En bize refah ver, biz sana sadakat verelim.' Suriye Ticaret Odası'nın Şam binasının kapısında bu tabela asılı...
Suriye sokaklarında dolaştığınızda son model cipler, dünyaca ünlü markalar, hemen her köşe başındaki ATM'lerden bu ülkede bir şeylerin hızla değiştiğini ve modernleştiğini düşünebilirsiniz. Dün öğle saatlerinde Şam merkezinde toplanan gençler öyle düşünmüyor olmalı ki muhalif bir gösteri yapmaya kalkıştılar. Gelen haberlere göre bu kitleye de müdahale edildi. En az bir kişi öldü.
Yani isyan artık Suriye'nin kalbinde... Banyas'tan gelen haber ise daha düşündürücü... Silahlı bir grubun askeri bir mühimmat deposunu ele geçirdiği, Esad'ın ise ordu birliklerine Banyas'a müdahale için emir verdiği gelen haberler arasında.
MUAZZAM BİR BASKI VE ÇÜRÜME
Suriye'de korkulan oluyor. Temel soru şu: Neden?
Suriye'de gerçekten de muazzam bir baskı ve çürüme var. Ama buna mukabil Türkiye'den ileri bir laiklik anlayışı, yaygın bir güvenlik ve en mühimi tabana (ya da gövdeye) yayılan bir refah var. Azınlık diktası gerçeği yanında başka gerçekler de var.
Gelin şu tuhaf bileşime yakından bakalım.
Kulağa ne kadar saçma geliyor değil mi?
Hem çok kültürlü olacaksın. Hem bu kadar farklı insanı bir arada huzur ve güven içinde tutacaksın hem de sosyal devlet olacaksın... Bunları da bir azınlık diktası yapacak. Çatırdayan buysa şimdiye kadar nasıl çökmedi?
HALKIN YÜZDE 69'U SÜNNİ
Rum Ortodoks, Ermeni Ortodoks, Rum Katolik, Suriyeli Ortodoks, Suriyeli Katolik, Ermeni Katolik, Maruni, Protestan, Nasturi, Latin, Keldani... Bunlar sadece Suriye'de yaşayan Hristiyanların mezhepsel kırılımları... Gerçek sayıları ve oranları bilinmiyor.
Toplumun yüzde 69'u Sünni, 14'ü Hristiyan, 12'si Alevi, 3'ü Dürzi, 2'si İsmaili... Bu tablonun etnik kırılımı da şöyle: Yüzde 90'ı Arap, kalanı Kürtler, Türkler, Ermeniler, Çerkezler...
1950'lerde bu insanlar kendilerini Baasçı, Nasır'cı veya Suriye milliyetçisi olarak tanımlarken şimdilerde Sünni, Alevi, Dürzi veya Hristiyan olarak tanımlıyor.
Suriye'de kelimenin tam anlamıyla bir orta sınıf var. Sağlık ve eğitim bedava... Üstüne üstlük her iki temel hizmet son derece yaygın ve başarılı. Fakat işin tuhafı, bu ekonomik yapıda bu işleyişin rasyonel olmasını sağlayacak makul bir finansman yok...
Değirmenin suyu nereden hemşerim?
Bu sorunun yanıtı muğlak...
Zira büyük bir üretim yok. Samir Altaqi sosyal bir devlet imajı veren Suriye rejimi için şu yorumu yapıyor: Suriye'nin en iyi ihraç malı dış politikasıdır. Öyle ya 1967'de 'İsrail'le savaşıyoruz' deyip Körfez'den yüklü para aldılar. 1973'te ve 1976'da da aynı şey oldu. İsrail 1982'de Lübnan'ın güneyini işgal etti. Bu kez de 'pamuk eller cebe' oldu... Aynı zamanlarda Sovyetler Birliği, Afganistan işgaline sessiz kalması için Suriye'ye para aktardı. 1991'de malum nedenlerden Kuveyt yardım etti. 1997'de ise bu kez Saddam (şaşırtıcı ama gerçek...) Suriye'ye para aktardı... Peki, bu para sistemde 'adil bir şekilde'' dağıtıldı mı? Evet...
Suriye gerçekten de o yıllarda (hatta şu anda) sosyal bir devlet ama modernite virüsü hırsla birlikte geldi. 11 yıldır ekonomisini küreselleşmeye entegre etmeye çabalayan Esad, fark etmeden bu virüsü de ithal etti.
Azınlık diktasında kaçınılmaz olan eşin dostun semirmesi.. Sadece Beşar Esad'ın kuzeni Rami Makhluf'un 3 milyar dolarlık serveti, toplumsal huzursuzluk mikrobunu etrafa saçacak kadar güçlü. İki ayrı telekom şirketi, Lazkiye Limanı, dev fabrikalar zinciri, oteller, özel okullar, Makhluf hanedanının sistem içinde nasıl palazlandığının müthiş bir ölçüsü.
Beşşar Esad'ın 2005'te bu adamı ülke dışına sürmesi toplumda büyük sempati toplasa da, adını bilmediğimiz daha onlarca 'eş dost'' ister istemez müthiş paralar kazanıyor. Bunu da göstere göstere yiyorlar...
Özetle sosyal devlet olmak yetmiyor. Refahı paylaşacak iradeyi de göstermek gerekiyor.
Suriye'nin, daha doğrusu Beşşar Esad'ın geleceği şu soruda saklı: Esad, etrafındaki yapıyı kırıp, bu haklı gösterileri kanla bastırmak yerine reformlarla kendisinin ve Suriye'nin vadesini uzatabilecek mi?
Niyeti kesin var ama vadesi var mı göreceğiz...
Akşam