Bin Ladin'in sonsuza kadar kaybolduğu gün
2002 sonlarında, o zamanların Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’ten Afganistan’ın Hamit Karzai’sine, İsrail istihbaratından FBI’nın Dale Watson’una kadar herkes Ladin'in 2001 saldırısında öldüğünden emindi.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-05-09 15:42:01
Pepe Escobar * / TIMETURK
“Ömer Ömer”. Sessizlik. “Ömer! Ömer!” Telsiz cızırtıları, Doğu Afganistan’ın Tora Bora’sında yer alan Kar Beyaz Dağlarına (Spin Ghar) atılan yeni salkım bombasının patlama seslerine karışıyor. Açık-gri battaniyesine sarılı komutan Ali Şah’ın mesaj buz gibi, “Kandahar düştü”.
Mücahitler, pakul şapkalarının altında gülümsemiyorlar bile. Tanklarını, uçak-savarlarını ve Kaleşnikoflarını dolduruyorlar ve Ali Şah’tan gelecek yeni emirleri bekliyorlar. Gönüllülerden biri şöyle diyor: “Usame orada, çünkü Kandahar fethedildi”. Usame bin Laden, daha 2 önce birliklerini atı üzerinde komuta ederken mücahitlerce görülmüştü. Ya da bu aşırı doz haşhaşla coşmuş Mücahitlerin Just My Imagination (Sadece Hayalim-The Temptations’a ait ünlü bir Soul şarkı) remiksi miydi?
Usame bölgeyi avucunun içi gibi tanıyordu. Buralarda 1980’lerde ilk muharebelerini vermişti. Bamo Hal platosunda dondurucu geceyi mini-depremler sallıyor. Simsiyah gökyüzünde çizdikleri yavaş dairelerin ardından devasa B52’ler, bir saatlik düzenli aralıklarla, Tora Bora’yı dövmeye devam ediyor.
El bombaları, roket atarlar, mühimmat ve istihkâmlarla tıka basa dolu bir deponun yanındaki beton bir kutu olan eski bir Taliban hapishanesinde, Ali Şah komutasındaki 14 mücahit ve The Observer’dan Jason Burke ve ben, yün battaniyelerin altında ortasındayız. “Ömer Ömer”. Sessizlik. “Ömer! Ömer!” Sessizlik, sadece telsiz cızırtısı ile yegâne ısı ve ışık kaynağı yanan odununun sesiyle bozuluyor.
Hayatta bir gün
Abartısız dumanla dolu bir hücrede uyuyoruz. Herkes sabah 4’te sahur için kalkıyor. Bayat pide (nan) parçalarını yiyerek, Toyota kamyonetlerinin arkasında savaşa gidiyorlar. Bazıları, hepimizi cennete gönderebileceğinden habersiz el bombalarıyla oynuyor.
B52’ler ölümcül balelerini sürdürüyor. Dağlardan ışıklar çakıyor. Sadece 3,5 km ötede son adamına kadar çarpışmaya kararlı birkaç Çeçen ve Özbek serpilmiş binin üzerindeki ölümcül Arap toplaşımı, unutuluşlarına bombalanıyor.
İki bin Afgan mücahidi, Celalabat’taki “hukukun ve düzenin idarecisi” Efendi Ali’nin komandoları, kendine ait dile sahip savaşçı Peştu aşireti Pachilerden oluşuyor. Taliban Holocoust’u sırasında birçokları yıllarını Peşaver’de geçirdi.
Öte yandan, Arap komutan ise korkulu Abdül Kuddüs. Mücahitler onu tanıyor zira El-Kaide’nin telsizini dinliyorlar. Fakat hiçbiri Arapça konuşmuyor tıpkı hiçbir Arap’ın Pachi diyalektini anlamaması gibi. 2001 Afgan Savaşı’nın nihai ve can alıcı muharebesinde geçirdiğim tüm zaman boyunca, Araplar sadece dağınık havan saldırıları yapabildi.
El-Kaide mevkileri, üst üste geçmiş 3 dağ sırasının ikincisinin en tepesindeydi. Tora Bora olarak bilinen bu bölgenin altında, bazıları insan yapımı bazıları doğal mağaralar ağı yer alır. Kayalar acımasızca B52 bombardımanıyla maruz kalıyor. Zirvelerin ötesinde, dağların etrafından 80’kmlik bir yolla ulaşılabilen Pakistan’ın aşiret bölgeleri bulunur.
Görünmez savaş
Bu gerçeküstü, asimetrik savaşın en anlamsız tarafı, yıkıcı B52 ve F16 saldırıları ile aşırı-yavaş mücahit hücumları arasındaki koordinasyon eksikliğiydi. Sovyet tarih-öncesinden kalma Zu model çift-namlulu uçak-savarı, sırf konumlandırabilmeleri için bile üç B52 saldırısı gerekiyordu.
Fakat arazi bilgileri eşsizdi. ABD’nin dağların zirvelerini değil eteklerini bombalayacağını söylüyorlardı. Daha sonraları, Efendi Ali’nin komutanları Pentagon’un finanse etti Amerikan bavulcularını sahte istihbarat karşılığında tufaya getirdiğini öğrendim.
Zamanın Pentagon Şefi Donald Rumsfeld’in, siyah camlı kamyonetler ile Amerikan Özel Kuvvetler ve İngiliz SAS arasında ortaya çıkışı da “Görünmez Savaşı” her daim anımsatıyordu. İki gazeteciye rastladıklarında şaşırdılar ve bariz şekilde rahatsız oldular.
Taliban rejimi dağıldığı 17 Kasım 2001’de, Usame Bin Laden, ailesi ve 25 Toyota Land Cruiser konvoyu, Tora Bora’ya doğru Celalabat’tan ayrıldı. Kasım sonunda, en sadık ve acımasız Yemenli mücahitlerle çevrili soğuk ve nemli Tora Bora mağarasında en canlı konuşmasını yaptı. Sonraları Afgan mücahitlerince yakalanan savaşçılarından Ebu Bekir, “Daha sonra tekrar geleceğim” diyen Usame’nin onları uyararak, “ayaklarını sağlam basmalarını ve şehitliğe hazır olmalarını” söylediğini ifade etti.
Birkaç gün sonra 30 Kasım’da, 4 Yemenli mücahitle beraber Pakistan aşiret bölgesindeki Parachinar köyüne doğru Tora Bora’dan ayrıldı. Tüm yol boyunca rahatsız edilmeden yürüdüler ve ardından sonsuza dek kayboldular.
Asla öl deme
B52 bombardımanları kudururken Aralık 1’de, Usame’nin binayı çoktan terk etmiş olduğunu mücahitlerden işittim. Can alıcı nokta, Usame Pakistan aşiret bölgesinde güvendeyken Florida Tampa Komuta Merkezi’ndeki General Tommy Franks, Saddam Hüseyin’i devirmeye odaklanması için Rumsfeld’den emir alıyordu. Hepimizin bildiği gibi gerisi, (trajik) tarihtir.
Aralık başlarında, doğu Afganistan’daki istihbarat operasyonlarından sorumlu Pir Baş Bardivalı gördüğümde büsbütün şaşkındı Neden Pentagon, ABD’nin para verdiği Efendi Ali’nin mücahitlerinin gözü kapalı bildiği Tora Bora’nın çıkış yollarını kapatmamıştı ki?
Usame’nin ayrılmasından sonra sadece birkaç Arap El-Kaide cihatçısı yakalandı. Sonraları Gitmo’daki Dante’nin Cehennemi’nin 9’ncu tabakasına yanlarındaki düzinelerce Afganlıyla gönderildiler. Tora Bora’da kalan El-Kaide savaşçılarının çoğu muharebede, şehit olarak öldü ve sığınak-patlatan bombaların yol açtığı enkazın altına gömüldü. Pentagon’la ilgili olarak Pir Baş sert bir ifadeyle, “El-Kaide, burunlarının dibinden kaçtı” diyecekti.
Washington’un John Wayne Bush’un “ölü ya da diri” diye söz verdiği Bin Laden’i, tahmin edileceği gibi, Tora Bora’nın 240 km doğusunda buluncaya ve 9/11’den bu yana 3 bin 519 gün geçmesine rağmen artık olay böyle değil.
Sorun 30 Kasım 2001’de son kez canlı görülen bir adamın defalarca öldüğünün söylenmesi. Bir Taliban lideri 2001 Aralık ortasında, Tora Bora yakınlarında, Usame’nin ciğerlerine yenik düştüğünü ve cenazeye katıldığını söyleyecekti.
2002 sonlarında, o zamanların Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’ten Afganistan’ın Hamit Karzai’sine, İsrail istihbaratından FBI’nın Dale Watson’una kadar herkes bundan emindi. Buna rağmen Suudi istihbaratının tam tarih vermesi için yıllar geçti. Suudiler, 23 Ağustos 2006’yı telaffuz etti. 2000’li yıllar boyunca tüm Usame videokasetlerinin, dangalakça sahteler olduğu ortaya çıktı.
Arap Denizi sularında yavaşça çürüyen o beden, geçen Pazartesi günü, söz verdiği gibi, teslim olmak yerine “savaşarak” ölen gerçek bir şehit mi? Yoksa sahtesi mi?
*Pepe Escobar: Gazeteci-Yazar. Küreselleşme: Küresel Dünya Nasıl Savaşta Eriyor? (Nimble Kitapları, 2007) ve Kırmızı Bölge Mavileşirken: Dalgalanan Bağdat’tan Bir Enstante adlı kitaplarının yazarı. Obama Küreselleşme Yapar (Nimble Kitapları, 2009) yeni çıkan kitabıdır.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara