Dr. Mahbub A. Havace* / TİMETURK
Arap halkı kadimdir. Arap halkı medenidir. Ortadoğu’nun neo-sömürgeci zalim tiranlığına meydana okumaya da artık hazır. Paranoyak ve intikamcı idareciler, bu kıyamı geleneğe ters görüyor. Aşiretlerin ve akrabaların para ve “imtiyazla” satın alındığı geleneğe…
Hiç de öyle değil. Geleneksel Arap çevresi, petrol-dolarlarıyla sağlanan modernliğin sözde normlarına isyan ediyor. Bu daha çok aslında, insani fıtratının orijinal düşünce ve tavırlarına dönüşüdür. Sıradan insanlar, azınlığın siyasetiyle dolu saraylarda artık ışık görmüyor. İdareciler saraylarda, halktan uzak yaşıyor.
Yüksek kamu beklentilerinin olduğu mantık çağında her iki grup da, çatışan çıkarların ve siyasi hırsların farklı zaman dilimlerini aşamıyor. Arap idareciler; ikame sultalık, acımasızlık, yerleşik jurnal sistemi, iş çevrelerine ve askeri kurumlara yakınlıkla modernliğe ulaştıklarını ve değişimi izlediklerini öne sürüyor ancak halkın ahlaki ve entelektüel yoksunluğu, yozlaşmaya yol açan kendini ve geleceğini düşünemez hale gelişi ve sömürü idare sisteminin fasitliği bu başarı diye adlandırılan bu olguyu üstüne basa basa açıklıyor.
Arap siyasi çevresi, halkın yoksunluğu ve umarsızlığın açık bir resmini betimliyor. Süregelen sıradan insanların barışçıl hareketleri; istenen siyasi değişimi, insan haklarının ve saygınlığının tanınmasını ve demokratik yönetime katılım fırsatlarını getirebilecek mi?
Otoriter Arap İdarecileri Açgözlülük ve Cehalet İçerisinde
İslam, Arapları bilgiyle, ilahi rehberlikle ve küresel liderlikle zenginleştirdi ancak petrol ihracıyla gelen varsıllık, onları cehalet ve açgözlülük çağına geri gönderdi. Altmış yıldır, Arap idareciler, başat ulusal çıkarları dâhil siyasi ve stratejik tüm cephelerde yengiye uğradı.
En başta, petrol-dolarından gelen ani ekonomik balon, farklı Arap hayat tarzları ve gelenekleri üzerinde sosyal, ahlaki ve siyasi yan etkiler oluşturdu. Ekonomik varsıllığın gözbağcılığı, Arap düşünce, kültür ve İslami inanç değerlerinin altını oydu. Ani dönüşüm süreci sırasında, İslami DÜŞÜNCE özü ve ahlaki-siyasi kişilik yitirildi.
Bir zamanların Arap medeniyeti, Avrupa Rönesans’ına ve Endüstri Devrimi’ne katkı sağlayan en büyük güçtü. John Draper, (Avrupa’daki Entelektüel Gelişim Tarihi, 1876) Arap medeniyetinin nasıl Avrupa ve Amerika insani tekâmülünü ilerlettiğini tanımlar. Arap başarıları, İspanya Endülüs’teki 800 yıllık İslam’ın bir sistem olarak varlığının doğrusal sonuçlarıydı.
Şimdilerde Arap idareciler, 21’nci yüzyıl yardım çantasının masrafını çıkarmak için umutsuzca yeni özdeşlikler, unvanlar ve imajlar arayışındalar. Sömürgeciliğin bitişiyle, birçokları hakkıyla insan medeniyetine Arap katkılarına referans vererek tarihe not düştü. Tarih yaşayan bir olgu olmasına rağmen, asli itibariyle geçmiş olayları kapsar, şimdiyi ve geleceği değil. H.S. Aziz (İslam ve Müslümanlar) Arap kompleksini şu şekilde tanımlar:
“Birçok Müslüman ülke, İslam’ı bilmeyen ya da anlamayan ve onu terk eden güç merkezlerince yönetiliyor. Bu kişiler, diğer hâkim yabancı güçlerin yardımıyla halklarını bastırarak ve sömürerek avantajlı konumlara geldi. Ya Batı’da ya da Batılı tarzda eğitim gören bu kişiler ve kurumları, siyasi ve kültürel çıkarları, Batı’ya içtenlikle bağlıdır. Bunların halklarını temsil ettiği söylenemez”.
Neo-sömürgeci DÜŞÜNCE ve kültürün sonucu çağdaş Arap idarecileri, kültür-bazlı kimliklerini ve yönetme iddiasında oldukları halkla ilişkilerini tanımlarken çok büyük krizlerle karşı karşıyalar.
Arap dünyası, Afrika, Asya ve ötesi boyunca, Avrupalılar kendi düşünceleri, kanunlarını ve geleneklerini, Müslüman toplumlardaki kanun-yapma gücünü veren Allah’ın mutlak iradesine dayalı yüzlerce yüzyıllık İslami kültür değerlerini, adalet prensiplerini, ahlaki, sosyal ve eğitsel yönetim şeklini yok etmek için kullandı.
İngiliz, Fransız, İtalyan ve Alman emperyalistler, eğitim, insan gelişimi, finans, ahlak ve siyasete dair İslami kurumları yok etmek için kendi kültürlerini, dillerini, kanunlarını ve eğitim sistemlerini dayattı. Haçlı seferleri, kitlesel katliamlar, sürülmeler, tarihi entrikalar, ihanetler, zorlama kanunlar ve böl-yönet stratejileriyle emperyalist dönüşme ulaşıldı.
Arap Yarımadası’nda, güney Avrupa’da, Asya’da ve Afrika’daki İslam kültür ve medeniyetini yok eden Avrupa terörizminin planlı entrikası olmasına rağmen, küresel konularının tartışıldığı ABD liderliğindeki siyasi hegemonya koridorlarında bu dile getirilmez. Netice itibariyle Avrupa fetihlerine karşı çıkan milyonlar katledildi, yurtları tarumar ve işgal edildi ve gelişen toplumları 21’nci yüzyılın medeni ülkeleri olduğunu iddia eden sömürge güçlerince yok edildi. Böylesi bir medeniyete mazhar olmak için hangi mantığa sığınabilirler?
Belki de sömürgenin efendileri, bir zamanlar barbarlığın karanlık çağlarında yaşadıklarını insanlığa anlatmada güçlük çekiyorlardır. İnsanların hayvanlara yem diye verildiği Roma arenalarının sahipleri, ahlakı ve kültürü zengin İslam dünyasını, demokratik prensipleriyle ve özgür-rasyonel seçim uygulamalarıyla değil güçle kandırarak boyun eğdirmeye çalışıyor.
Petrol ihracıyla zenginleşen muktedir Arap eliti, çıkarları ve siyasi idamelerine ters olacak bu tarihi kaydı görmezden geliyor. DEĞİŞİM, iktidardaki Arap elitinin yok saydığı ve kamuoyunda tartışmaktan imtina ettiği en önemli olgu.
Arap halkı, Batılı kurumlarca işletilen petrol zengini otoriter yöneticilerin bir parçası olamaz. Yöneticiler saraylarda yaşarken, halk uzak toz kaplı aşiret bölgelerinde hayatlarını idame etmeye çalışıyor. Arap yönetici eliti ve yönettikleri halk arasında farklı zaman dilimleri ve kültürleri bulunuyor.
Kanunları ve kamu kurumları, Avrupa emperyalist zamana ve düzene kadar geriye gider. Elli yıldan fazla süredir siyasi erki işgal eden Arap idarecilerin aynaya bakacak yüzleri yok. Tüm aynalar, dizginleri Arap Şeyhleri’nin elinde bulunan petrol-tabanlı ekonomik varsıllığın yanılgısıyla tozla kaplı. Paul Craig Roberts (“Müslümanlar kendilerin En Büyük Düşmanıdır”, 2 Mart 2010) şu samimi tespiti dile getirir:
“Müslümanların sayıları fazla ancak güçleri yok. Müslümanlar arasındaki ayrımlar, özellikle Sünni ve Şii ayrımı, Müslüman Orta Doğu’yu neredeyse bir yüzyıldır Batı kontrolüne sevk etti… Müslümanların birlik olmayışı; İsrail’in Filistinlilerin mallarına el koymasını, ABD’nin Irak’ı işgal etmesini ve ABD’nin bölgeyi kuklalar vasıtasıyla yönetmesini mümkün kıldı… Washington’un Mısır’a verdiği senelik 1,5 milyar dolarla Başkan Mübarek, muhalefeti satın alabildi. Muhalefet, Filistinlileri destekleyeceğine paraya el uzattı… Bu nedenledir ki Mısır, Gazze ablukasında İsrail ve ABD’yle işbirliği içerisinde… Bazı Müslümanların dindaşlarına ihanet istemesinin nedeni de yine ABD dolarlarıdır… ABD ve onun NATO kuklaları Afgan kadınlarını, çocuklarını ve yaşlılarını “Özgürlüğü Sağlama Operasyonu” başladığı 7 Ekim 2001’den beri katlediyor. ABD’nin Afganistan’a atadığı kukla Hamit Karzai, ABD dolarlarıyla satın alındı ve maaşı ödeniyor”.
Arap Halkı Yeni Bir Dünya İçin Siyasi Değişim İstiyor
Neo-sömürgeci idareciler, modernliğin ekonomik varsıllığın gereklerine uyacak şekilde insanları değiştireceğini düşünür. Kitleler, zorlama materyalizmin modern kölelik zincirlerinden orijinal Arap-İslami kültürüne avdetin onları kurtaracağına inanıyor. Petrol ihracatçı Arap dünyasında arzulanan değişimi getirecek entelektüel bir evrim mi yoksa siyasi bir devrim mi?
İnsan trajedisinin ironisi çeşitlilik arz eder. Arap idarecilerin satın aldığı askeri donanım ve silahlara uygun Arap orduları bulunmaz. Sömürge ardılı dönemde, Arap liderler başarıyla neticelenen hiçbir savaş kazanamadı.
Filistin’i işgalden kurtarmak için İslam adına ya da Arap ulusal çıkarları için savaşacak bir Arap general yok. Neden iktidardaki elit, Amerikan ya da İngiliz eski askeri malzemeleri için bunca yatırım yapar? Anlamak mümkün değil!
Etrafları kuşatılan Arap liderlerine karşı kitlesel ayaklanmaları incelediğimizde, Arap ordularının tutsak Arap halklarını değil otoriter idarecileri ve onların saraylarını korumaya yaradığını görürüz. Arap idareciler engin finansal kaynaklara sahip ancak ulusal gelirlerinin yüzde 75’i Amerika ya da Avrupa bankalarında yatar, hak eden halklarının çıkarına kullanılmaz.
Bunun yerine kaynaklar azınlık tarafından idare edilir, Batılı endüstriyel toplumların dahi rekabet edemediği yüksek binalar dikilir, çölde kayak için yapay kar yağdırılır, at yarışları düzenlenir, büyük ithal Amerikan arabaları için geniş otobanlar yapılır, Batılı uluslarda bile olmayan havaalanları inşa edilir. Bunlar mı gerçek insan tekâmülü ve sürdürülebilir gelecek-inşasının değerleri ve standartları?
Eleştirel analize, değişime ve Arap Yarımadası’nda yeşeren takıntı değerleri ve miadı dolmuş düşünce sistemini değiştirecek yeni fikirlere ihtiyaç var. Fakat iktidardaki elit; barış, çatışma önleme ve insan tekâmülü politikalarının yeni eğilimlerinin zorunluluklarını değerlendirecek ve değişimi planlayacak inşa edilmiş yeni kurumlara sahip değil.
Maddesel gelişimi açıklayan ezici tek taraflı Batılı materyalizmdir, insan tekâmülünü açıklamaz. Materyalist medeniyet taraftarları insan hayatını sistemdeki bir dişli olarak görür. İnsanı, fiziksel ihtiyaçlarına ve hırslarına yapışık ruhsuz bir beden, tekâmüle, mutluluğa ve başarıya ulaştıran ruh ve beden dengesini anlamayan kasıtlı bir içgüdü olarak addeder.
Arap liderliğinin başarısızlığı, değişime ve neo-sömürgeciliğin ıslahatına nasıl dönüştürülebilir ki? Küresel siyasi arenada ferasetli liderlik ve kültürel varlık canlandırılabilir mi? 21’nci yüzyıl aydınlanmış bir enformasyon çağı ve bilgiyle işleyen küresel yaratıcılık kültürünün, etkin liderliğin ve insan gelişiminin yüzyılı. Başarı için cahillerin krallığı ya da lider rolünü miras alması akla uygun değil.
Yükselen ve girift siyasi zorunluluklar, etkin-öngörülü eğitimli yeni nesil zeki insanları, ön saflarda yer almaya mecbur kılıyor. Bu nesil, değişimi planlayarak eskinin ve zamanı geçmiş kalıt siyasi yönetim kurumlarının ıslahatını gerçekleştirebilir. Eski kurumlar, yeni sürdürülebilir kurumsal tekâmülün ve ulus-inşa sistemine dönüştürülmeli. Bu sistem, halk-odaklı olmalı ve İslami çıkarları temsil edebilmeli.
Tüm gerçekler ortada. Uluslararası toplumda sözü geçecek zeki bir lider çıkaran tek bir Arap-Müslüman ülke yok. Arap eliti, siyasi erkten ziyade ahlaki ve entelektüel zayıflık ve yoksunluk noktasından hareket ediyor.
Naif siyasi yönetimi değiştirmek için, tüm Müslümanlar ve özellikle Araplar, vatandaşların katılım sağlayabileceği kurumlar geliştirmeli. İslam, “Şura” danışma kavramına toplumun örgütlenmesinin önemli bir prensibi olarak vurgu yapar. Ayrıca bu istişare, kanunun, adaletin ve liderliğin meşruiyetini oluşturur.
Tek bir Ümmet olarak Müslümanlar, tek ortak para birimine, ekonomik üretkenliğe, uluslararası organizasyona sahip olabilir. Bu “Ümmet Konseyi”, politika geliştirecek, güvenlik, barış ve çatışma önleme konularıyla ilgilenecek ve Müslüman Ümmeti’nin birliğini temsil edecek. Konsey, sürekli değişen ve sorunlu küresel siyasi kültürde uygulanabilir bir siyasi duruş ile İslami perspektifleri güçlendirecek bir etki merkezi işlevi görecek.
Siyasi Tahayyül Arayışı; İsrail ve Filistin Bekliyor
Arap yönetici elitin karşı karşıya olduğu konular:
(1) Geleceğe dair sürdürülebilir umut ve feraset sağlayacak etkin-öngörülü liderlik eksikliği,
(2) Barış ve çatışma yönetimi için DÜŞÜNCE ve PLANLAMA kurumları eksikliği,
(3) Arap dünyasında yönetilebilir siyasi DEĞİŞİM ile beraber yürütülebilecek bir plan önerisi.
Arap idarecilerin en temel hayati yetmezliği, İsrail’le baş etmede ve İsrail’in kurulmasıyla yurtlarından edilen Filistin halkının saygınlığı ve insani haklarına uygun şekilde Filistin sorununu çözmedeki başarısızlıklarında aşikârdır.
Altmış yıldan uzun süredir, Araplar ve İsrailliler barış hakkında konuşuyor ve bunun için savaşıyor. Hiçbiri soruna barışçıl bir çözüm getirecek üstünlüğe sahip olamadı. Filistin sorunuyla başa çıkmada, Arap idarecileri kendi paylarına bir aymazlık ve aldırmazlık içerisindeler.
Yahudi halkıyla baş etmede herhangi yaratıcı ya da yenilikçi girişimlerde bulunamadıkları gibi uygulanabilir bir sonuca dair sağduyulu seslere de kulak vermeyi başaramadılar. Arap elit, geçici ekonomik coşkunun ardına saklanırken, İsrailliler, Filistin halkının temel haklarını yok sayan saldırganlığa güvendi.
Endişeli küresel toplum, bağımsız bir Filistin Devleti kurarak adil ve uygulanabilir çözüm içeren bir anlaşma için mantıki bir zemin oluşturmalı. Barış, Orta Doğu siyasetinde gerçek anlamını ve amacını yitirmiş görünüyor. Pratik amaçlar için masaya bir şey getirmeden ya da onu ulaşılabilir kılmadan sürekli barış hakkında atıp tutuyorlar. Arap idareciler, Filistin sorununun çözümü için ellerinde varsa entelektüel yardımla kurumsal kapasitelerini yansıtmak durumunda.
Adil ya da haksız olsun, Arap idareciler her zaman Batı tuzağı ve İsrail’in çıkarına barış görüşmelerine girmeye hazır göründü. Arap idareciler, İsrailli siyasetçilerle nasıl uğraşılacağına ve küresel siyasetin kalıplarını değiştirmeye vakıf değiller.
İsrailliler, Batı ve Avrupa boyunca kurumsal mevcudiyete sahip. Lobicilerinin yönettiği medya, küresel siyasi güdüm için yeni bir silah olarak kullanılıyor. Araplar düşmanını tanımıyor. Ancak İsrailliler, Arap hayat, kültür ve telkinlerinin tüm yönlerini biliyor.
Arap idarecilerinin kurumları olmadığı gibi İsraillileri ya da onların sosyal ve politik kültürlerini öğrenmeye istekleri de yok. İnsani seviyede, ister savaşta ister barışta, kişi düşmanını tanımalı. Enformasyon çağında, cehalet, cahil kalmak için duvarlar örmek için neden olamaz. Amerika, barışçıl bir çözüm yaklaşımı için epik bir merkez değil. Tüm Arap dünyasında, Amerikan tarihi ya da siyaseti eğitim müfredatında yer almaz.
Birçok Arap devleti, efendilerini fazla tanımayan ABD uydu devletleri. Arap yönetici elitinin, yeni eğitimli, etkin-öngörülü zeki liderlere ve küresel çatışma önleme ve barış inşasında güç konumu edinecek ve yaratıcı zorluklarla gelişecek etkili iletişimcilere ihtiyacı var.
Yenilikçi meydan okumalarla ortaya çıkmalı ve küresel siyasette kendinizi saydırmalısınız. Var olan Arap idareciler, muazzam bir zafiyet içerisinde. Acil şekilde rollerini yeniden tanımlamaları, barış görüşmelerinde beceri kazanmak ve uluslararası ilişkilerin değişen siyasi çevresinde bir-aradalık için çalışmaları gerekiyor.
Eğer Arap idareciler, kendi halklarından yeni eğitimli ve zeki nesilden yeni liderler üretme İHTİYACI ve ÖNEMİNİ kavramış olsalardı, iletişim ve çatışma önlemeye dair yeni stratejilerini araştırmaya ilgi gösterirlerdi.
Zaman ve fırsatlar, siyasi sorunlarla baş etmede yeni düşünce ve yaklaşımları zorunlu kılıyor. İsrail’in yasadışı yerleşimleri, Filistin evlerini ve topraklarını her geçen gün artarak işgal ediyor. İşgal altındaki Batı Şeria’nın yüzde 42’si eski Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’dan İsrail’e gelen yeni yerleşimcilere verildi. Her gün İsrail buldozerlerinin, yeni yasadışı yerleşimler için Doğu Kudüs’te Arap atalarına ait evleri yıktığı haberleri geliyor. Hiç Arapların, yasadışı İsrail yerleşimlerini yıktığını duydunuz mu? Neden çağdaş Arap idareciler, muhasara altındaki kitlelere entelektüel sığınak sağlamada bu kadar siyaseten iktidarsız, cahil ve aymazdır?
Petrole-dayalı ekonomi sonsuza kadar sürmez ve fiyatların yükselme safhası başladı bile. Bu nedenle varsıllık yanılgısı, kitleler için geçerli olmayan ancak saraylarda yaşayan azınlığın kısa ömürlü bir kavramı olarak görülüyor. Tarih, Arap zaferi ve tekâmülünün, fasılalı şekilde, İslam mesajına ve hayat tarzı olarak İlahi sistemi izlemeye bağlı olduğunu anlatır.
Budur Arapların, İspanya Endülüs’te 800 yıldan uzun süren medeniyet başarısının nedeni. Avrupalılar cadılık, kölelik, saltanat kavgaları, gladyatör oyunları ve işkenceyle doluyken Araplar, kıtadaki en gelişmiş medeniyet onlarındı.
Arap liderleri açgözlü ve cahil. Halkla iletişim kurabilecek ya da insanlar arasında iletişime ve ilişkiyi tesis edebilecek bilgi ve bilgelikten mahrumlar. Washington ve Londra’daki Batılı entrikalarda ve sadece kâğıt üstünde var olan bir çağa ve zaman dilimine aitler. Gerçek ikilem, yeni ve entelektüel girişimci nesillerin tekâmülünü, onların siyasi düşünce, karar verme ve halk-odaklı yönetime katılımlarını desteklemeyen saltanat idarecilerince engellenişi.
Sorun, eski ve durağan neo-sömürgeci Arap idarecilerin aşamalı olarak bitirilmesine ya da törensel bir rol için kenara ayrılmasına dair düşünce ve edimlerdeki boşluğun nasıl doldurulacağında yatıyor. Aynı şekilde yeni, daha eğitimli ve ehil yeni neslin çok ihtiyaç duyulan siyasi liderliğe dâhil edilmesi ve Ortadoğu’da sürdürülebilir, güvenli ve sağlama alınmış bir barış ve değişim geleceğini garantilenmesine ihtiyaç var.
Yakın zamandaki makalelerimden “Küresel Barış ve Çatışma Önleme”de yer verdiğim:
“Arap, İsrailli ve Batılı liderler insanlığı nasıl aldattı” başlıklı 2010 tarihli yazı şu tespiti yapıyor.
“Varsıllık fantezisi balonu, hızla sona yaklaşıyor. Erk, zenginlik ve yoksulluk, insan ilişkileri ve geçicilik olgusundaki imtihanlardır. Petrolün keşfi Arapların düşüncelerini, inançlarını, değerlerini ve insan hayatının başarılı bir sistemi olarak İslam’a tutkularını değiştirmeleri için bir fitne miydi?
Arap kitleleri siyasi değişim ve diğerleriyle barışçıl birlikte-var oluşa dayalı umut verici bir gelecek arzu ediyor. Ancak idareciler, Arap halkının değişen esinleri, umutları ve algılarıyla artık ilişiği kalmayan ya da sürdürülemez bir hayal dünyasında yaşamaya devam ediyor.
Derin bakış sahibi yeni eğitimli, etkin-öngörülü ve bilgili Arap liderliği nesli, sadece petrol-dolarlarının geçici ekonomisine değil aynı zamanda gerçekçiliğe ve halk-odaklı İslami yönetimin farklı ve umut verici geleceğine dair uygulanabilir çözümleri arayabilir, sultalığın zalimliğini halkının yararına işlevsel bir demokrasiye dönüştürebilir. İşte fırsatla dolu zorluk budur!
Siyasi yönetim halkın haklarını kabul edip saydığında ve halkın katılımı bu yönetimi gerçeğe dönüştürdüğünde, değişim uzun ömürlü ve barışçıl bir geleceğe yöne verecek. Şaşkın idareciler, halkın değişim ve barış talep eden sağduyu sesine karşı ödünç silahlara, tanklara, tabancalara ve kurşunlara güveniyor. Değişen liderlik rolünü ÖĞRENMEYE ve DİNLEMEYE hevesli Arap idareciler varsa, barışçıl bir DEĞİŞİM tutarlı şekilde Kur’an’da tanımlanır: Nur Suresi, 55’nci ayet:
“Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslam'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır. “
*Dr. Mahmub A Havace, küresel güvenlik, barış ve çatışma önleme konularında uzmandır. Karşılaştırmalı İslam ve Batı kültür-medeniyet araştırmalarına yoğunlaşan Havace, “Müslümanlar ve Batı: Değişim Arayışı ve Çatışma Çözümleme”, “Amerika Irak’ta ve Afganistan’da savaşı nasıl kaybetti? Mücahitler nasıl kazandı?”, “Küresel Barış ve Çatışma Yönetimi: Araplar-İsrailliler ve Batı İnsanlığı Nasıl Adlandırıyor?”, “Arap Halkı Barış ve Yeni Liderlik İstiyor” ve “Başkan Obama ve ABD Generaller Rota Değişimi Arayışında” ve “Mısır Özgürlüğünü Kazandı” kitapların da yazarıdır.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.