Ferhat Kentel
Bin Ladin’i öldürmeden önce de ona kod olarak beyazlara karşı son savaşı veren “son Apaçi” Geronimo’nun adını taktılar. Yani Bin Ladin’i değil, bir kere daha Geronimo’yu öldürdüler. Bir ölüm olayını, adeta bir zafer gibi, Hollywood filmlerinin sonunda olduğu gibi, heyecanla ve sevinçle, adeta orgazm olarak izledi uysallaşmış bedenler.
Beyaz adam, üzerinde binyıllardır Navajoların, Siyuların, Apaçilerin, Azteklerin, Mayaların yaşadığı uçsuz bucaksız toprakları “keşfettiğini” ilan etti önce... Fethedip talan ettiği kıtaya ad verdi; “Amerika” dedi o topraklara... Sanki o kıtada yaşayan insanlar ondan bir ad koymasını istemişler gibi...
Bitmez tükenmez bir arsızlıkla, ilerleme, medeniyet, modernleşme kılıflarıyla hem insanları hem de o insanların gözleri gibi korudukları kutsal doğalarını ve topraklarını yağmaladı. Zenginleşme, kâr, sömürü arzularını “ilerleme”, “gelişme” cilasının arkasına sakladı.
Beyaz adam ve arkasına aldığı ordular, ehlileşmiş kiliseler, şirketler insanları tükettiler; insanları tüketirken, kâinatın merkezi oldukları kibriyle doğa üzerinde de her türlü tasarruf hakkını kendilerinde gördüler.
Beyaz adam, dünyanın dört bir yanında “keşfettiği” ve fethettiği topraklardan ve insanlardan devşirdiği güçle, aynı toprakları ve insanları esir etti ilerlemenin kaçınılmaz olduğu fikrine... Onunla birlikte beyazlaştık. Kendi topraklarımıza “beyaz” bakmaya başladık; insanlara, çocuklara, ovalara, dağlara ve sulara her türlü hakkı kendimizde görerek yular taktık, mengenelere soktuk. Kara tahtalarla, “hazır ol!” komutlarıyla, beton ağlarla ördük kafalarımızı, yuvalarımızı ve yurtlarımızı dört baştan...
Bu işi en iyi becerebilenler, en çok beyazlaşanlar, sermayelerine sermaye katabilmek için, önlerinde engel olabilecek siyah, esmer ya da yeşil kalan hiçbir şeye tahammül edemediler; acımasız ve kibirli iktidar dilleriyle “mutlak olanı öğreten adamlar” oldular; sermaye ve güç hırslarını gizleyebilmek için ilerlemenin havarisi kesildiler.