“Anladığım kadarıyla ÖSYM şöyle bir şey yapmak istemiş: Her öğrenciye ayrı bir soru kağıdı verilsin, ama az sayıda, diyelim 50 tane cevap anahtarı olsun. Bunun için de şöyle bir yöntem izlemişler:
Master kitapçıkta şıkları bir biçimde sıraya dizmişler; bu sıralamayı da en doğal biçimde yapmışlar, örneğin küçükten büyüğe ya da alfabetik ya da uzunluğuna göre. Ardından doğru şıkkı sabit tutarak diğer şıkları rastgele karmışlar. (Bu karma her soru için 24 değişik biçimde yapılabilir.) Basına yaydıkları işte böyle bir kitapçık. Kuşkular da basına dağıtılan bu kitapçıktan kaynaklandı zaten. Öğrencilere verdikleri kitapçıkta ise, yukardaki harmanlamadan başka, bir de her sorunun şıklarını sağa doğru (döngüsel olarak yani) rastgele birkaç hane kaydırmışlar. (En sondaki şık en başa gelir bu yöntemle.) Bir sorunun şıklarını kaydırmanın da 5 değişik yöntemi vardır. Demek ki öğrencilerin kitapçığındaki her sorunun şıkları 24x5 = 120 değişik biçimde karılmış, tam olması gerektiği kadar; yani öğrencinin kitapçığındaki şıklar rastgele karılmış.
Eğer tam bu yöntemle şıkları karmış olsalardı dağıttıkları kitapçık, yani öğrenci sayısı kadar cevap anahtarı olması gerekirdi, ki bu durumda sınavları düzeltmek çok zaman alırdı. Diyelim ÖSYM 50 tane cevap anahtarı olsun istemiş. O zaman 40 şıkkı kaydırmanın trilyonlarca değişik yöntemi arasından rastgele 50 tanesini sabitlemişler ve kaydırmaları da sadece bu 50 yönteme göre yapmışlar. Böylece sadece 50 cevap anahtarına ihtiyaçları olacak.
Kabul etmek gerekir ki gayet zekice bir plan.
Eğer gerçekten bu stratejiyi izlemişlerse pek bir sorun göremiyorum ben. Ama tabii yüzdeyüz emin olmak için çok daha fazla örneklemeyle çok daha ayrıntılı bir analiz yapmak lazım ve istatistikçiler böyle bir analiz yapabilirler.
Burada sorun şu: Eğer bir öğrenci önüne gelecek kitapçıkta 50 kaydırmadan hangisinin uygulandığını bilirse, o zaman kamuoyunda çok sık tartışılan yöntemle doğru yanıtları büyük ölçüde bulabilir. Ama bu tür kuşkular her sınavda öne sürüleceğinden, elimizde somut bir delil olmadan kuşkulanmayı doğru bulmuyorum ben şahsen. Ayrıca binlerce kişiyle paylaşılan bir şifre mutlaka ortaya çıkar, özellikle Türkiye gibi konuşmasını seven bir ülkede; yani kitapçıkları şifrelemek birazcık aklı olan birinin yapacağı bir iş değil. Öte yandan ÖSYM’nin kötü bir geçmişi olduğundan insanlar kuşkulanmakta da tamamen haksız da sayılmazlar.
Basit ve zekice strateji
ÖSYM ne yazık ki bu oldukça basit ve zekice stratejiyi kısa zamanda ve tüm açıklığıyla ortaya koyamadı. Eğer ÖSYM’nin başına matematikten, algoritmadan ve şifrelemeden anlamayan birini getirirseniz olacağı işte budur! Fırsat yakalamışken, TÜBİTAK‘ın başına da bilimden anlayan birinin getirilmesi gerektiğini söyleyeyim! Her ne kadar büyük ölçüde hile yapılmadığı kanısındaysam da içimde bir bit yeniği var: Basına dağıtılan kitapçıkta 8 sorunun şıkları küçükten büyüğe doğru sıralanmıştı ve her seferinde yanıt en küçük şıktı. Buna anlamlı bir açıklama getiremiyorum. Olasılık olarak böyle bir şeyin gerçekleşme olasılığı çok çok düşük. ÖSYM’nin bunu açıklaması lazım.”