Dolar

34,8685

Euro

36,8030

Altın

3.050,63

Bist

10.105,59

'Yeni bir milliyetçilik tanımına ihtiyaç var'

21. yüzyıla uygun ve yeni bir milliyetçilik anlayışının üretilmesi gerektiğini söyleyen Deniz Ülke Arıboğan'la milliyetçilik algısını konuştuk.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-03-29 15:20:45

'Yeni bir milliyetçilik tanımına ihtiyaç var'

Hüseyin Güneş'in röportajı

Türk Ocakları İstanbul Şubesi tarafından Türk Ocakları'nın kuruluşunun 100. yılını kutlama etkinlikleri kapsamında Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi'nde düzenlenen “Geçmişten Geleceğe”, “Milliyetçilik ve Demokrasi” ve “Büyük Türkiye’ye Doğru” konulu sempozyuma, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AK Parti İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı, Türk Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Dr. Cezmi Bayram, tebliğ sunan konuşmacıların yanı sıra çok sayıda davetli katıldı.

21. yüzyıla uygun ve yeni bir milliyetçilik anlayışının üretilmesi gerektiğini söyleyen Deniz Ülke Arıboğan'la toplantı sonrasında milliyetçilik tanımının toplumdaki olumsuz algısı ve ‘Büyük Türkiye’ye Doğru’ fikrinin nasıl inşa edileceği hakkında konuştuk.

Büyük Türkiye'den kastınız nedir? Nasıl bir Türkiye'nin inşasından bahsediyorsunuz?

Büyük Türkiye'den kastım, hem kendi içerisinde varlığını birliğini ve bütünlüğünü sağlaması, farklılıklarını uzlaşma içerisinde zenginlik haline getirmiş bir ülke. Sadece kendi ülkesi ve vatandaşları için değil. Çevresinde var olan ve gerçek manada bir düşünceye ihtiyaç duyan halk kitleleri için fikir ve ideoloji üretebilen bir ülkeyi kast ediyorum. Türkiye'nin tarihsel sorumluluklarının da bu topraklar üzerinde yaşayan insanlara dokunduğunu düşünüyorum. Bu nedenle Türkiye'nin sadece kendi vatandaşları için değil, tarihsel sorumluluk alanındaki herkes için fikir üretebilecek ve buna liderlik edebilecek bir ülke olması gerektiğini düşünüyorum.

Yeni bir milliyetçilik tanımına ihtiyaç duyulduğunu söylüyorsunuz. Ama doğu ve güneydoğu da insanlar milliyetçiliği kendisine karşı düşman olarak görüyor. Sizce yeni bir milliyetçilik tanımı bu algıyı kırabilir mi?

İnsanların kendilerini etkin olarak ifade etme arzusu, yeni milliyetçilik tanımının ve düşüncesinin içerisinde zaten serbest olabilecek. Bu yeni milliyetçilik, etnik temele bağlı olmayan devlet fikrini besleyen bir milliyetçilik haline dönüşürse onun içerisinde birbirinden farklı renklerin bulunması zenginlik olarak kabul edilir. Tarihin derinliklerinden gelen Türk milliyetçiliğinin içerisinde etnik bir dışlama olduğu fikrinde değilim. Birlik içerisinde var olabilmeyi sağlayabilecek, binlerce kişiyi koruyabilecek koruyucu zar hepimizin ortaklaşa oluşturduğu Türkiye devleti olmalıdır. İçerisinde birbirinden farklı tanelerin olmasının hiçbir mahsuru yok.

Bu tarz bir ‘milliyetçilik’ tanımının milliyetçiler dışında kabul görmesi mümkün mü? Farklı kesimlerde olan insanların içerisinde olmadığı bir kavramın yeterli olacağını düşünüyor musunuz?

İnsanların katılımı olmadan ve onların fikirlerine hürmet etmeden, çok güzel bir tanım yapıyor olabilirsiniz ama "bunu ben yapıyorum" diye ortaya çıkıp, onu empoze etiğinizde problem çıkar. O insanlarında içerisinde yer aldığı devletimizin ‘milletini’ tanımlamak durumunda olduğumuz hissediyorum. Bunları farklılık olarak algılıyorum.

Şöyle de bir şey var; milliyetçilik politik ve ekonomik manada ciddi bir şekilde istismar ediliyor. Güneydoğu'da etnik milliyetçiliği istismar eden çok fazla insan var. Türk milliyetçiliğinin halen Kürt milliyetçiliğinin diyalektik karşıtı olmamakta direndiğini düşünüyorum. Bu kadar çok etnik ve dışlayıcı tarife rağmen Kürtlerin karşısında aykırı bir milliyetçiliğin gelişmemesini, tamamen tarihsel tabandan gelen bir direniş olarak tanımlıyorum. Karşıtlıkların olduğu anda çatışma çok büyük olur.

80'li ve 90'lı yıllarda milliyetçi kesimin kendisi dışında olanlara karşı saldırgan tutumları vardı. Bu gün bile bunu görmek mümkün...

Halkta değil, devlette vardı. Devlet milliyetçiliği başka bir şekilde yorumladı. Faşizan bir anlayışla kendi tanımladığının dışında kendisini ifade etmeye çalışan insanlara kötü davrandı. Ama şu anda öyle bir durum söz konusu değil. Devlet milliyetçiliği çok kötü kullanmıştır. Bu kavramların içerisi doldurulur boşaltılır. İstediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Amerika'da da bir milliyetçilik var. Son derece milliyetçi bir toplum ama kendisini farklı gören, farklı ifade eden, farklı dinlere inanan, farklı etnik kökenlere mensup ve farklı devletlerden gelen birçok insan var. İnançları farklı ama hepsi Amerikan milliyetçiliğine inanıyorlar. Bu yeni bir milliyetçiliktir. Türk milliyetçiliği aslında böyle bir milliyetçiliktir. Tarihsel tabanından gelen böyle bir milliyetçilik, kesinlikle kimseyi dışlamıyor.

Toplumda bu kadar olumsuz bir algıya sahip ‘milliyetçilik’ tanımı yerine başka bir alternatif düşünülemez mi?

Milliyetçilik kavram olarak yozlaştırıldığı için kötü geliyor. Belki yeni bir devlet tanımlaması yapılmalı ve bu da devlet üzerinden yapılmalıdır. Bunu milliyetçilik kavramı üzerinden giderek yapmak çok zor olabilir. Ama bunu yeniden tanımlamak gerekiyor. Aynı zamanda dışlayıcı değil kapsayıcı bir tarife kavuşturmak gereklidir. Modern, 21. yüzyıla uygun bir değer üretmek zorundayız. Hatta bu ‘milliyetçilik’ kelimesiyle zor olabilir. Kelimeyi de yeniden üretebiliriz. Türkiye her an kavram üretmeye de hazır olmalı.

Türkiye aydınlarının yeni kavramlar üretebilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Yeni kavramlar üretebilmeleri mümkün mü?

Genel olarak bir hedef koyuyorsanız ve "biz bu bölgede çevremizde kollayan bir devlete dönüşeceğiz, içe dönük değil dışa yönük bir ülke olmanın yanı sıra etik duruşu olan 'akil devlet' diye tanımladığımız bir devlet olacağız" dediğimiz zaman buna uygun kavramları oluşturmak gerekir. Mesela demokrasiden daha özgün bir kavram bulabilirsiniz. Kendi yakınınızdaki halklara daha kolay anlatabilecek bir şey bulabilirsiniz. Belki özgürlük kavramının içini yeniden doldurabilirsiniz. Örneğin, İsveç'in kafasındaki özgürlük fikri ile Libya'nın kafasında özgürlük fikri çok farklı şeyler. Ama hepsini tanımlarken aynı tanımlıyoruz. Buralarda ciddi bir entelektüel pratik gerekiyor. Bunları sırf kavram üzerinden konuşmak bile, haftalar alabilecek bir şey ama bunu çok geniş katılı olarak tartışmamız ve belirli kavramlarla konuşmayı reddetmemiz gerekiyor.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki halkların talepleri ve isyanları karşısında Türkiye kendisini nasıl konumlandırması gerekiyor?

Göründüğü kadarıyla Türkiye sorunlara müdahalede aktif davranıyor. Her konuya müdahil olma gibi bir eğilim var. Ahmet Davutoğlu'nun da ifade ettiği gibi uluslararası örgütlerde aktif olma eğilimi var. Libya konusunun NATO'dan Birleşmiş Milletlere havale edilmesi, daha sonra BM şemsiyesinden tekrar NATO'ya geri gelmesi Türkiye’nin ortaya koyduğu tavırdan kaynaklanıyor. Türkiye, birçok konuda Arapların da devreye girmesini, uluslararası örgütlerin ve halkın devrede olmasını istiyor. Bir çözüm üretilirken, pragmatik çıkarlara göre değil oradaki halklara doğru mesajlar vererek daha uzun vadeli tutumlara yönelme eğiliminde gibi görünüyor. Ama her şey onun istediği ve yönettiği gibi de olmayabilir. Doğal olarak dünya çapında çok ciddi müdahaleler var. "Biz yönetiyoruz" derken başka bir sürece de girilebiliriz. Türkiye'nin bu süreçte çok dikkatli olması gerekiyor. Halkını katleden liderlere karşı net bir şekilde tavrını belirlemek zorundadır. Bütün devletlere karşı etik bir yaklaşım içerisinde olmalıdır. Suriye’de yaşanan olaylar karşısında da suskun kalmaması gerekiyor.

Türkiye risk alan bir ülke mi? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Türkiye çok ciddi riskler alıyor. Mesela, İran’la ilgili çok ciddi riskler aldı. Ortadoğu’da çok ciddi sıkıntılar var. Şii-Sünni çatışmasına yönelik paradigma Türkiye'yi sıkıntıya sokabilir. Türkiye, ne kadar direnecek o da tartışılır. Türkiye'nin şu an her konuya müdahil olma gibi bir eğilimi var.

on5yirmi5.com

Haber Ara