Üç maddeyi 5 general koydu
Prof. Özbudun, TÜSİAD'ın anayasa taslağında değiştirilebileceği belirtilen üç madde için '1924 ve 1961 anayasalarında yoktu, sadece devletin yönetim şekli Cumhuriyet'tir ibaresi vardı. 1982'de 5 general diğer değiştirilemez maddeleri koydu' dedi.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-03-23 18:17:34
TÜSİAD'ın kamuoyu ile paylaştığı anayasa raporunda imzası olan anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun, Banu Güven'le Artı programında soruları yanıtladı.
Prof. Özbudun:
TÜSİAD'ın çalışması devam ediyordu ve bitince geleceğim diye söz vermiştim. Yuvarlak masa toplantıları sona erdi ve bizim işimiz bitti, raporun hazırlanmasıyla. Önümüzdeki anayasa çalışmalarını nasıl etkiler, o bizim dışımızdaki bir olay. Hep birlikte gözlemleyeceğiz.
2007'deki yaptığımız çalışmadan farkı, maddeleştirilmiş değil. Ruhu itibariyle farklı değli. O zaman da amacımız sivil, demokratik, insan hakları vurgusu güçlü, hukuk devletinin gereklerini sağlayan, evrensel standartlara uygun bir anayasa.Banu Güven: Evrensel standartlar dediğiniz zaman, buna adapte olmak Türkiye'de yaşayanlar için pek kolay olmasa gerek. Çünkü biz hep darbe sonrası yapılan anayasalarla yaşadık. Bir anayasa problemi var Türkiye'nin ve bir takım önerileriniz bile şimdiden tartışmalara neden oldu.
Prof. Özbudun:
Muhakkak ki bir anayasa problemimiz var. Özellikle 82 anayasasının yapılış anından itibaren o anayasa üzerinde tartışmalar var, bugüne kadar sürdü. Hepimiz biliyoruz ki 82 anayasası normal şartlar altında ve halkın temsilcileri tarafından yapılmadı. 82 anayasasına 5 darbeci generalin iradesi hakim olmuştur.
Dolayısıyla, onların zihniyeti, siyasete bakış tarzı da bu anayasanın ruhuna da maddelerle yansımıştır.
Banu Güven:
Türkiye'nin anayasa tarihine baktığımız zaman, o değişmeyen, değişmemesi öngörülen ancak değişebileceğini düşündüğünüz maddelere gelmek istiyorum. Bir çizgi var, oraya da taşınmış oluyor aslında değil mi? Çizgi ne demek, neden kırmak gerekiyor?
Prof. Özbudun:
Dünkü açıklamamızdan bu yana genellikle o değiştirilemez maddeler üzerinde bir tartışmanın yaşandığını görüyorum. Biraz da garipsiyorum. Çünkü bu taslakta belki 50-60 tane iyileştirici madde var, demokratikliğinden kimsenin kuşku duymayacağı öneriler var. Nedense bunlar gölgede kalıyor, değişmez maddeler üzerindeki önerimiz ön plana çıkıyor.
Cumhuriyetin ilk anayasası 1924 tarihlidir ve tamamen Atatürk ve arkadaşlarının hakimiyetinde olan bir Meclis'tir. O Meclis'in kabul ettiği anayasada değişmezlik prensibi sadece Cumhuriyet'in devlet şekli olduğu hükmüdür. 1961 anayasasında yine tek değişmez hüküm Cumhuriyet'tir.
Peki bu üç madde nereden çıktı? Konsey iradesinden çıktı, darbe iradesinden çıktı. Şimdi o darbe iradesine bazı çevreler kutsallık atfediyor. Onu değiştirince 'kutsal bir metni çiğnemek' gibi algılanıyor. Oysa bizim burada önerdiğimiz cumhuriyetin ilk anayasasındaki sisteme dönmektir, normalleşmedir.
TÜSİAD, bundan 19 yıl önce yine bir anayasa çalışmasına önayak oldu ve çok değerli hukukçulardan oluşan komite -başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'ti- bir taslak hazırladı. Ve aynen bugün bizim dediğimiz gibi değişmezliği sadece Cumhuriyet ilkesi ile sınırladılar. O zaman bu fikrin hiç fırtına kopardığını falan sanmıyorum. Ama bugün nedense bu konuda bir endişe var. Zannediliyor ki, bu değişmezlik Cumhuriyet'e inhisar (indirgenirse) ettirilirse laiklik tehlikeye girer, böyle bir şey yok. Türkiye'nin laik kökenleri ta Tanzimat'a kadar gider ve Türk toplumunun büyük çoğunluğunun da laik devletle hiçbir sorunu yoktur. Öyle bir korku enjekte edilmiş ki beyinlere, bu madde değişmezlik vasfından çıkarılırsa yarın şeriat gelir veya ülke bölünebilir. Oysa böyle bir şey yok.
İki temel korku var. Şunu yaparsak şeriat gelir, şunu yaparsak ülke bölünür. Ne ülke bölünür, ne şeriat gelir. Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik ve hukuk devleti niteliğini korumaya devam eder.
Banu Güven:
Sadece bir tek hükümle değil de bütün bir yapıyla ve belirli bir mutabakatı da sağlayarak, buna zemin oluşturacak bir anayasa yaratarak talepler yerine getirilebilir.
Prof. Özbudun:
Elbette, tamamen doğru. Biz temel hak ve hürriyetlerle ilgili hükümlerde tamamen uluslararası hukuk metinlerine bağlı kaldık. Bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'dir, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi'dir veya diğer uluslararası insan hakları metinleridir. Bunları bu kadar evrensel düzeye çıkaran bir taslağın herhalde şeriata kapı açtığını söylemek büyük insafsızlık olur.
Banu Güven:
Bölünmez bütünlük meselesine geri dönelim... Metin içerisinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi diye bir bölüm var. Bununla ilgili katılımcılar tartışmışlar. Aslında bunun birlikteliği sürdürmek için bir araç olabileceği söyleniyor.
Prof. Özbudun:
Türkiye'de Kürt sorunu hiçbir şekilde mevcut olmasaydı dahi, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması iyi yönetim icabı olarak yapılması gereken bir şeydi.
Türkiye bugün Avrupa'nın en merkeziyetçi idare sistemine sahiptir. En basit kararlar bile, yerel yönetimlerin pekala daha iyi alabileceği kararlar bile, merkezden Ankara'dan alınmaktadır. Bu konuda zaten oldukça yaygın bir fikir birliği mevcut. Anavatan Partisi döneminde yerel yönetimlerin yetkilerini artıran, özellikle belediyelerin, düzenlemeler yapıldı.
AK Parti döneminde buna teşebbüs edildi fakat sayın Sezer'in vetosuyla karşılaştı ve devam edemedi. Bu her şeyden önce iyi yönetim için zorunlu bir ihtiyaçtır.
İşin bir kimlik tarafı da var. Kürt siyasi hareketinin taleplerinden biri de -tabi ki onlar daha maksimalist bir terminolojiyle ifade ediliyorlar, demokratik özerklik gibi- yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması bu talepleri en azından kısmen karşılayacaktır. Kürt topluluğununun çoğunu mutlu edecek bir reformdur ve o taraf için de faydalıdır.
NTVSNBC
SON VİDEO HABER
Haber Ara