Nurettin Wilderman * / TIMETURK
Normalde bunu pek yapmam. Yani, İslam’a nasıl girdiğimi, belki de nasıl İslam’a geri döndüğümü, anlatmak için çok fazla zaman harcamam.
Şöyle ki Müslüman olduğunuzu öğrendiğinde insanlar sürekli aynı soruları soruyor? “Ailen ne tepki verdi?”, “Müslüman bir kadına mı âşık oldun?” “Yeni Müslüman olarak İslami toplumda kabul gördün mü?”gibi sorular. En çok da, “neden Müslüman olduğum?” sorulur.
Bu bana hep garip gelir. Hatta Müslümanlar dahi bana neden İslam’ı kabul ettiğimi soruyor. Ben de onlara genelde “Şey, bu tek doğru din değil miydi, hatırlayın” filan diyorum. Arabamı ağaca çarpıp az daha ölüyor değildim, ışığı filan da görmedim. Hatta ne zaman Müslüman oldum onu bile fark etmedim.
İslam’ı keşfedişim
Bazıları şaşırıyor ancak Tanrı’yı dahi arıyor değildim. Hayatta bir neden de sorgulamıyordum. Peşinde koştuğum bir amaç da yoktu.
Aslında bir kitap arıyordum. Ne alacağımı bilmeden bir kitapçıya daldım. Sanırım 2003-2004 arası bir tarihti. Okumayı severim, özellikle “yakın tarih”, “felsefe” ve “sosyoloji” kitaplarının olduğu raflar ilgimi çeker.
Orada bir kitap gözüme çarptı. Adı “İslam; Değerleri, Prensipleri ve Gerçeği” idi. Elime aldım ve baktım. Tanıdığım çok az Müslüman vardı fakat neye inandıkları konusundan hiçbir fikrim olmadığını fark ettim.
Bu arada İslam tüm haber bültenlerindeydi. Öyle görünüyor hem iç hem de dış olaylarda etkili gibiydi. Kitabı almaya karar verdim ve bu dinin ne olduğu görmek istedim. Kasaya yanaştım ve kitabı aldım. Beni La ilahe İllallah’a götürecek 4,5 yıllık serüvene başladığımdan tabi ki bihaberdim.
İslam hakkında okumazdan önce ona ait zihnimde bazı negatif çağrışımlar vardı. Örneğin, bir Müslüman, karısına baskı yaparken nasıl dindar olabilirdi ki? Ya da binalar ve heykeller fayda ve zarar vermezken, nasıl oluyor da Müslümanlar Mekke’deki kare bir binaya tapabiliyordu?
Ayrıca Müslümanların diğer dinlere karşı bu kadar müsamahasız olmasını da anlayamıyordum. Nihayetinde hepsi aynı Tanrı’ya inandığını söylüyordu. Bunun gibi düşüncelerle okumaya başladım.
İlk kitaptan sonra ikincisi geldi. Arkasından da üçüncüsü ve diğerleri… Birkaç yıl sonra, İslam hakkında epey kitap okumuştum ve çok şaşkındım. Çünkü İslam’ın bir parçası olduğunu düşündüğüm ve karşı çıktığım her şeye İslam’ca da karşı çıkıldığını öğrendim.
Allah’ın Selam ve Bereketi üzerine olsun Hz. Muhammed, kişinin imanının eşine davranışlarına bakarak bilinebileceğini söylediğini öğrendim. Ayrıca Müslümanlar Kâbe’ye de tapmıyordu. Hatta heykel ve benzeri her şeyi reddediyorlardı.
Belki son dönemler bir yana tarihteki İslam medeniyetinin, yeryüzündeki en mükemmel dini müsamaha örneği olduğunu öğrendim.
İslam’ın bize yapmamızı ya da o şekilde davranmamızı söylediği şeyler için ikna olmama gerek yoktu zira İslam’ı öğrenmeden önce de ekseri temel kuralları bana uygundu. Birçok konuda kendi değerlerim vardı ancak kitaplar “bu İslam” diyip duruyordu.
Müslümanlarla tanışmam
O zamanlar etrafımda çok fazla Tebliğ/Dava yoktu. En azından pro-aktif değildi. Bulabildiğim yardım etrafımdaki insanlarla konuşurken sorduğum sorulardı. Bu Hollanda’da Dava’nın organize olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece etrafımdakiler çok fazla bunla haşır neşir değildi.
Ramazan geldiğinde denemeye karar verdim. Hiçbir kitap, gerçekten nasıl hissedeceğinizi anlatamaz. Müslüman iş arkadaşlarımın yanına gittim ve onlara beraber oruç tutmak istediğimi söyledim. Bir Kur’an aldım ve internetten 30-günlük bir program da indirdim.
Diğerlerine Kur’anın tamamını okuduğumu ve Şevval’de de oruç tuttuğumu anlatınca bazıları, bunu hiç duymadığını ya da hiç yapmadığını söyledi. İşe süt ve hurma getirdim ve onlara bunun sünnet olduğunu belirttim. Anneleri ya da eşleri de yemekler yaptı. Bazı yeni tatlar öğrendim.
Ramazanda çok şey öğrendim ve tabi diğerleri de. Çok da eğlendik. İlk Bayramım da bir cenaze oldu ancak geri kalanı muhteşemdi.
Ramazan’ın ardından, bir camiye zekâtımı vermek için gittim. İyi bir amaç için para vermek yapılacak doğru bir işti. Yani para vermemi sağlayan neden Müslümanlık değildi.
Kasabamdaki caminin saymanıyla ilk kez bu şekilde tanıştım. Bana Müslüman olup olmadığı sordu. Ben de “Hayır, efendim, Müslüman değilim” dedim ve “Fakat Ramazan’da oruç tuttum” diye ekledim. Bana acele etmememi, hızla karar vermememi öğütledi.
Aylar geçerken, İslam hakkında okumaya devam ettim. Okuduğum ekseri kitaplar Karen Armstrong gibi Müslüman olmayan yazarların eserleriydi. Aynı zamanda İslam’a karşı olumsuz kitapları da okumak için zaman ayırdım. Din motifli terörizm, medeniyetler çatışması vs gibi şeyleri araştırdım.
Ancak aklıma gelen her soruya, İslam’ın ikna edici bir cevabı vardı. Bu demek değildir ki konuştuğum Müslümanların hepsinin ikna edici cevapları olsun. Yine de İslam hakkında edindiğim bilgilerin ekserisi bu kitaplardan geldi.
Müslüman oluşum
Sonraki Ramazan’ın sonunda, tekrar aynı camiye zekâtımı vermek için gittim. Tekrar saymanı gördüm ve beni tanıdı. Tekrar bana, Müslüman olup olmadığımı sordu.
“Hayır, efendim, Müslüman değilim” diye cevapladım: “Siz bana acele etmememi söylemiştiniz değil mi?”Kafasını sakince salladı, “Evet, acele etme, fakat çok da yavaş olma”.
Böylece Müslüman olmayan son seneme başladım. Zaten alkolden kurtulmuştum. Sigarayı da bıraktım. Kendimi ve diğerlerini iyiliğe teşvik etmeyi ve kendimi ve diğerlerini kötülükten sakındırmaya çalıştım.
Tatilde Türkiye’ye gittim ve orada azametli camilerin içini görme fırsatım oldu. Attığım her adımda, geçen her günde, Allah’ın hayatımdaki varlığını daha çok hisseder oldum.
Tabiata çıktım ve hayatımda ilk kez, önümde duran Yaratıcı’nın işaretlerini görebiliyordum. Bazı zamanlar namaz kılmaya çalıştım. Daha önce hiç yapmamıştım. Elbette bugün kıldığım namazla uzaktan yakından alakası yok. Okumaya sürekli devam ettim. Fakat internetten de İslam’la ilgili bilgilere de başvurmaya başladım.
Hollanda’daki sosyal medya sitesi Hyves’de, Müslüman olmuş bir Hollandalı kız kardeşle tanıştım. Bana Müslüman olup olmadığımı sordu. Ben de ona henüz olmadığımı belirttim. Gelip eşiyle tanışabileceğimi söyledi. Eşi doğuştan Müslüman ve Mısırlıymış.
Eşi ve ben akşam yemeği yedik ve akşamın kalanında İslam hakkında konuştuk. İkinci kez oraya gittiğimde, (isteği üzere) bana nasıl namaz kılabileceğimi gösterdi. Elimden geldiğince doğru yapmaya çalıştım, o da beni izledi.
Ara verdiğimiz şu soruyu yöneltti: “Artık hazır olduğunu düşünüyor musun?” Ben de ona, “Evet, sanırım hazırım” diye cevap verdim.
Zaten daha önce Müslüman olduğumu o zaman fark ettim. Evet, şahadet getirmemiştim, yani resmi değildi fakat önceki yıllar içerisinde bir ara Müslüman olmuştum. Her şeyin Yaratıcısı Allah’ın yanında başka bir Tanrı’ya ibadet edilemeyeceğine inanıyordum.
Aynı zamanda Hz. Muhammed’in O’nun elçisi ve son peygamberi olduğuna ve dini kemale erdirdiğine de inanıyordum. Oruç tutmak, zekât vermek, namaz kılmak istiyordum. Hala her gün Hac’ca gitmeyi hayal ediyorum.
Benim yolum kitaplarlaydı, ben mektepli yolu tercih ettim. Mantıklı bir seçimdi benimki, duygusal değil. Önce bilgiye ulaştım, karşılaştırdım, kafa yordum. İslam, tüm sorularıma cevap oldu. Bir ya iki hafta sonra o ve ben kasabamdaki camiye gittim. Zaten imama geldiğimiz söylenmişti. Babam da geldi ve yanında bir kamera da getirdi.
İmam Kelime-i Tevhid’i söyledi, tane tane. Ben de aynı şekilde tekrar ettim. İmam hayırlı olsun duasını okurken, Mısırlı kardeşim bana Felemenkçeye çevirdi. Sanki kilometrelerce koşmuş koşmuş ve nihayetinde bitiş çizgisine gelmiş gibi hissediyordum. Kelime anlamıyla nefessiz kalmıştım. Yavaşça nefesi çevirdim, sakinleştim ve mutlu hissettim.
Arkasında nihayettin Nurettin olduğumu fark ettim. Kasabamdaki camiye tekrar gittim. Girdiğimde saymanı buldum. Bana Müslüman olup olmadığımı tekrar sordu. “Evet, efendim, adım Nurettin” dedim gülümseyerek. “Elhamdülillah” diye cevapladı ve hemen ekledi “Nihayet!”
* Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.