da Humus’taki katliamın tanığı. Katliam sonrası tutuklama kampanyası sürerken İstanbul’a gelmiş ama aklı ve kalbi hala orada. O günü anlattı:
Annemi ikna edemedim
Gündüz daha önce öldürülen 20 kişinin cenazsi kaldırıldı. Gösteri olacağını duyduk. İnsanlar meydana akıyordu.Siyasi kimlikleri yoktu. Ben de katılmak istedim. Ailemden izin istedim. Karşı çıktılar. Oturdum babamla konuştum; “Ölenlerin kanı benimkinden daha mı değersiz. Seni anlıyorum, bakmakla yükümlü olduğun bir ailen var. Ama benim yok. İzin ver gideyim” dedim. İkna oldu. Ama annemi ikna edemedim. Sonunda babamın oluruyla gittim. Dablan caddesinden meydana girişte gençler kontrol noktası kurmuştu, en ufak kesici aletin alana sokulmasına izin vermiyorlardı. Meydan tıklım tıklım doluydu. Müslümanlar namaz kıldı, Hıristiyanlar ve diğerleri ayakta bekledi. İmam Şeyh Sehil mikrofonla konuşurken biz “Müslümanlar, Hıristiyanlar, Nusayriler tektir”, “Bir bir Suriye bir” diye slogan attık. Tek istediğimiz onur ve hürriyetti. Hayatımda ilk kez yaşadığım bir şeydi, halkın gerçekten bir olduğunu hissettim. Kadınlar çoğunluktaydı. Çocuklar vardı. Hiç ummadığım arkadaşlarım ordaydı. Çoğu ailesine rağmen gelmişti. Biz korkudan Hafız Esad’ın resmine bile bakamazdık. Ama herkes ölümü göze alarak gelmişti. Her an polisin ateş açabileceğini bildiğimiz halde coşkuluyduk. İnsanlar meydandakilere ekmek ve su dağıtıyordu. Tam kaynaşma vardı. Yanımdaki arkadaşım “İlk kez hürriyetin ne olduğunu gördüm” dedi.
Polis izin vermişti ama...
Gösteriden önce imamlar polise gidip “Halk ölümlerden dolayı öfkeli, müdahale etmeyin, sabaha kadar gösteri yapalım. Her şey barışçıl olacak. Böylece halk deşarj olur” deyip izin istediler. Polis de izin verdi. Ama amcam gece 12.30’da arayıp “Elektrikleri kesip ateş açacaklar, hemen eve dön” dedi. Dönmedim. 1 saat sonra Şeyh Sehil kalabalığa “Polis emir verdi, yarım saat içinde meydanın boşaltılmasını istiyorlar” diye duyuru yaptı. Meydanın yarısı boşaldı. Biz de 10 dakika yürüme mesafesindeki arkadaşımın evine gittik. Bir saat sonra silah sesleri gelmeye başladı. Mahir Esad’ın 4. Tümeni kalabalığı tarıyordu. 45 dakika sürdü. Sonra meydana gittik. Sadece askerler kalmıştı. Birkaç bina yanmıştı.
Parti yok örgüt yok hizip yok
Gösterilere ne bir parti ne bir cemaat ne de bir örgüt ya da grup önderlik ediyor. Zaten Baas’tan başka parti yok. Sokaklarda Müslüman Kardeşler’in de varlığına şahit olmadım. Biz interneti kullanıyoruz. Hepimiz biliyoruz ki Cuma namazı sonrası randevumuz var. Artık herkes kendi cenazesinin gösterisini yapıyor. En önemlisi korku duvarını yıktık. Herkes meydana öleceğini bilerek gidiyor. Gençler olarak Beşşar Esad’ı severdik.
Onunla sorunumuz yoktu. Esad’ın iki yüzü olduğunu anladık. Sadece yumuşak ve genç yüzünü görüyorduk. Şimdi habis yüzünü gösterdi. Bunu beklemiyorduk. Halk şimdi “Katilleri durduramıyorsa neden o koltukta oturuyor” diye soruyor. Esad ciddi bir adam olsaydı reformlara yönelik adım atardı. Demokratik bir seçim istiyoruz, emrivaki istemiyoruz. Hayalimde belli bir lider yok.
Hastaneye giren çıkamadı
Askerler baskın sonrası ölü ve yaralıları Vatani Hastanesi’ne taşımıştı. Halk sadece 5 cesedi meydandan alabildi. Ağır yaralılara müdahale etmeyip ölüme terk ettiler. Hafif yaralı olanları müdahalenin ardından cezaevine götürdüler. O hastaneye götürülenler geri dönmedi. Diğer tüm hastanelere hiçbir yaralı kabul etmeyecekleri emredildi. Bazılarının cesetleri verildi, bazıları verilmedi. Cenazeler sırasında da kalabalığa ateş edildi. Kimse o gün kaç kişinin öldüğünü ya da kaybolduğunu bilmiyor. Yaklaşık 200 kişinin akıbeti meçhul. Humus’ta bugüne kadar tutukluların sayısı 10 bini geçti. Müsenna Lisesi Hapishane’ye çevrildi.
radikal
radikal