'Libya kan ağlarken seyredemeyiz'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Libya kan ağlarken, Libya gözyaşı dökerken, biz elimiz kolumuz bağlı oturup seyredemeyiz '' dedi.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-03-20 11:21:58
Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin katettiği büyük değişimde bir başka önemli etkenin de aktif dış politika olduğunu söyledi. Komşularıyla problem yaşayan bir ülkenin ekonomisini büyütemeyeceğini, refahını artıramayacağını çok iyi bildiklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Dışa açık bir ekonomi olarak Türkiye, bölgesel ve küresel hadiseleri çok yakından takip ediyor; bölgesel ve küresel istikrarı, kendi istikrarı için kaçınılmaz bir ön şart olarak görüyor.
Burada, hem Türkçe'de hem Arapça'da bulunan şu güzel atasözünü, önemine binaen söylemekte fayda görüyorum; Araplar 'el caar, gable eddar' diyorlar, biz ise aynı anlamda 'ev alma, komşu al' diyoruz.
Geçmişte, komşu kavramı, yakın ev, yakın mahalle olarak görülüyordu. Bugünün dünyasında ise ülkeler, coğrafyalar, artık yanı başımızdaki ev kadar yakınımızda duruyorlar. Yine bugünün dünyasında, yakınımızda meydana gelen bir hadise, kaçınılmaz olarak bizleri de etkiliyor; ekonomiyi, refahı, büyüme ve kalkınmayı da doğrudan etkiliyor.
Burada sadece bir örnek vermek isterim; Irak'ta uzun yıllar boyunca devam eden istikrarsızlık, bölgenin tüm ülkeleri kadar Türkiye'yi de etkilemiş, hatta diğerlerine göre daha fazla etkilemiştir.
Türkiye'nin dış ticareti, yatırımları, turizmi üzerine, Irak'ta yaşanan acı hadiselerin gölgesi düşmüştür. Kuzey Irak'ta kendisine zemin bulan terör örgütü, Türkiye'nin huzur ve iç barışına kastetmiş, bu da siyaset ve ekonomi üzerinde olumsuz faturalar ortaya çıkarmıştır. İşte bu nedenle biz, Türkiye olarak, kendi istikrar ve huzurumuz kadar, bölgenin istikrar ve huzurunu da önemsiyoruz.
Irak huzursuzken biz huzurlu olamayız, Lübnan mutsuzken biz mutlu olamayız, Mısır, Tunus değişirken biz buna bigane kalamayız. Libya kan ağlarken, Libya gözyaşı dökerken, biz elimiz kolumuz bağlı oturup seyredemeyiz. Filistin'de çocuklar ölürken, Filistin'de masum siviller, yaşlılar, kadınlar, fosfor bombaları altında can verirken, biz hiçbir şey olmamış gibi davranamayız.
Şunu burada, altını çizerek ifade etmek istiyorum; Biz, bölgemizdeki her ülkenin toprak bütünlüğüne, bağımsızlığına saygılıyız. Biz, hiç bir ülkenin iç işlerine karışmadık ve asla da karışmayız. Hiçbir ülke üzerinde gizli hesaplarımız, gizli niyetlerimiz olamaz. Türkiye'nin ekseni bellidir, dış politikada eksenimiz bellidir ve gayet açıktır.
Tunus Tunuslularındır, Mısır Mısırlılarındır, Bahreyn Bahreynlilerindir, Cezayir Cezayirlilerindir, Irak Iraklılarındır. Biz, o ülkelerin yer altı veya yer üstü zenginliklerinin tarafı değiliz. Biz, bölgesel barışın tek tek ülkeler için hayati derecede önem arz ettiğine inanıyor, sadece ve sadece bölgesel barış için katkı sunmaya çalışıyoruz.
Hele hele, 'yeni Osmanlıcılık' gibi bir iddiayı, böyle bir ithamı kabul etmemiz asla ve asla mümkün değildir. Bu iddia, Türkiye'nin barış çabalarını, barış için yaptığı katkıları engellemek için ortaya atılmış art niyetli bir iddiadır.''
Herkesin, her ülkenin Türkiye'den emin olmasını, her ülkenin, Türkiye'nin dostluğundan, kardeşliğinden, barış, istikrar ve güvenlik çabalarından emin olmasını isteyen Erdoğan, ''Türkiye'nin samimi çabalarından rahatsız olanlar, bölgede kan üzerine dış politika inşa etmeye çalışanlardır.
Türkiye'nin samimi işbirliği çabalarından rahatsız olanlar, kendi kirli çıkarlarının sona ermesinden tedirgin olanlardır. İşte onun için biz, bölgede sadece ve sadece 'kardeşlik' diyoruz. Bizim bölgede, dayanışmadan, paylaşmadan, işbirliğinden, yani kardeşlikten öte bir gayemiz yoktur ve olmayacaktır'' diye konuştu.
-''BİRLİKTE SEVİNDİK, BİRLİKTE HÜZÜNLENDİK''-
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bağdat'ın, Kudüs'ün, Gazze'nin derdi, nasıl Suudi Arabistanlı kardeşlerimin derdiyse bizim de derdimizdir. Kabil'in meselesi nasıl Riyad'ın meselesiyse bizim de meselemizdir. Kahire, Tunus, Bingazi, Beyrut hüzünlendiğinde nasıl ki Cidde hüzünlenirse, biliniz ki Ankara da o kadar hüzünlenir. Amman, Şam, San'a, Manama sevindiğinde, Mekke ve Medine ne kadar sevinirse, biliniz ki İstanbul da o kadar sevinir. olayın aslı budur.
Burada, tarihi bir gerçeği de sizlere hatırlatmak isterim; Türk İstiklal Marşı'nın yazarı, Milli Şairimiz ve büyük mütefekkir Mehmet Akif, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Hicaz'a, Medine'ye gelmiş, Kral Abdullah Bin Abdülaziz Es Suud'la görüşmek için aylarca Medine'de çöl fırtınalarının dinmesini beklemişti.
Mehmet Akif'in, şu hissiyatını burada bir kez daha hatırlatmak isterim; Diyor ki Akif: Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez, toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez...' Evet. Bu coğrafyada bizim yüreklerimiz, kalplerimiz her zaman toplu halde çarptı.
Biz, bu coğrafyada her zaman bir ve beraber olduk, birlikte sevindik, birlikte hüzünlendik. Tarihimiz ne kadar ortaksa, biliniz ki geleceğimiz de o kadar ortak olacaktır. Biz Türkiye olarak, sadece ve sadece bu hissiyatla hareket ediyor, bölgesel meseleleri çözmek suretiyle huzurlu bir gelecek inşa etmenin mücadelesini veriyoruz.
Bu bölgede, özellikle İsrail'in, işte bu gerçeği anlaması gerekiyor. Kan ve gözyaşını hakim kılan düzen, Filistin'e ve bölge ülkelerine zarar verdiği gibi, aslında İsrail'in kendisine de zarar veriyor.
Bölgedeki istikrarsızlık, Suudi Arabistan'ı, Ürdün'ü, Mısır'ı, Suriye ve Türkiye'yi ne kadar etkiliyorsa, İsrail'i ve İsrail halkını da o kadar etkilemektedir. İsrail Hükümeti, şiddet politikalarıyla sadece Filistin'e zulmetmekle kalmıyor, esasen kendi halkına da zulmediyor.
Bölgede kan döken, bölgede sivillere saldıran, çocukları katleden, Akdeniz'de korsanlık yaparak uluslararası sularda yardım gemilerine saldıran bir hükümet oldukça, ne bölge ne de İsrail refah içinde olur.
İsrail Hükümetinin bu gerçeği artık fark etmesini, Filistinlilere olduğu kadar kendi halkına da zulmetmekten vazgeçmesini bekliyoruz ve bu yöndeki çağrımızı burada yineliyoruz. Dünya değişirken, bölge değişirken, İsrail de değişmeli, kendisini, kendi politikalarını sorgulamalı, bölge ülkelerinin ve kendi halkının sesine, taleplerine kulak vermelidir.''
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, bölgenin huzur ve istikrarı için, tüm taraflara diyalog çağrısını kararlı şekilde sürdüreceğini dile getirdi.
Türkiye'nin, bölgede her tarafla, her kesimle diyalog kurabildiğini, herkesle konuşabildiğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin bu imkanının, bölgedeki dost ve kardeş ülkeler için de bir imkan ve bir fırsat olduğunu vurguladı. Erdoğan, bölgesel meselelerin çözümü için, daha fazla dayanışma, daha fazla işbirliği içinde olunması gerektiğini kaydetti.
''Tüm Arap kardeşlerimizi ülkemizde görmek, sağlıktan turizme, enerjiden inşaata, sanayiden tarıma kadar her alana yatırım yapmalarını istiyoruz; kapılar ardına kadar sizlere açık olacaktır, bundan hiç endişeniz olmasın'' dedi.
Türkiye'nin içeride gerçekleştirdiği reformlar ve uluslararası planda aktif politikalarının Türkiye'nin ve bölgenin refahına büyük katkı sağladığını ifade etti.
Milli gelirin son 8 yılda 3 kattan fazla artış kaydederek, 230 milyar dolardan 730 milyar dolara yükseldiğini belirten Erdoğan, ihracatın da 2002 yılında 36 milyar dolarken, 2008'de 132 milyar dolara, küresel kriz sürecinde 2010 yılında da 114 milyar dolara yükseldiğini dile getirdi.
Enflasyon ve faiz oranlarını düşürdüklerini belirten Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Ekonomideki iyileşme, ulaştırma, enerji, tarım, bayındırlık, eğitim, sağlık, adalet ve emniyet altyapısına da yansımış, Cumhuriyet tarihimizin en büyük yatırımları gerçekleştirilmiştir. 6 bin 100 kilometre olan bölünmüş yol uzunluğumuz 19 bin 700 kilometreye çıkmış, Türkiye, dünyada hızlı tren kullanan sekizinci ülke olmuş, İstanbul Boğazı, dünya ölçeğinde büyük projelerle iki tünel ve bir asma köprüyle Londra'yı Pekin'e bağlayan önemli bir geçit olmuştur.
Şu anda dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi konumunda olan Türkiye, Hükümet olarak belirlediğimiz 2023 hedefleriyle dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almak için belli bir plan ve program dahilinde çalışmalarını kararlılıkla sürdürüyor.''
-SUUD YATIRIMCILARA ÇAĞRI-
Suudi Arabistan'ın Türkiye'ye önemli miktarda yatırım yapan ülkeler arasında yer aldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'de faaliyet gösteren Suudi Arabistan ortaklı şirket sayısının 200'ü aştığını, sermaye stokunun ise 2,5 milyar dolara ulaştığını ifade etti.
Suudi Arabistan'la dış ticaretin de istikrarlı bir seyir izlediğini kaydeden Erdoğan, 2010 yılında 4,7 milyar dolar dış ticaret hacmiyle küresel kriz öncesi rakamların neredeyse yakalandığını dile getirdi. Bunun yeterli olmadığı kaydeden Erdoğan, bu rakamın arttırılması gerektiği üzerinde durdu.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Geçmişte, sermayeleri renklere, ideolojilere, kutuplara ayırarak bir takım yanlışların yapıldığını çok iyi biliyoruz. Türkiye'de, belli bazı kesimlerin, belli bazı çevrelerin kampanyalarıyla, Arap sermayesinin önünün kesildiği dönemler oldu ve biliyoruz ki Arap kardeşlerimiz de gittiler, yatırımlarını Amerika'da, Avrupa ülkelerinde yaptılar.
Bugün bu zihniyet, köklü şekilde değişti ve tüm Arap kardeşlerimizi ülkemizde görmek, sağlıktan turizme, enerjiden inşaata, sanayiden tarıma kadar her alana yatırım yapmalarını istiyoruz; kapılar ardına kadar sizlere açık olacaktır, bundan hiç endişeniz olmasın.
Türkiye Avrupa'dır, Türkiye Asya'dır... Türkiye, İstanbul merkezli 4 saatlik bir uçuşla dünyanın 50'den fazla ülkesine, dünya ekonomisinin dörtte birini oluşturan pazara ulaşabileceğiniz bir ülkedir. Uzak durma dönemi bitti, mesafe dönemi bitti, 100 yıllık hasret artık sona erdi, biz böyle görüyoruz.''
-SUUDİ ARABİSTAN'LA VİZELERİN KALDIRILMASI...-
Suriye, Ürdün ve Libya ile vizelerin kaldırıldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, İstanbul'dan yola çıkan bir kişinin, Beyrut, Şam, Amman'a kadar rahatça seyahat edebildiğini söyledi.
Suudi Arabistan'la da bu noktada görüşmelerin devam ettiğini bildiren Erdoğan, ''İnşallah o vizeleri de kaldırarak, Yemen üzerinden Hint okyanusuna kadar seyahat özgürlüğünü perçinlemiş olduğumuz günleri görürüz diye temenni ediyorum'' diye konuştu.
AA
SON VİDEO HABER
Haber Ara