Sedat Laçiner: Balkanlar'da kalıcı barış ve istikrarın ABC'si iletişim
18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner, Balkanlar'ın kalıcı bir barış ve istikrara kavuşmasının ABC'sinin iletişim olduğunu belirtti.
Bursa'da 12 ülkenin katıldığı Balkan Ülkeleri Medya Forumu, ikinci gününde de devam etti. Baş
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-05-03 10:51:19
Bursa'da 12 ülkenin katıldığı Balkan Ülkeleri Medya Forumu, ikinci gününde de devam etti. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırma Merkezi işbirliğiyle Bursa'da düzenlenen iki günlük Balkan Ülkeleri Medya Forumu'nun ikinci gününde, Balkanlarda istikrar ve medya konusu ele alındı. "Bölgesel Güvenlik ve İstikrarın Tesisinde Medyanın Konumu' temasının ele alındığı forumda 'Bölgesel Barış, İstikrar ve Medya' tartışıldı.
Oturum başkanlığını yapan 18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner, Balkanlar'ın, en eski yerleşim yerlerinden biri olmasına rağmen yaşanacak bir bölge olamadığını belirtti. Balkanlar'ın Kafkaslar gibi en kadim ve en eski yerleşim yerlerinden bir tanesi olduğunu anlatan Sedat Laçiner, "Ne yazık ki çok eski bir yerleşim yeri olmak sizi bir bölge haline getirmiyor. Bunun için çok emek sarfetmeniz gerekiyor. Çünkü birlikte yaşamak emek istiyor." dedi.
Milyonlarca insanı bir arada tutan ülkeler için bunun daha güç olduğunu anlatan Laçiner, "Balkanlarda istikrardan bahsediyoruz. Balkanlar şu anda en çok savaşların yaşandığı bir bölge. Tarihsel, kültürel ve dinsel olarak birçok benzerlikler olmasına rağmen savaşlar yaşanıyor." şeklinde konuştu.
Öncelikle bunun önüne geçmek için farkında olmak gerektiğinin altını çizen Laçiner, şunları söyledi: "Önce bölge olmak gerekiyor. Buranın bir ev olduğu anlaşılmalı, bir kimliğin, bilincin oluşması lazım. İnsanların içine yerleşmesi lazım. Bu bir anda olacak bir şey değil. Tabi ki bir süreçten bahsediyoruz. Bunun uzun sürede oluşacağı bir süreçten."
Burada ikinci safhanın ise ilişkilerin artması olduğuna dikkat çeken Laçiner, sözlerini şöyle sürdürdü: "Buralarda ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerde çok yakın olmalarına rağmen bu ülkeler arasında ilişkilerin çok az olduğunu görüyoruz. Bunun siyasi, dini ve etnik gibi farklı nedenleri var. Ayrı bir ulus olma kaygısından dolayı çıkan savaşlar var. Yanındaki komşusundan nefret etme, düşman olma, onu kötü adam görme üzerine kurulu anlayışlar var. Bunda da bir geri dönüşüm, kimliğine zarar vermeden sağlamak gerekiyor."
Balkanlar'da işbirliğinin kalıcı hale gelmesi için bir kurumsallaşmanın oluşması gerektiğine dikkat çeken Laçiner, "Her şeyi ile komşusunun kötü olmadığını görmeli. Balkanlar'da yaşayanların birbirini tanıması lazım. Çıkarların farklılaşması, tehdidin azalmasına zemin hazırlar. Bir Yunan ile Türk, bir Bulgar ile bir Hırvat 'bu Balkanlar bizim evimiz, çıkarlarımız aynı, birbirimizden vazgeçemeyiz' dedikleri zaman barışa mecbur oluyor. Burada biz duygusunun atması burada barışın gelmesini sağlayacaktır." dedi.
Balkanlar'da Balkanlı bilincinin oluşmadığını ve burada yaşayanların birbirini anlamak yerine 'iyi' veya 'kötü' olarak değerlendirdiğine dikkat çeken Prof. Laçiner, "Bu ilk toplantıyı ben çok önemsiyorum. Devletler arasındaki bu tür toplantıları daha da artırmak lazım. Bu tür toplantılara, devletin yanında sivil toplum kuruluşlarının da desteğini katmak lazım. İnsanlar konuşa konuşa anlaşır. Konuşmayanlar ise önce küser sonra da savaşır." şeklinde konuştu.
"MEDYANIN ZEHİRLİ DİLİ VAR"
Gazetelere bakıldığında, Türk ve Balkanlardaki gazetelerde kısmi iyileşme olmasına rağmen, bir zehirli ve yıkıcı dilin hakim olduğunu vurgulayan Prof. Laçiner, sözlerini şöyle tamamladı: "Medyada kötü ve iyi anlayışı hakim bu konuda. Bir ulusu kötü veya iyi sayan bir anlayış var. Önce bu süreci Balkan medya kurumlarının yaşaması lazım. Biz Balkanlıyız, burası bizim evimiz. Burada birbirimiz ile birlikte yaşamalıyız şeklindeki işbirliğini sağlayabilirlerse, Balkanlı olduğunu fark edip bu şekilde çalışırlarsa bu sürece katkı sağlarlar."
Balkanların, küçük ama birbirine düşman devletlerle dolu olduğunun altını çizen Bulgaristanlı gazeteci Emil Koshlukov ise Balkanlar'da yaşayanlar olarak 'Balkanlar'ı batılıların görmek istediği gibi değerlendirme' yanlışına düşüldüğünü belirtti. Balkanlar'da şimdi 39 ülkenin bulunduğunu anlatan Koshlukov, kişi başına en çok devlet düşen bölgenin Balkanlar olduğunu vurgulayarak, "Burada iki büyük imparatorluğun mirasından söz edebiliriz. Bunlardan biri Osmanlı İmparatorluğu, ikinci ise Sovyet Rusya. Balkanlar'daki şimdiki devletler Sovyetlerin harabeleri üzerine kuruldu. Osmanlı dönemi yönetimi altıdaki istikrar ve barıştan söz etmek gerekiyor." dedi.
Bölgede ulusal anlayışın hakim olduğuna dikkat çeken Koshlukov, bundan kurtulmak gerektiğine dikkat çekerek, birlikte yaşamayı kolaylaştıracak yeni forumlara ihtiyaç olduğunu anlattı. Balkanlarda 'Biz ve onlar' anlayışı ile hareket edildiğini anlatan Emil Koshlukov, "Birçok Balkan ülkelerinden komünizm döneminde 'bize karşı onlar anlayışı vardı ama şimdi 'biz ve onlar' anlayışı var. Burada sadece medya değil, eğitim kurumları da bu konuda iyi bir rol oynamalıdır." şeklinde konuştu.
Balkanlar'da sıfırdan başlamak diye bir şeyin söz konusu olmadığını anlatan Emil Koshlukov, Slav ırkı olarak hep ezilen ve ikilem içinde kalan taraf kendilerini olduğunu ve hiçbir kimseye yaranamadıklarını sözlerine ekledi.
"BİRBİRİMİZİ TANIMIYORUZ"
Yunanistan'dan Bali Kiryaki de Bursa'da bulunmaktan çok mutlu olduğunu belirterek, "Burada benim kanaatimce medyanın rolü Balkanlar'da istikrar konusunda çok önemli. Medyanın tek bir şeyi, anlayışın teşvikini sağlayabileceğini sanmıyorum. Başkalarına saygı önemli. Ama biz daha çok diğerlerinin ne söylediğini anlamak için çaba göstermeliyiz." dedi.
Balkanlar'da komşularımız hakkında 'Biz iyiyiz, diğerleri ise kötü' anlayışının hakim olduğuna dikkat çeken Bali Kiryaki, "Doğru soruyu sorup kulaklarımızı açarak diğerlerini dinlemek en öncelikle konudur. Böylelikle halkta bu insanların ne anlattığını anlasın. Birbirimizin ülkelerini sık ziyaret etmediğimiz aşikar. Bu nedenle normal insanların ne düşündüğünü bilemiyoruz. Ancak politik elitlerle muhatap olup bize gösterilen yerleri geziyoruz." şeklinde konuştu.
Medyanın küçük ülkelere önem göstermediğinin altını çizen Bali Kiryaki, bu nedenle küçük ülkelerde neler olduğunu ve onların ne düşündüğünü anlamanın mümkün olmadığını söyledi. Önyargıları yıkmak gerektiğine dikkat çeken Bali Kiryaki, şunları kaydetti: "Biz kolay yolu seçmemeliyiz. Hükümetlerin bize dayattığı bilgileri topluma dayatmamalıyız. Toplumun bizden istediği gibi yazmamalıyız. Görevimiz doğruları yazmak, çünkü biz rahip değiliz."
Romanya'da Miruna Badea da kendisinin bölgesel istikrar konusunda iyimser olduğunun altını çizerek, şunları söyledi: "Balkanlar her zaman çatışmaların ortasında kaldı. Biz demokrasi denen şeyin peşinde koşarken daha çok sorun yaşadık bunu da bir türlü anlayamadım. Diyalog olması durumunda istikrar da elde edebilirsiniz. Burada çeşitli tartışma biçimleri var. Çeşitli açılımlar var. Bunun yanında ikili işbirlikleri de var bölgede. Burada unutmak istemediğim konu AB'nin etkisi."
Yazma görevi ile barışa katkı arasındaki insanlık görevine dikkat çeken Miruna Badea, gelişen teknoloji ile kamuoyunun da seçim yapabilme imkanına da kavuştuğunu sözlerine ekledi.
TRT Dış Yayınlar Başkan Vekili Süleyman Köksoy ise TRT'nin şu anda 32 dilde internet ve radyo yayını olduğunu söyledi. Köksoy, Mevlana'nın Pergel anlayışı ile bir ayağını Türkiye'de sabitleyip diğer ayağını ise dünyada gezdirdiğini söyledi. Süleyman Köksoy, tarihi ve coğrafi sorumluluğun ise bundan kendilerini zorladığını söyledi.
Türk milleti olarak çok önemli bir tarihi mirasa sahip olduğunu anlatan Süleyman Köksoy, bu konuda yeniden komşu ve akraba topluluklarla bir araya gelmenin önemine dikkat çekti.
SON VİDEO HABER
Haber Ara