Başbakan Erdoğan'a çağrı
Libya'yla ilgili tutumundan sonra Erdoğan'ın anlaması gereken şu: Rejimler geçici, fakat halklar kalıcıdır; yatırım kararları rejimlerin elinde olsa bile.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-03-25 14:59:01
YASER EL ZEATİRE*
Arap dünyasında yaşananlara dair yorumunda Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Libya’ya yönelik tutumunu savundu. Bu tutum, devrimcilerin yanında duran bir tutum değildi. Erdoğan, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin de yanında durmadı ve ona istifa etmesini nasihat etti.
Halk servetin hayrını görmedi
Erdoğan, Yemen, Suriye ve Bahreyn’le ilgiliyse, çekişmelerin mezhepçiliğe doğru gittiği uyarısında bulunmuştu. Daha çok Bahreyn şartlarına uyan bu yaklaşımın doğruluğu, halkının çoğunluğu Ali Abdullah Salih rejimine karşı birleşen Yemen için geçerli değil. Keza rejimin reforma çağrılarına karşılık vermesi halinde, Suriye için de geçerli olmaz.
Libya dosyasında Erdoğan, ‘ülkedeki petrol ve doğal zenginliklerin, Libya’daki olayların sebebi olduğunu’ düşündü ve pek de ikna edici olmayan biçimde, ‘Türkiye’nin Libya’ya olan ilgisinin amacı, servet elde etmek değil, sivillerin canlarını kurtarmaktır’ diye ekledi. Batı müdahalesininse sadece masumların hayatlarını kurtarmak için olmadığını zaten biliyoruz, ancak Libya halkının devriminin bu şekilde değersizleştirilmesi insaflı bir yaklaşım değil. Çünkü bizler, geri kalmış diktatör rejimlerin tadına varmış ve Erdoğan’ın bahsettiği bu servetlerden hatırı sayılır hiçbir şey elde edememiş bir halkla karşı karşıyayız. Oysa Kaddafi ve oğulları, bu servetleri sağa sola saçıyordu.
Erdoğan, ülkesinin Libya servetinden payının (ülkedeki Türk yatırımlarının hacmi olan 15 milyar dolar) Britanya’dan diğer ülkelere sağlanan paylar karşısında küçük kaldığını ve Albay rejiminin kalmasıyla bu anlaşmaların tehdit altında olmayacağını biliyor. Şayet iş Batılıların elinde olsaydı, Albay onların en iyi tercihleri olurdu. Albay konuşmasını değiştirir, Batı da kendisiyle iyi ilişkileri olan Seyfülislam Kaddafi’nin onun halefi olduğunu teyit ederdi. Fakat Libya halkının isyanı sürpriz oldu. Bazıları devrimi desteklerken, bazıları tereddüt etti; ancak Albay’ın kendi halkının kanına girmesi, harekete geçmek dışında bir şeye alan bırakmadı. Hal böyleyken bu kimseler, isyanın kontrol altına alınmasının ‘yolun sonu’ anlamına gelmeyeceğinin farkında. Zira Kaddafi’yi devirecek barışçıl devrim, daha haftalar veya aylar sürecek.
Batı’nın rejimleri koruma imkânı olsaydı, önce Mısır’daki Mübarek rejimini korurdu. Bu rejim, Batı’nın çıkarları için en büyük hizmetleri sundu. Sonra da Tunus’taki Bin Ali rejimini korurdu. Bin Ali, ülkedeki İslamcı olguyu frenlemedeki başarısı sebebiyle iltifatlar alıyordu.
Batılı fırsatçı mantıkla olmaz
Erdoğan’ın anlaması gereken husus şu: Son yıllarda İsrail, Arap halklarının devrimine karşı önyargılı tutumu sebebiyle, biriken kredisini bitirme macerasına giriyor. Gerçi bu tutumlar, İsrail’le özel ilişkiler ve Batı’nın önyargılı öfkesinden korkmasıyla mümkün sınırlarda kaldı. Konu halklarla ilgili olduğu zamansa, Erdoğan’a Batılı fırsatçı mantıkla hareket etmek yakışmıyor. Çünkü rejimler geçici, halklar kalıcıdır. Hatta yatırım kararları rejimlerin elinde olsa dahi durum böyledir.
*Filistin asıllı Ürdünlü yazar.
Ürdün gazetesi Düstur, 24 Mart 2011 / Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara