Fawaz Gerges/LSE Orta Doğu uzmanı
Suriye rejimi, muhalefeti ezebilmek için protestoculara yönelik önlemlerini belirgin ölçüde sıkılaştırmış durumda.
Ülke, şimdi toptan bir savaşın eşiğinde.
Halk, ağır silahlarla donanmış binlerce askerin, tankların desteğinde kasaba ve kentleri doldurduğunu anlatıyor.
Görgü tanıkları Pazar günü Dera kent merkezinde, herhangi bir protesto gösterisi düzenlenmediği halde, ayrım gözetmeksizin ateş açıldığını bildirdi.
İnsan hakları örgütlerinin verdiği bilgiye göre ülke genelindeki saldırılarsa 300'den fazla insan hayatını kaybetti, yüzlercesi gözaltına alındı.
Ama bu yaşananlar, Suriye'de büyük olasılıkla tanık olacağımız katliamın sadece habercisi.
'Seçkin kuvvetler'
40 yıllık tarihinin en ciddi krizlerinden biriyle karşı karşıya olan Baas rejimi, muhalefetin azmini kırmaya çalışmak için, ordu birlikleri de dahil olmak üzere tüm güvenlik birimlerini devreye soktu.
Mevcut lider Beşar Esad'ın babası, eski cumhurbaşkanı Hafız Esad da 1982 yılında Hama'da Müslüman Kardeşler'in önderliğindeki muhalif güçlere karşı aynı taktiği kullanmıştı.
Seçkin hükümet birliklerinin tek kelimeyle dümdüz ettiği kentte, 10 bin kadar Suriyeli can vermişti.
Suriye'deki durum Tunus ya da Mısır'dan farklı; Esad rejimi ile Suriye ordusu arasında, özellikle güçlü, seçkin bir birlik olan cumhurbaşkanlığı muhafızları arasında hiçbir görüş ayrılığı olmadığını bilmeyen yok.
Kimi ordu birlikleri içinde çatlaklar oluştuğu yolunda belli belirsiz haberlere rağmen, Suriye özel kuvvetlerinin çoğunluğu, Cumhurbaşkanı Esad'ın bağlı olduğu azınlıktaki Alevi mezhebinden geliyor ve Esad rejiminin asıl öncüsü de onlar.
Sadece siyasi yönetimin değil, kendi topluluklarının hayatta kalması için, ayrıca kendi varlıklarının devamı yolunda da mücadele veriyorlar.
Belki Hama'dakiyle aynı ölçekte bir kıyım görmeyeceğiz ama Suriye'de rejimin, protestocuları bastırmak için aşırı güç kullanmaya hazır olduğu açık.
Üstelik Suriye rejimine Alevi ve Hıristiyanlar, Dürziler ve geçen yıllar içerisinde rejimin iktidar yapısı içine seçilen Sünniler gibi diğer azınlıktaki gruplar da destek veriyor.
Bununla beraber sosyal direnişin yoğunluğu ve derinliği, devlet ile toplum arasında dev uçurumu ortaya koydu.
Masumların kanı akmaya devam ettikçe, bu uçurum da sosyal uyum ve barış üzerinde yıkıcı sonuçlarla beraber derinleşiyor.
Arap alemindeki en baskıcı güvenlik teşkilatlarından birine sahip olan Suriye'de bile, korku faktöründen eser yok.
Onbinlerce Suriye vatandaşı, hükümetin otoritesine meydan okudu.
'Yeni Arap vatandaşı'
Üstelik bu, Cumhurbaşkanı Esad'ın iddia ettiği gibi dış mihrakların komplosu da değil.
Bu direniş, içeriden kaynaklanıyor; orta sınıf profesyonellerden insan hakları eylemcilerine, yıllardır kıtlık ve işsizlikten çeken, dezavantajlı konumdaki yoksullara ve güçlü Müslüman Kardeşler'in üyelerine dek Suriye toplumunun değişik katmanlarını kapsıyor.
Halkın gözü açılmış durumda, genç Cumhurbaşkanı Esad'ın, babasının ölümü sonrası iktidara gelişinin üzerinden on yılı aşkın süre geçtiği halde, vaat edilen sözlerin pek çoğunu yerine getirmediğinin farkındalar.
Bu yerine getirilmeyen sözler arasında siyasi sistemin geliştirilmesi, Muhaberat adı verilen istihbarat servisine tanınan yetkilerin hafifletilmesi ve iktidardaki Baas Partisi'nin siyasi yaşamdaki tekeline son verilmesi bulunuyor.
Suriye, yakınlarda iddia ettiği gibi, Orta Doğu'yu kasıp kavuran demokrasi virüsünün bulaşamayacağı bir yer değil.
Bu virüsün Suriye'ye ulaşmış olduğu gerçeği, Arap dünyasının değişen ruh hali ve psikolojisinin de kanıtı.
Artık, cesaretli, güçlü ve hükümetlerinin nasıl işlediğinde söz sahibi olmaya kararlı, yeni bir Arap vatandaşı var.
'Etnik hoşgörü'
Bununla beraber Suriye'de henüz Tunus, Mısır, Yemen ve Libya'da olduğu gibi devasa kalabalıkların toplandığını görebilmiş değiliz.
Birçokları, Suriye'nin komşu Irak'ta olduğu gibi, toptan bir mezhep savaşına sürüklenmesinden kaygılı.
Protestocular, ısrarla mezhep, aşiret farklılığı gözetmeyen ve şiddete dayanmayan bir tutum izlediklerinin altını çiziyorlar.
Protestocuların tam bileşimini anlamak için henüz erken ama herkesin dahil olmasına ve etnik hoşgörüye dayanan yeni bir "Suriyeli" kimliğinin oluşmaya başladığı söylenebilir.
Sünni, Alevi, Kürtlerin de dahil olduğu 100'ü aşkın Suriyeli aydın, Salı günü katliamları ve gaddar uygulamaları kınayan bir dilekçeye imza koydu.
Bu dilekçe, Suriye toplumunun onlarca yıl süren baskılara rağmen olgunluğunun göstergesi.
Şimdi uluslararası toplumdan gelecek yanıt da önemli; bu sayede Suriye rejimine, silahsız sivillere karşı aşırı güç kullanımına son verilmesi ihtiyacı ve muhalefetle yakın ilişki kurmasının aciliyeti yolunda baskı yapılabilir.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, profesyonel ordunun güney hududunda göreve başladığını ifade etti.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, NTV'de Nilgün Balkaç'ın sorularını yanıtladı. Bedelli askerlik ve profesyonel orduya yönelik açıklamalarda bulunan Bakan Gönül, CHP'nin bedelli askerlik önerisinin gerçekçi olmadığını söyledi. Askerlik konusunun son derece hassas olduğunu belirten Gönül, "Tabi kaynaklar bakımından zengin bir ülke değiliz, en büyük zenginliğimiz insanımız; çok çalışkan bir insanımız var. Çok stratejik bir yerdeyiz ve binin üzerinde hudut karakolumuz var, bazıları 3 bin metrenin üzerinde" dedi.
PROFESYONEL ORDU BAŞLADI
Sözleşmeli erde nereye gelineceğine bakıp bedelli askerlik ve diğer ihtimaller üzerinde duracaklarını dile getiren Gönül, şunları kaydetti:
"Ama staj şeklinde askerlik ya da bedelli konusu çok hassastır. Profesyonel ordu başladı. 6 tümenimiz şu anda Güney hududunda. Bunu sözleşmeli erlerle daha da ileri safhalara götüreceğiz. Sözleşmeli erler Güneydoğu'da şu anda uzman erbaş olarak görev yapıyorlar. Şimdi alacaklarımız sözleşmeli erdirler. Bu durumun gelişmesine göre hem askerlik hem de bedelli durumu ayrı ayrı incelenecektir. Tekrar arz ediyorum kamuoyuna; biz bugün varız yarın yokuz ama devletin binlerce yıllık gelenekleriyle çok oynamamak lazım."
BBC Turkce