Gül: 'İslam düşmanlığı Avrupa’nın ruhuna aykırıdır'
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, siyasi İslam’a ilişkin endişelere bir anlam veremiyor. Türkiye’nin üyeliğine ilişkin olarak AB’de referandum yapılmasını ise kabul ediyor.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-05-07 11:28:52
Avusturya’nın, önemli ölçüde ekonomik büyüme kaydeden Türkiye ile olan ticari ilişkileri, Ankara’nın AB ile ilgili hedefleri ve Türk göçmenlerin durumu. Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün üç günlük resmi Avusturya ziyaretinde görüşülecek konulardan sadece bazıları. Pazartesi günü Viyana’da başlayacak olan ziyaretin bir başka ayağı ise Salzburg. Gazetemiz ziyaret öncesinde Abdullah Gül ile Ankara’daki rezidansında bir araya geldi.
Die Presse: Önümüzdeki hafta Avusturya’yı ziyaret edeceksiniz. Büyükelçinizin gazetemizle yaptığı bir röportajda söylediklerine göre, Avusturya’da gettolarda yaşayan Türk göçmenlere virüs gözüyle bakılıyor. Böyle bir ülkeye nasıl duygular içerisinde seyahat ediyorsunuz?
Abdullah Gül: Türkiye ile Avusturya arasında kökleri çok derinlerde bulunan tarihi ilişkiler var. I. Dünya savaşında iki ülke müttefikti. İki önemli devlet ve büyük İmparatorlukların varisleriyiz. Cumhurbaşkanı Fischer üç yıl önce Türkiye’yi ziyaret etmişti. Ben de daveti üzerine iadeiziyarette bulunacağım. Ekonomik ve siyasi alandaki olumlu ilişkilerimizi geliştireceğimize inanıyorum. Avusturya’da, 100.000’i Avusturya vatandaşı olmak üzere yaklaşık olarak 200.000 Türk yaşıyor. Avusturya toplumunun bir parçası olan bu insanlar Avusturya ile Türkiye arasındaki ilişkiler bakımından da son derece önemlidir.
Die Presse: Belli ki Büyükelçiniz bütün bunları o kadar sorunsuz görmüyor.
Abdullah Gül: Avusturya’daki insanların birlikte yaşamında elbette ki sorunlar çıkabilir. Çıktığı zaman da bu sorunları birlikte çözmeliyiz. Eğitim konusunda büyük çaba harcamalıyız. Türk göçmenler, Almancaya hâkim olduklarını göstermelidir. Göçmenlerin, yaşadıkları ülkenin toplumuna uyum sağlamak zorunda olmaları gayet doğaldır. Bu onlar için de, yaşadıkları ülkede mutlu bir hayat sürmeleri için önemlidir.
Ayrıca başarılı entegrasyon örnekleri var: Örneğin siyaset ve kamuda çalışan Türk kökenli Avusturyalılardan söz edebiliriz. Atıl Kutoğlu başarılı bir modacıdır. Do&Co şirketinden Atilla Doğudan başarılı bir iş adamıdır.
Die Presse: Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisine dönelim: Avusturya hükümeti Büyükelçinin açıklamalarını nezaketsiz bir davranış olarak değerlendirdi ve Büyükelçinin görevinden alınması için baskı yaptı. Onu görevden aldırmayı hiç düşündünüz mü?
Abdullah Gül: Hâlihazırda, Avusturya ziyaretimizin başarılı geçmesi ve çeşitli alanlardaki işbirliğimizin geliştirilmesi için uğraşıyoruz. Şu anda önemli olan nokta budur.
Die Presse: Dil öğreniminin entegrasyon için son derce önemli olduğunu ifade ettiniz. Fakat sorunlar böylece çözülmüş oluyor mu? Birçok Avrupa ülkesindeki insanların, özellikle de Müslüman ülkelerden gelen göçmenlerle sorun yaşadığı görülüyor. Bu durum Avusturya için olduğu kadar Almanya, Fransa, İtalya veya Hollanda için de geçerlidir.
Abdullah Gül: İslam’ın Avusturya anayasasında din olarak tanınmış olması iyi bir başlangıç noktasıdır. Avusturya, çok kültürlü ve çok uluslu bir İmparatorluğun varisidir. Fakat bütün Avrupa’da endişe verici gelişmelere şahit oluyoruz: Yabancı düşmanlığı, aşırıcılık ve İslam düşmanlığı. Bunlar Avrupa’nın ruhuna aykırıdır. Avrupa’ya yakışmıyor. Zira Avrupa, insan haklarının anavatanıdır, farklı düşüncelerde olanlara ve farklı kültürel kökenlere sahip olanlara saygı gösterileceğini varsayacağımız bir bölgedir. Ancak farklı olanların Avrupa’da geçmişte de dışlandığını maalesef yaşadık. Başkalarına yönelik ayrımcılık yapmak hastalıklı bir tutumdur. Bunun yayılmaması gerekir. Ne Avrupa’da ne de başka bir yerde.
Die Presse: Bu sorunların yabancı düşmanlığıyla yakından ilgili olduğu doğrudur. Fakat Avrupa’da, siyasi İslam’la ilgili endişeler de giderek artıyor. Bu endişeleri anlıyor musunuz?
Abdullah Gül: Bu tür sorunlardan söz edilmesini anlamsız buluyorum. Bunlar Orta Doğu veya Orta Asya’daki bir ülkede konuşulsa tamam derim. Fakat Avrupa’da? Nasıl endişelermiş bunlar?
Die Presse: Konuk olunan ülkelerdeki din ve devlet ayrımının, demokratik ilkeleri kabul etmeyen siyasi akımların gelişebileceğine yönelik endişelerdir.
Abdullah Gül: Çizilen bu tabloyu anlamsız buluyorum. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, demokrasi ve insan haklarına ilişkin standartlar hakkında bilgi sahibiler. Tabii ki İslam içerisinde de, aynı Hıristiyanlık ve Musevilikte olduğu gibi aşırı görüşler olabilir. Ancak İslam içerisindeki aşırı görüşler, İslam düşmanlığına bahane olarak kullanılamaz. İslam düşmanlığı tehlikeli bir gelişmedir. Yahudi düşmanlığı da küçük çapta başlamıştı. Netice itibariyle de nelere yol açtığını hepimiz biliyoruz. Bir insanın Hıristiyan, Yahudi veya Müslüman olması fark etmez. Önemli olan o insanın demokrasiyi, insan haklarını ve yaşadığı ülkedeki kuralları kabul etmesidir.
Die Presse: Alman Şansölyesi Angela Merkel’in, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ve bazı Avusturyalı siyasetçilerin açıklamaları, Türkiye’nin Avrupa’da hoş karşılanmadığını ortaya koyuyor. Moral bozucu bir durum değil mi bu?
Abdullah Gül: Söylediklerinizi doğruysa, o zaman daha ziyade sözünü ettiğiniz ülkeler pek erdemli olmayan bir tutum sergilemiş olur. Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlamasına 2005 yılında AB devletlerinin birlikte karar verdiğini hatırlatmak isterim. Bu kararlarına da, Pacta sunt servanda – ahde vefa – ilkesi uyarınca sadık kalmalıdırlar. Sözünü ettiğiniz devlet adamları bu ilkeyi gayet iyi bilirler. Dolayısıyla, söz konusu ifadelerin iç siyasete yönelik hesaplar gereğince yapıldığını varsayıyorum. AB ile yürüttüğümüz üyelik müzakereleri üyeliğe yönelik bir otomatizm şartı koşmuyor. O noktaya geldiğimizde ve konuya ilişkin bir değerlendirme yapıldığında, bazı AB ülkelerinde referandum yapılması da söz konusu olabilir. Bu referandumlara da saygı gösteririz. AB üyeliğine giden yolumuz uzun bir süreçtir.
Die Presse: Türkiye geçmiş yıllarda bu yolda büyük gelişmeler kaydetti. Ancak yine de sorunlar var. Bunların bazıları da halkla ilişkiler bakımından sıkıntılıdır: Örneğin az önce Türkiye’de bir Ermeni anıtı yıkıldı. Sizce akıllı bir hareket miydi?
Abdullah Gül: Bunlar iç siyasi tartışmalardır. Bu tür tartışmalar da sadece Türkiye’de değil, bütün ülkelerde olur.
Die Presse: Basın özgürlüğü alanındaki eksikliklere ilişkin suçlamalar da var. Sağcı gizli Ergenekon örgütü hakkında deşifre edici haberler kaleme alırken tutuklan Ahmet Şık ve Nedim Şener ismindeki gazeteciler, Savcılık tarafından kısa bir süre önce Ergenekon örgütünün bir parçası olmakla suçlanıyorlar.
Abdullah Gül: Yasalara göre Türkiye’de hiçbir gazeteci sadece görüşlerinden dolayı tutuklanamaz. Ancak savcılık suç işlendiğinden şüpheleniyorsa, başka bir durum söz konusu olur.
Die Presse: Türkiye birkaç yıldır yeni bir dış politika izlemeye başladı: Çevresindeki bölgelerinin tamamında daha önemli bir rol oynamak istiyor. Ancak Mısır’daki devrimde başlıca rolü ABD üstlendi. Libya’da ise Fransa, Büyük Britanya ve İtalya gibi Avrupa devletleri ön planda. Sözünü ettiğimiz bu yeni Türk dış politikası işliyor mu?
Abdullah Gül: Son derece başarılı bir dış politikamız var. Bu sadece benim düşüncem değil. Birçok analizci de aynı görüşte. Bu dış politika çerçevesinde, ekonomik alanda ve reformlar bakımından bütün bölgeye katkıda bulunmak istiyoruz. Devrim sürecinde bulunan ülkelere yapıcı katkılarda bulunuyoruz.
Die Presse: Libya’daki arabuluculuk girişimlerini de mi kastediyorsunuz? Gelişme var mı?
Abdullah Gül: Bölgedeki demokratik gelişmelere ve reformlara her zaman açığız. Ancak söz konusu reformların kan dökülmeden gerçekleşmesini arzuluyoruz.
ekopolitik gündem
SON VİDEO HABER
Haber Ara