İstanbul’un en kozmopolit semtlerinden Kurtuluş’un ‘Kurtuluş son durak’ denilen bölgesini bilirsiniz. Peki, buranın diğer adının ‘Küçük Bağdat’ olduğunu biliyor muydunuz? Otobüs duraklarının arkasındaki Genç Kardeşler Kıraathanesi önünde şöyle bir dolanır, çekinmez içeri girerseniz, mahalleye takılan ismin cuk oturduğunu fark edeceksiniz. Kahvede kağıt oynayan, laflayan, kapı önünde sigara içen, güneşlenen, şakalaşan ama en çok da ‘bekleyen’ erkeklerin dillerinden dökülen Arapça sözcükler, burayı ‘Küçük Bağdat’ yapan.
Kurtuluş, Irak’taki savaş ve şiddet ortamından kaçan, evlerini, işlerini, ailelerini, geçmişlerini bırakıp kendilerini sınırın ötesine atan binlerce Iraklı mülteci için bir ‘ara istasyon’, epeydir. Erkekler kahvede, kadınlar evlerde, çocuklar ve gençler sokakta ya da göçmen kuruluşlarının kurslarında vakit geçiriyor. Ama hepsinin ortaklaşa ve en çok yaptığı eylem, ‘beklemek.’ Daimi ikamet için başvurdukları ülkeden kabul alabilmek için dört, beş yıl bekleyen de var, bir sene sonra kabul alıp, yeni hayatına doğru uçan da.
‘Sırat köprüsü gibi’
Kiliselerin bulunduğu bir bölge olması, Harbiye’deki Katolik yardım örgütü Caritas’a, Beyoğlu’ndaki göçmen örgütlerine ve Keldani Kilisesi’ne yakınlığı, Türkiyeli Rumlar ve Ermenilerin yanı sıra göçmenlerin de yoğun yaşadığı bir semt oluşu, kiraların görece ucuzluğu, en çok da ‘bir arada olma ihtiyacı’ gibi sebeplerle, Iraklılar Kurtuluş’ta yoğunlaşmış durumda. Burada kendi ülkelerinde eksikliğini en çok hissettikleri şeyi, ‘emniyet ve huzur’ duygusunu yaşasalar ve Kurtuluş’u çok sevseler de nasıl demeli, bu geçici bir duygu.
Zira aslolan o uçağa binip, Irak’taki şiddet ortamını da buradaki yoksul günleri de geride bırakıp, çoğu zaman akrabalarının önceden yerleşmiş olduğu bir Batı ülkesinde yeni ve güzel bir hayat kurmak. ‘Mülteci olma’ duygusunu tam manasıyla tarif etmek kolay değil. Sözü, duyduğum en iyi tanımlamayı yapan, görüştüğüm Iraklılardan M.D.’ye verelim: “Sırat köprüsü gibi bir şey. Geçebilirsen geçiyorsun. Ama geçemezsen, yeni bir ülkeye başvuruyor, baştan başlıyorsun.”
‘Küçük Bağdat’ta ‘sırat köprüsünden’ geçmek üzere bekleyen, büyük kısmı Hıristiyan çok sayıda Iraklı’yla karşılaştım, sohbet ettim. Öykülerini anlatmak isteyenlerin kimlikleri ve yüzleri bizde saklı. Malum, özledikleri ‘huzurlu günler’ henüz tam manasıyla gelmiş değil, üstelik çoğunun ailesi hâlâ Irak’ta, tehdit burunlarının ucunda…
Iraklı Keldaniler pazar ayinde bir araya geliyor
Bir pazar sabahı, Keldani – Asuri Cemaati Ruhani Reisi Peder François Yakan’ın davetiyle Beyoğlu’ndaki St. Antuan Kilisesi’nin kapısından giriyoruz. Çoluk çocuk ayine gelmiş Iraklı Keldani cemaatinin üyelerinin peşinden avludaki basamakları inip alt salona geçiyoruz. Ayini yöneten Peder Yakan’ı dinleyen yaklaşık 200 Iraklı Hıristiyan var. Keldanice yapıldığı için anlamasak da, Yakan’ın sarf ettiği Türkçe sözcükleri yakalıyoruz arada, dualar Libya ve Japonya için geliyor.
Bir saat süren ayinden sonra avluda poğaça ve meyve suyu ikramı yapılıyor. Ayine katılanların hemen hepsi Kurtuluş’tan. Yakan, o günkü kalabalığın ‘az bile’ olduğunu anlatıyor. Kapıya Keldanice bir not iliştirilmiş, Iraklı mültecilere yardım eden Keldani – Asuri Yardımlaşma Derneği’nin (KADER) iletişim bilgileri yazıyor. 2006’da kurulan KADER’de göçmenlere Türkçe dersleri veriliyor, dul kadınlara, çocuklara yardım ediliyor, prosedürleriyle ilgili destek veriliyor.
Türkiye’deki Keldanilerin Beyoğlu’nda kendi kilisesi de var, ancak Yakan yer darlığından dolayı pazarları sabah ayinini St. Antuan’da yaptıklarını anlatıyor. KADER, kilise ve İstanbul’daki diğer göçmen dernekleri dışında Katolik Yardım Örgütü Caritas da mültecilere destek veriyor, burada çocuklar için kurslar düzenleniyor.
M. D. 50 yaşında. Keldani Katolik. 1991’den beri Kurtuluş’ta yaşıyor. Tercümanlık yapıyor. ABD’ye göç etmek istiyor.
‘Özlemim sözcüklerle anlatılmaz’
1991’de 30 yaşındayken tek başıma geldim. O zaman da ülkenin durumu fenaydı. Bir sürü semti gezdim, Kurtuluş’u sevdim. Rumlar, Ermeniler, kiliseler var. Amerika’ya gitmek istiyorum. Kız kardeşim Michigan’da. Bir kardeşim Belçika’da. Ablam Almanya’da. 1991’den beri Irak’a hiç gitmedim. Ticaretle uğraşıyordum. Burada tercümanlık yapıyorum.
İngilizce, Türkçe, Keldanice, Arapça biliyorum. Kurtuluş’ta bir Türk’ten daha ünlüyüm. Irak’a dönemem, zor. Nasıl özlediğimi anlatmak için kelimeler yetmez. Deseler ki “Irak’ta her şey düzeldi. Uçağın da bekliyor, Amerika’ya gidebilirsin” diye, bir dakika durmam, Irak’a dönerim. Derdimiz yoktu Irak’ta. Suudi Arabistan’dan, İran’dan iyiydi. Saddam düştü ve her yer alevlendi.
C.A. 25 yaşında. Keldani Katolik. 2004’te Bağdat’tan geldi. Hedefi, Avustralya.
‘Bütün Irak benim olsa dönmem’
Bağdat’ta ayakkabı tamircisiydim. Tehdit almaya başladım. 2004’te ablamla geldim. Ablam Ürdün’de evlendi, Avustralya’ya gitti. Bir buçuk yıl kaldım Kurtuluş’ta. Fotoğraf çektiğiniz duvarın dibinde uyurdum. Kuşların yemeğini yerdim. Bir gün evimize bomba düştüğünü duydum. Dönüp iki yıl kaldım. Evlendim, iş açtım, yine tehdit aldım. 2009’da geldim, BM’ye başvurdum. Sekiz ay önce “Kağıtlarına bakıyoruz” dediler. Çıkarken 10 milyar ödemem gerekecek. İkinci gelişte ev tuttum Kurtuluş’ta. Çocuğum hastalanıyor, sigortam yok. Tayyip Erdoğan yardım etsin. Para istemiyorum, Melbourne’a gitmek istiyorum. Bütün Irak benim olsa dönmem. Hayat yok, kanun yok. Amerikalılar’dan önce çok güzeldi. Şimdi mahallemizde kimse kalmadı.
Z. H. Keldani Katolik. Bir ay önce Bağdat’tan geldi. Amerika’ya gitmek istiyor.
‘Sonum ne olacak bilmiyorum’
Hıristiyanların durumu çok kötüydü. Tehdit aldım, kaçtım. Yüzü bağlı adamlar kapıyı çaldı, “Bu ev hükümetin, çık” dedi. Bağdat’ta cam ustasıydım. Müslüman ve Hıristiyanlar kardeş gibiydik. Dışarıdan insanlar geldi, ayrımcılık başladı. Müslüman arkadaşlarım da tehdit aldı. İmkânı olan kaçıyor, imkânı olmayan ölüyor. Musul’da iki kilise vurulmuştu, 70-75 ölü vardı. Ben de oradaydım. Her şey eskisi gibi olsun istiyoruz, olmuyor. Bir kardeşim ve dayım Kaliforniya’da, amcam Teksas’ta, kız kardeşim Mısır’da, biri Toronto’da. Gidip onlar gibi yaşamak istiyorum. Allahtan umudum bir iş ve ev. İnşallah sesim duyulur. Çok yorgunuz. Yaşamak zor. Sonum ne olacak bilmiyorum. Amerika’ya gitmek için BM’ye başvurdum, bekliyorum.
H. D. 65 yaşında. Keldani Katolik. M.D.’nin halası. Kocası ve ağabeyi öldürülünce Musul’dan geldi. Bir yıldır burada.
‘Devlet yok orada artık’
Kocamın buz fabrikası vardı. Kocam ve ağabeyim öldürüldü. Bir oğlum Mısır’da, biri Avustralya’da, biri Amerika’da. Sünniler, “Amerika’yla işbirliği yapıyorsunuz” diye saldırmaya başladı. Devlet yok orada artık. Emniyet olsaydı giderdim Irak’a. Düzeleceğine dair umudum yok. Keşke o günler dönse ama orada kimsem kalmadı.
Kocam yok, oğullarım yok. Ne yapacağım orada? Melbourne’a gidip son yıllarımı oğlumla geçirmek istiyorum. İşlemlerimin tamamlanması için haber bekliyorum. Burada yeğenim M. bana iyi baktı. Mahalleden Iraklı kadınlarla tanıştım. Yeğenim beni Cevahir’e, Adalar’a götürdü. İstanbul çok güzel. İnsanlar sıcak, bizimkiler gibiler.
Kurtuluş’taki küçük meydanda çok sayıda Iraklı mülteciyle karşılaştık. M.D.’nin (sağda) rehberliğinde görüştüğümüz Iraklılar en çok göç etmek istedikleri ülkeden aylarca yanıt beklemekten ve Türkiye’den ayrılırken ödeyecekleri ‘ceza parasından’ şikayetçi.
En büyük dert ikamet parası
*Türkiye’de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) kayıtlı Iraklı mülteci sayısı 6 bin 590.
*İstanbul’da 1600 civarında Iraklı Hıristiyan mülteci yaşıyor.
*Iraklıların da diğer mülteciler gibi, en büyük dertlerinden biri ‘ikamet parası’. Burada kaldıkları her sene için, kişi başı 600 TL’lik bir ödeme yapmaları gerekiyor. Para ödenmedikçe faiz biniyor. Gösterilen uydu kentlere taşınmayıp orada imza vermedikleri için de ayrı bir ‘ceza’ yiyorlar. Türkiye’den ayrılırken biriken parayı ödemek zorundalar. Ailedeki fert sayısı arttıkça, ceza da artıyor. Aile başına 30 bin – 60 bin TL arası rakamlar söz konusu. En büyük dilekleri ‘ikamet parasının’ kaldırılması, var olan cezaların silinmesi. İyi haber, İçişleri Bakanlığı’nın ‘Cezayı veremeyecek durumda olanlardan paranın alınmayabileceğini’ duyurması. Daha iyi haber; henüz yasalaşmamış olan tasarının, ikamet parasını tamamen kaldırmayı içermesi.
*Irak’tan Türkiye’ye ve Ortadoğu ülkelerine göçlerin başlangıç yılı, şiddetin ülkede rutin hale geldiği 1991. ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 ise özellikle 1 milyon 200 bin civarındaki Hıristiyan nüfus için başka türlü bir milat. Saddam Hüseyin’in düşüşünden sonra, Hıristiyan azınlık, baskı, ölüm tehditleri, kilise bombalanmalarıyla tanıştı. O günden beri Iraklı Keldanilerin kendilerini ‘mülteci’ olarak kabul eden ülkelere kaçıp yeni bir hayat kurmak için uğradıkları ilk durak Türkiye. Hıristiyan nüfusun yarıdan fazlası Irak’ı terk etmiş durumda. Son olarak geçtiğimiz pazar, paskalya yortusu sonrasında Bağdat’taki küçük bir kilisede bomba patlamış, dört kişi yaralanmıştı.
*Türkiye’ye sığınan Iraklılar arasında Keldaniler başta olmak üzere Türkmenler, Yezidiler, Şiiler ve Sünniler var.
*Kerkük, Selahaddin, Musul, Bağdat ve Diyala şehirlerinden gelenler BMMYK tarafından direkt ‘mülteci’ olarak kabul ediliyor.
*BMMYK tarafından ‘mülteci’ olarak kabul edilen Iraklılar, ‘yabancılar şube’ye kayıt yaptırıp, gitmek istedikleri üçüncü ülkeden kabul almak üzere beklemeye başlıyor.
*Türkiye’nin mültecileri transfer ettiği 52 uydu kent var. Ama Iraklılar da diğer mülteciler gibi sosyal, dini ve ekonomik koşullar nedeniyle uydu kente gitmeyip, İstanbul’da beklemeyi tercih ediyor.
*Türkiye, Avrupa dışından gelen sığınmacılara daimi ikamet vermiyor. Dolayısıyla Türkiye, Iraklı mülteciler için bir tür ‘ara istasyon.’
*Iraklılara daimi ikamet veren ülkeler arasında başı ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, Finlandiya ve Kanada çekiyor. Diğer Avrupa ülkeleri BM kotasını bile doldurmuyor.
H. A. Müslüman. Kocası Bağdat’ta kaçırıldıktan sonra iki oğluyla Kurtuluş’a geldi. Evi Iraklı başka bir karı-kocayla paylaşıyorlar. Amerika’ya, arkadaşlarının yanına gitmek istiyor
‘Burada huzur içinde uyuyabiliyorum. Bağdat’ta uyuyamıyordum, anlıyor musun?’
Kocam elektrik malzemeleri satıyordu. Ben matematik öğretmeniydim. 22 yaşındaki oğlum üniversitede muhasebe okuyordu. 15 Eylül günü kocam işe gitti, gelmedi. Zaten kalp hastası. Hastaneleri, polisi aradım. İki gün sonra telefon geldi, “Kocanı istiyorsan 50 bin dolar getir” dediler. Yalvardım. “Kaçarsan da buluruz seni” dediler. Bende o para yok. Olsa da vermem. Versem de keserler kocamı. Bir de teröre yardımcı olmak istemiyorum. 15 gün bekledik. Ben de kalp hastasıyım. Oğullarımı da kaybetmekten korktum, buraya geldik. BM’de mülteci olarak kabul edildim. Üçüncü görüşmeyi bekliyorum. Kaliforniya’da yakın arkadaşlarım var. Oraya gitmek istiyorum, ilaçlarımız için. Küçük oğlumda da kalp rahatsızlığı var.
‘Oğlumun acil ameliyat olması gerekiyor’
Büyük oğlumun dizine jeneratör düşmüştü, sakatlandı. Şişli Etfal’e, Kurtuluş Polikliniği’ne gittim. ‘Acil ameliyat’ dediler. (Raporları gösteriyor) 10 bin dolar tutarmış. Sakinleştirici iğne kullanıyor. İlaçlar pahalı. Ameliyat için bir an önce gitmeliyim. Orada ilk sekiz ay sigortalı oluyorsun. Komite karar verecekmiş. Rica ettim, ağladım “Hızlandırın” dedim. En çok acı veren şey beklemek.
Bağdat’ta emniyet yoktu. Burada emniyet var, yaşam var. Burası bizim için istasyon. Ama çıkarken ceza ödememiz gerekiyor, keşke onu kaldırsalar. Üç kişi 25-30 bin dolar ödeyeceğiz. Birkaç kadın arkadaşım var burada. Kalan vakit ağlamakla, beklemekle geçiyor. Taksim’e, Eminönü’ne gittim. Bir de deniz kenarına… Evde El Arabiya ve El Cezire izliyorum. Türkçem çok az, çarşıda idare edebiliyorum. (‘Bir gün Irak’a dönmek ister misiniz?’ sorusu üzerine) Kocam kaybolduktan sonra kime döneceğim? Basra’daki yakınlarım duyum alırlarsa arayacaklar. Kocam yaşıyorsa beni bulabilir. En önemlisi ne biliyor musun? Burada uyuyabiliyorum. Bağdat’ta uyuyamıyordum. Huzur bulmak istiyorum. Dinlenmek istiyorum, kalbim için, çocuklarım için…
radikal