Dolar

34,8768

Euro

36,7749

Altın

3.047,25

Bist

10.121,53

Erdoğan imajını Suriyelilerin kanlarıyla kirletir mi?

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos Forumu'nda Şimon Perez'in yüzüne bağırdığı ve 'Siz çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz..

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-05-03 11:40:58

Erdoğan imajını Suriyelilerin kanlarıyla kirletir mi?
İsmail YAŞA*
 
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos Forumu'nda Şimon Perez'in yüzüne bağırdığı ve "Siz çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz.. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz"dediği gün Suriye halkı da diğer Arap halkları gibi uzun süre kendisini alkışladı. Mavi Marmara gemisinde denizin ortasında dokuz Türk'ün şehit olduğu gün Türkiye'nin hükümetine ve halkına sevgisi daha da arttı.
 
Fakat bugün Suriye halkı, Erdoğan hükümetinin Suriye'deki olaylara yönelik tavrı ve Suriye rejimine destek vermesi karşısında şaşkınlık içerisinde. Türkiye Başbakanı'ndan Suriye caddelerinde her gün onlarca suçsuz sivili öldürenlere de İsrail Cumhurbaşkanı'na dediği gibi "one minute" diyerek itiraz etmesini bekliyor.. Fakat yararsız.. Kendi kendine şu soruyu soruyor: "Acaba Erdoğan imajını Suriyelilerin kanıyla kirletir mi?".. Özellikle de Libya'da imajı sarsıldıktan sonra...
 
Türk Hükümeti hâlâ Beşşar Esed'i destekliyor ve onun Suriye'de reform yapabileceğini sanıyor. Dolayısıyla şu anda önceliği hangi yolla olursa olsun Beşşar Esed rejiminin kurtarılmasına veriyor. Suriye rejimine krizden nasıl kurtulacağı konusunda cömertçe öneriler sunmak üzere Şam'a heyetler gönderiyor. Çünkü tüm hesaplarını "Suriye'deki rejimin Beşşar Esed yönetiminde normalleştirilmesi" projesi üzerine yapmıştı. Fakat –beklenmedik- Arap devrimleri tüm hesapları alt-üst etti.
 
Türk liderler "Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'i aradık", "Ona heyet gönderdik", "Gösterileri bastırmada aşırı güç kullanmamasını istedik", "Reformları gerçekleştirmede hızlı davranmasını öğütledik" ve benzeri özgürlük ve onur isteğiyle gösteri yapanların üzerine gerçek mermilerle ateş açılmasına yönelik hiçbir kınama ve açıkça reddetme içermeyen, örneğin Dera kentinden kuşatmanın kaldırılmasını talep etmeyen açıklamalar yaparken, her gün onlarca genç, hatta kadınlar ve çocuklar şehit düşüyor, evler ve camiler bombalanıyor, şehitleri defnedenlere kurşun yağdırılıyor, caddelerde sel gibi kan akıyor ve cesetler sebze-meyve konulan buzdolaplarına üst üste yığılıyor.. Türk Hükümeti Beşşar Esed'e daha fazla fırsat verilmesini istiyor fakat cinayet ve katliam dizisi, gözaltılar ve işkenceler durmaksızın devam ediyor.
 
Erdoğan hükümeti Beşşar Esed'e göstericilere karşı şiddet kullanmamayı öğütlediğini söylüyor fakat bu öğütler –görüldüğü kadarıyla- sağır bir kayaya çarpmış. Acaba Erdoğan, Beşşar Esed'e reformaları gerçekleştirmek için tanınacak sürede Suriye kentlerinde alınan canların ve dökülen kanların sorumluluğunu üstlenmeyi kabul ediyor mu? Türk Hükümeti'nin Beşşar Esed'den desteğini çekmesi ve "yeter" demesi için acaba kaç kişinin ölmesi gerekiyor?
 
Suriye devrimine yaklaşımda Erdoğan hükümetinin sorunu sadece Suriye'yle siyasi, ticari ve ekonomik ilişkiler, sınırlar ve dengeler değil. Bilakis bütün bunlara ek olarak asıl sorun Erdoğan'ın Beşşar Esed ile kişisel ilişkilerde mübalağaya kaçması ve ileri gitmesidir. O derece ki, Erdoğan ve Esed aileleri sanki birbirlerine akrabalık bağlarıyla bağlışmış gibi bir hale gelmiştir. Bu da Türkiye Başbakanı için "kardeşi" Esed'den vazgeçmeyi kabul edilmesi zor bir iş haline getirmiştir.
 
Türk Hükümeti Suriye halkının taleplerini desteklediğini ve Suriye muhalefetine uzak olmadığını iddia etmektedir. Fakat Erdoğan hükümetinin güvenilirliği etrafındaki şüpheyi derinleştiren bazı etkenler var. Örneğin Cumartesi akşamı Erdoğan'ın açılışını yaptığı Et-Türkiyye (TRT Arapça) kanalında "Min İstanbul" (İstanbul'dan) programını izledim. Programın sunucusu Suriyeli gazeteci Hüsnü Mahalli, (ki Türk yazarlardan biri kendisini Türkiye'de Suriye rejiminin propagandasını yaptığı için "Şam Radyosu'nun anteni" olarak nitelendirmişti) program boyunca Suriye'nin büyük bir komplo ile karşı karşıya olduğundan, halkın arasına karışan teröristlerin şiddet olaylarını gerçekleştirdiğinden ve güvenlik güçlerini hedef aldıklarından, tüm devletlerin isyancıları bastırma hakkı olduğundan bahsetti durdu. Hatta çirkinlikte o kadar ileri gitti ki, PKK militanlarıyla zulme ve azgınlığa karşı başkaldıran Suriye halkını eşit tuttu.
 
Şayet Türk Hükümeti Suriye halkının taleplerini destekleme konusunda samimi ise, Suriye rejiminin borazanlarının resmi Türk kanallarını ve hükümete yakın medya organlarını kullanarak Suriye halkı aleyhine kışkırtmalarına ve Suriye devrimini kötü göstermeye çalışmalarına niçin izin veriyor? Deralılar da Bingazililer gibi Türk Hükümeti'ni protesto gösterisi yapsa kimi suçlayacağız? Kuşatma altındaki Dera halkını mı, yoksa Hüsnü Mahli ve benzerlerine Türk kamuoyunu Suriye devrimine ve Dera halkına karşı kışkırtmaları için tüm kanalları açan Türk Hükümeti'ni mi?
 
Arapça yayın yapan Türk kanalının Suriye-İran ekseninin minberi haline dönüşmesi çok üzücü. Bunun da sorumlusu kanalın eski genel koordinatörü Sefer Turan ve El-Cezire'nin Beyrut ofisinin eski şefi Gassan bin Ciddo. Lübnalı gazeteci Seher Dhahir, Lübnan'da yayınlanan El-Şiraa dergisine verdiği demeçte Gassan bin Ciddo'nun Türk kanalını masa altından yönettiğini söylüyor.
 
Sefer Turan, Türkiye'de Humeyni devriminden etkilenen akıma bağlı ve Lübnan'daki Hizbullah'a yakın olmasıya tanınıyor. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan onu ödüllendirerek gelecek dönemde kendisine danışman olarak atadı. Tunuslu gazeteci Gassan bin Ciddo'ya gelince, Arap okuyucu için oldukça tanınan biri ve daha fazla ayrıntıya gerek yok. Suriye devrimiyle ilgili resmi Türk tavrı hakkındaki tüm bu soru işaretlerinden sonra belki de sormamız gereken doğru soru şu: "Erdoğan'ın imajını Suriyelilerin kanıyla kirlettiği söylenebilir mi?"
 
* Gazeteci-yazar İsmail Yaşa'nın Arapça Al-Asr sitesinde yayınlanan yazısının Türkçesi...

Haber Ara