Belki biraz fazlası var. Fakat değişik imgelerle zihnimize kazınmış olan ve bizden farklı ve bizim himmetimize, yönlendirmemize, hijyenimize, rehberliğimize muhtaç olan bir nesne olarak Afrika imajının gerçeklikle hiçbir tekabülü yoktur. Bu Afrika bütünüyle beyaz adamın kibrinin yansımasıdır.
Hepimizin bir Afrika'sı var. İlkokuldaki bölük pörçük coğrafya bilgilerimizden kalan, Hollywood filmlerinden zihnimize yerleşen, televizyon ekranlarındaki haber görüntülerinden sıçrayan, çoğumuzun malumu olan Batı sömürgeciliğinin zulmünü en çok yaşayan, oryantalist literatürün tanımladığı ve biraz da kendi tarihimizden gelen "Arap bacı" "harem ağası" kavramları ile oluşan bir Afrika. Afrika bizim için bir imaj. Bu imajı ağırlıkla oluşturan yazılı ve görsel medyanın çizdiği Afrika resmi neredeyse hepimiz için ortak: Kızgın çöller, "geri" kalmış ülkeler, diktatörlükler, kargaşa ve kaosun hüküm sürdüğü mekânlar, "hastalıklı", yoksul ve "cahil" siyahi insanlar. Bu imaj son yüzyılın Batı sömürgeciliği ve onun devamı olan egemen medyanın zihnimize yerleştirdiği bir imaj. Zihnimize inşa edilen bu Afrika, kendi halinde bir varlık olmayan, nesneleştirilmiş ve şeyleştirilmiş acınası insanların kıtası.
Artık içinde, nesne değil, tarihimizdeki gibi hane halkının ferdi olan "Arap bacı"lar da yok. Genelleştirilmiş bütün imajlar gibi bu Afrika imgesi de gerçeğe tekabül etmiyor. Afrika'nın tamamı çöl değil, kıtanın yarısını oluşturan Sahra altı Afrika'sı yağmur ormanları, geniş ve gür nehirler, yeşilliklerle kaplı. Afrika'nın hepsi "geri" kalmış diye nitelenemez. Eğer kişi başına düşen milli gelir hesabı kıstasıyla bakarsak, kıtanın üçte birinde bu oran 5 bin doların üzerinde. Afrika'da diktatörlükler var, doğru, ama, Demokrasi Endeksi listesinde Türkiye'nin üstünde olan 10 tane ülke var. Afrika'dan yansıyan kargaşa ve kaos görüntülerini Türkiye ya da başka ülkelerde de bulmamız mümkün. Afrika, Asya'dan sonra dünyanın en kalabalık kıtası ve hastalıklar da bazı ülkelerde yaygın. Lakin, nüfusa oranla değerlendirilince Afrika'daki oran ile Asya veya Güney Amerika oranları arasında uçurumlar da yok. Son olarak Afrikalıların diğerlerinden daha "cahil" olduğunu düşünmek de mümkün değil. Bu hususta, eğitim sistemi bağlamında söylersem, mesela, Gana'nın ilk ve ortaöğretim sistemi Türkiye'den daha iyidir. Şüphesiz, Afrika'da yoksulluk, diktatörlük, kaos, kargaşa, eğitimsizlik vaka olarak var, tıpkı dünyanın diğer kıtalarında olduğu gibi. Belki biraz fazlası var. Fakat değişik imgelerle zihnimize kazınmış olan ve bizden farklı ve bizim himmetimize, yönlendirmemize, hijyenimize, rehberliğimize muhtaç olan bir nesne olarak Afrika imajının gerçeklikle hiçbir tekabülü yoktur. Bu Afrika bütünüyle beyaz adamın kibrinin yansımasıdır.
ZİHNİMİZDEKİ AFRİKA İMAJI YANILTIYOR
Benim Afrika ile ilk tanışmam üniversite yıllarımda ODTÜ yurdundaki dinibütün bir Hıristiyan olan Nijeryalı oda arkadaşımla başladı. Benzeri tanışma İngiltere'deki öğrenim yıllarımda bu kez Togolu oda arkadaşıyla devam etti. Togolu arkadaşımın "Üzerimde gördüğün bu Batı tipi kıyafet dışında geleneksel bir giysimizin olup olmadığını, ailemde öğrendiğim Fransızca ve burada öğrendiğim İngilizce dışında atalarımın konuştuğu mahalli bir dil olup olmadığını bilmiyorum." sözleri, Batı (Fransız) sömürgeciliğinin inkârcı ve tahripkârlığının en bariz ifadesiydi. Aynı dönemde Togo ve Nijerya'nın da dahil olduğu Batı Afrika ile matbuattan da tanıştım. Graham Greene'in romanları ile. Liberya ve Sierre Leone'de 1930'lu yıllarda seyahat eden Graham Greene, bazı romanlarında Batı Afrika'yı anlatır. Her ne kadar sömürge döneminde oraları dolaşmış bir İngiliz romancı olsa da, Graham Greene'in romanlarında Afrika bir yurt ve Afrikalılar da senin benim gibi insanlar olarak yer alırlar, objeleştirilmezler. Mesela Afrikalı kahramanlar egemen sömürge edebiyatında olduğu gibi sadece köle ve hizmetçi olarak değil, birer sevgili ve eş olarak resmedilmiştir.
Afrika ile bu uzak tanışmam 2000'li yıllarda yakın tanışmaya dönüştü. Önce kıtanın kuzeybatı ülkesi Fas, sonra Güneydoğu ülkeleri Güney Afrika ve Madagaskar, ve son olarak da yakında heyetine iştirak ettiğim Cumhurbaşkanı'nın Afrika ziyareti bağlamında Gana ve Gabon, yani Batı Afrika. Fas ve Güney Afrika zihnimizdeki Afrika imajı ile örtüşmeyen ülkelerdi. Onun için son gezi ile "esas" Afrika'ya gittiğimi düşündüm. Zaten seyahat öncesinde bize söylenen hazırlıklar da tam bu imaja uygundu. Dünya Sağlık Örgütü'nün verileri gereği, gitmeden önce aşı yaptırmamız tavsiye edildi. Hatta sarı humma aşısı zorunlu tutuldu. İlaveten menenjit ve polio aşısı da yaptılar. Seyahatten bir gün önce başlayıp seyahatten sonra 4 hafta süreyle sıtmaya karşı bir ilaç almamız gerekiyordu. Ayrıca, gezi süresince dezenfektanlar, sinek kovucular kullanmamız, iyice pişmemiş hiçbir şeyi, özellikle sebze ve meyveleri yemememiz, musluk suyunu içmememiz, duş alırken dikkatli olmamız, dışarı çıkarken el yüz ve ayaklarımızı spreylememiz vb. bir sürü tavsiye.
Gana'nın başkenti Akra'da havaalanında bize mihmandarlık yapan Türk okulu öğretmenlerinden Gökhan Zengin "Hocam ben ve eşim 4 yıldır burada yaşıyoruz ve her şeyi normal yiyip içiyoruz. Size söylenenler abartılı. Unutmayın ki bu ülkede 24 milyon insan yaşıyor." deyince seyahat öncesinde yaptığımız onca hazırlık ve özen üzerine tekrar düşündüm. Bütün bunların arkasındaki varsayım yukarıda bahsettiğim bizden uzak, bizim gibi olmayan, riskli ve tehlikeli, içine girmememiz gereken veya muazzam bir hijyenik önlemle girmemiz gereken şeyleşmemiş Afrika nesnesi. Birdenbire beyaz adamın kibrinin eseri olan bu Afrika imajının, bilincinde olmasak da, bizim tarafımızdan bile içselleştirildiğini gördüm. Gökhan'ın sözleri bunu fark etmemi sağlamıştı. Bunun üzerine sebze ve meyvelerden yedim ve artık Türkiye'de şimdilerde olmayan 30-40 yıl önce köyümüzdeki domatesin o has kokusunu Akra'da tattım.
ORYANTALİST AFRİKA İMGESİNDEN KURTULUYOR MUYUZ?
Aslında Batı sömürgeciliği ve devamındaki beyaz adam medyasının çizdiği bu Afrika imajından önce biz Afrika'ya aşina idik. Çoğumuz bunu artık hatırlamıyor. Halbuki o zaman Afrika bizim nesnemiz değil, bir parçamızdı. Aynen Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'daki parçalarımız gibi. Şimal-i Afrika'da Mısır'dan Cezayir'e vilayetlerimiz; Doğu Afrika'da Habeş eyaletimiz (bugünkü Eritre, Cibuti, Somali), Hatt-ı Üstüva vilayetimiz (Uganda) ve Harar Emirliğimiz (Etiyopya) ve Orta Afrika'da Fizan sancağımız (bugünkü Çad, Nijer ve kısmen Cezayir) vardı. O diyarlardan gelen harem ağaları imparatorluğun en üst bürokratlarındandı ve Arap bacılar da hane halkının mensubuydular. Afrika ile olan bu kadim aşinalığımızı kaybetmiş ve Batılı beyaz adamın kibrinin eseri olan oryantalist Afrika imajını sanki Afrika'nın hepsi hep böyleymiş gibi benimsemişiz. Sevindirici olan şu ki artık oryantalist Afrika imgesinden yavaş yavaş kurtuluyoruz. Cumhurbaşkanı bize Türkiye'de 2005 senesi "Afrika yılı" ilan edildikten sonra Türk dış politikasında bir Afrika açılımı başladığını söyledi. Kendisinin ifadesiyle bu açılımın iktisadi-ticari, siyasi-diplomatik ve insani olmak üzere üç ayağı var.
İktisadi-ticari ayağın sömürüye değil kazan-kazan ilkesine, siyasi-diplomatik ayağın eşit ortaklık anlayışına ve insani boyutun da donör (hibe yapan) ülke olmaya dayandığını vurguladı. Bu seyahat ve önceki seyahatlerimden aslında Türkiye'nin yeni Afrika açılımının 2005'ten çok önce gönüllü teşekküller tarafından başlatıldığını söyleyebilirim. Bahsettiğim üç ayağa ek olarak bir eğitim-kültür ayağı da var. Madagaskar'a gittiğimizde başkent Antananarivo'da Türkiye'nin büyükelçiliği yoktu, ama Türk okulu vardı. Aynı şekilde şu anda Gabon'da elçiliğimiz yok (sene sonuna açılacakmış), fakat 3 yıldır faaliyet gösteren bir Türk okulu var. Gana'da elçilik geçen yıl açılmış, okul ise 10 yıldır var. Gana'daki okulun 1.200 özel okul arasında ilk beşe girdiğini Gana eğitim bakanı söyledi. Bu önemsiz bir istatistik değildir. Çünkü yukarıda söylediğim gibi Gana eğitim sistemi oldukça kalitelidir. TUSKON ve TİM gibi gönüllü teşekküllerin öncülük ettiği bu Afrika açılımının dikkate değer bir başarı kaydettiğini ve diplomasimizin de buna ayak uydurmaya başladığını gözledim. Gönüllü teşekkülleri de içeren Türkiye'nin yeni Afrika açılımında kısmen de olsa beyaz adamın kibrinden uzaklaşıldığını görmekten hassaten memnun oldum.