Yvonne Ridley * / TIMETURK
Kahire’nin keşmekeş tren istasyonunda iş çıkışı geçerken gözüme ilişen bir derginin kapağında “Tora’ya Hoş Geldiniz” diye yazıyordu.
Kuşe kapaktaki cüretkâr ifade, iki şeyi doğruluyor. İlki Mısırlıların sahip olduğu büyük mizah anlayışını; ikincisi de Halk’ın Devrimi’nin ülkenin siyasi çevresindeki sismik etkilerin sürdüğünü.
Tora, Kahire’nin dışında yer alan meşum bir hapishaneye verilen ad. Hüsnü Mübarek’in iki oğlunun da içlerinde bulunduğu önceki hükümetin buranın yeni sakinleri olduğunu hesaba katınca, başlıktaki alaylı ifadeyi anlamaya başlıyorsunuz.
Her gün yeni tutuklamalar oluyor, yozlaşmış elite yeni suçlamalar yapılıyor. Mısırlı savcıların gözünde kimse dokunulmaz değil.
Bu birçok kişi için gün-gelir-devran-döner-keser-döner-sap-döner devrimi oldu. Bir zamanlar Mübarek’e ve onun demir yönetimine karşı gelmeye cüret edenler şimdilerde dışarıdayken, işkencecileri de demir parmaklıklar arkasında onların yerini aldı.
Aslında şiirsel bir adalet, ancak herkes için değil. Hala vahşi hapis sisteminin derinlerine gömüldükleri için unutulanlar yok değil.
Mısır Devrimi, nefes almadan son sürat 100’üncü gününe giderken, hala Arap Baharı’nın müjdelediği heyecanı içerisinde unutulmuş tutuklular var.
Yüzden fazla unutulan tutuklu, El-Akrep Hapishanesi’nde tutuluyor.
Bir zamanlar Tutankamon’un hazinelerini saklayan kumlarda gömülü bir hapishane için çok uygun bir isim. Şimdilerde bu kum taneleri, Mısır’ın Son Firavunu Hüsnü Mübarek’in kurduğu ahlaksızlık ve şeytanlığın gerçek derinliğinin gizlerini saklıyor.
Eski tutukluların anlattığı Akrep Zindanı, dünyanın en meşum hapishanesi Guantanomo’ya esin olan cehennemi bir yer.
Aslında bu Mısır’ın kendi Guantanamo’su.
Yüksek güvenlikli zindan, eski hükümet bakanlarının nispeten şimdilerde rahat ettiği Tora hapishaneler yerleşkesinin girişinden 2 km uzakta bulunuyor.
Mübarek’e hizmet etmiş bazı canavarlar Akrep mahpuslarının katlanmak zorunda olduğu işkencelere son vermiş bile olsa, zindan Mübarek’in oğullarının evinden oldukça farklı.
Birçok tutuklu yıllardır mahkeme ya da suçlama olmadan sırf Mübarek rejimine karşı sözlü ya da yazılı görüşlerini belirttikleri için oradalar. Diğerleri Mübarek’i devirmeye çalışmaktan hüküm giymiş. Buradaki ironi, birkaç hafta öncesine kadar Tahrir Meydanı’na cesurca dolduranlardan çok daha az şey yapmış olmaları.
Devrimciler, zor kazanılan özgürlük ve bağımsızlığa dair kahramanlık ve cesaret payeleriyle ödüllendirilirken, Akrep’in yüksek duvarları arkasında bulunan 100 kadar kişi, tamamen unutulma korkusu yaşıyor.
Büyük, zırhlı kapılarla korunan 7 metre yüksekliğinde bir duvar arkasına saklanan yerleşkeden yükselen sesler duyulamıyor.
İhvan websitesine göre, El-Akrep, FBI’nın gözetiminde 5 yıl ABD’de eğitim gören subayların parlak buluşu.
Döndüklerinde, Akrep ve H Blokları inşa edilip 30 Mayıs 1993’te açıldı.
Suyu, elektriği ve ışığı kesme imkânlarına sahip gardiyanlar, odalardaki pencereleri bir düğmeyle de kapatabiliyor. Yirmi kadar hücre sadece hücre hapsi için kullanılıyor.
“Amerikan Fikri”, Akrep Zindanı’nda o kadar iyi çalışmış ki 2002’de İşgal Altındaki Küba’daki Guantanamo’da benzeri inşa edildi.
İç kısmının tarifini, Londra merkezli Kafes Mahkumları adlı Sivil Toplum Örgütü Direktörü Muazzam Beg’e aktardığımda, aşinalıktan ürperiyor. Gerçekten de, 3 yılını Akrep’in Amerikan sürümünde geçirmiş birine içerisi fazlasıyla tanıdık geliyor.
Mübarek’in İçişleri Bakanı, Liman, İstikbal Tora ve Ebu Zabal Zindanları’ndan yeni süper zindana nakletti. O zamanlar devlet-düşmanı olarak kabul edilen 20 bine yakın tutuklu burada tutuldu.
Ancak Mısır’daki zindan sisteminde başka siyasi tutukluların da bulunduğu yerler olabilir. Bu aşamada hiçbir bilgiye sahip değiliz.
Akrep Zindanı’nın yüksek duvarları arkasında olanlara dair söylentilerde, iç acıtan işkence ve taciz hikâyeleri, yıllarca gün ışığı görmeden hücre hapisleri yer alıyor.
Tüm Müslüman Kardeşler, siyasi tutukluları Mısır’da serbest kalmışken, Mısır başkentinin 20 km güneyinde bulunan ve Kahire-İskenderiye otobanına yakın iyi gizlenmiş. Akrep Zindanı’ndakilerin acıları sürüyor.
Buradaki birçok tutuklu, artık varlığı bulunmayan Tale el-Fetih, Cihat, el-Gamahı El-İslami ve diğer İslamcı gruplara dâhil kişiler. Her ne kadar buradaki çoğunluk, sözüm-ona “pişmanlık belgelerini imzalamış” olsalar da, mahkemeye çıkarılmadan orada tutulmaları devam ediyor.
Bazıları yıllarca aile ziyaretlerinden mahrum olarak yaşadı. Kamçılanma, falaka ve elektrik verilmesi gibi işkencelerin yanında “Akrep Cezası” denilen kolektif uygulamaya maruz kaldı. Kapısından geçen 20 bin mahkûmdan yüzde 15’inin öldüğüne inanılıyor.
Ketum ve fesat İçişleri Bakanlığı, bu insanları tüm bu süre boyunca dış dünyadan saklamayı başardı. Fakat bugün dahi adalet her zamanki gibi kolay ele geçmez görünüyor. Umalım ki bu insanlar yakında Arap Baharı’na katılıp Mısır Halk Devrimi’nin 100’ncü gününü kutlayabilsinler. Eğer adalet bir köşe taşı olacaksa bu insanların bir an önce salıverilmesi ya da mahkemeye çıkarılması gerekli.
* Sunday Express muhabiriyken, Afganistan’a gitti. Orada kaçırılmasının ardından Müslüman oldu. Aktivist ve yazar Ridley, PressTV’de çalışıyor.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.