İngiliz ve Alman gazetelerinde, Japonya'da büyük yıkıma yol açan deprem ve tsunamiyle ilgili haberler manşetlerde yer alıyor.
Guardian, faciada ölü sayısının onbinleri bulabileceğini, 350 bin asker, polis ve kurtarma görevlisinin enkaz altında kalanlara ulaşmaya çalıştığını yazıyor.
Gazete, 10 ülkeden 500'e yakın yardım görevlisinin de destek verdiği çalışmaların ulaşım altyapısının çökmesi, artçı şoklar ve nükleer kriz tehdidi nedeniyle güçlükle yürütüldüğünü aktarıyor.
Önümüzdeki üç gün içinde büyüklüğü yedi ya da daha büyük bir artçı sarsıntının meydana gelme olasılığının yüzde 70 olduğu belirtilirken, nükleer reaktörlerden birinde patlamanın meydana geldiği Fukişima 1 santralinde, soğutma sistemlerinin devre dışı kalması nedeniyle son çare olarak deniz suyundan yararlanılmaya başlandığı belirtiliyor.
Uzmanlara göre santraldeki soğutma sistemi devre dışı kalınca, uranyum yakıt çubukları aşırı ısındı ve soğutma suyunun hidrojen ve oksijeni ayrıldı. Hidrojenin patlaması sonucu reaktörü çevreleyen duvarlar yıkılırken reaktörün çevresindeki muhafaza kazanı zarar görmedi. Reaktördeki basıncı azaltmak için buharın dışarı verilmesi esnasında radyasyon seviyesinin arttığı belirtilirken, Japon yetkililer, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'na tiroid kanseri riski karşısında önlem olarak halka potasyum iyodür tabletleri dağıtacaklarını söylediler.
'Nükleer santraller sorgulanıyor'
Gazete, Japonya'daki felaketin ardından Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Çin, Endonezya ve Türkiye'deki çevreci grupların yeni santrallerden vazgeçilmesi ya da güvenlik standartlarının büyük oranda yükseltilmesi çağrısında bulunduklarını belirtiyor.
Haberde özetle şöyle deniyor:
"Merkezi Viyana'da bulunan Atom Enerjisi Kurumu'na göre, dünya genelinde, faal durumdaki 442 ticari nükleer santralin yüzde 20'si önemli derecede sismik faaliyetin olduğu bölgelerde inşa edilmiş durumda. Bu yetkililere göre artan enerji ihtiyacını karşılamak için 20 yıl içinde 350 yeni santral inşa edilmesi planlanıyor ve bu durum, bir doğal felaket sonucu nükleer facia yaşanması riskinin artması anlamına geliyor.
"Greenpeace Yeşil Barış Hindistan'dan Karuna Raina, 'Japonya'dakilerin depreme dayanıklı ve felaketlere en hazırlıklı santrallar olduğu söyleniyordu. Ama bakın ne oldu. Sismik bölgeler riski artırıyor' dedi. Türkiye de Akkuyu'da üç nükleer santral inşa etmeyi planlıyor. Santralin yapılacağı bölge Ecemiş Fay Hattı'nın birkaç kilometre yakınında ve geçmişte büyük depremlerin olduğu bölgede."
'Nükleer enerjinin kaderi Japonya'da belirlenecek'
Guardian yazarı Julian Glover, nükleer enerjinin kaderinin Japonya'da belirleneceğini belirterek, santralde durumun kontrol altına alınamaması halinde nükleer enerjiye güveninin tamamen kaybedileceğini vurguluyor.
Yazar şöyle diyor:
"Japonya'daki nükleer facianın dünyayı atom enerjisinden uzaklaştırmaması ya da uzaklaştırması gerektiğine dair birçok neden var. Meseleye olumsuz açıdan bakınca rasyonellikten uzaklaşılabilir. Faciaya yol açan nedenlerin tekrarlanması olasılığı ne kadar az ya da sonuçları ne kadar kontrol edilebilir olursa olsun, sektörün güvenlik konusunda verdiği güvenceler, ekonomik mantık ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için yeni santraller inşa etmek gerektiği argümanları korkutucu bir sezyum bulutunda yok olup gidebilir.
Çernobil'in manevi sonuçlarıyla başetmek yıllar aldı. Fukuşima felaketini unutmak da bir o kadar alabilir. Büyük bir yıkıma yol açma potansiyeli nedeniyle, nükleer enerjinin halkın güvenine ihtiyacı var."
Financial Times da başyazısında 1979'da Pensilvanya, yedi yıl sonra da Çernobil'de meydana gelen kazanın nükleer enerjiye desteği önemli oranda azalttığını hatırlatarak şöyle diyor:
"Nükleer endüstrinin, Çernobil'den sonra iyi bir güvenlik sicili oluştu. Bu büyük ölçüde daha iyi tasarım ve daha sıkı izleme sayesinde mümkün oldu. Küresel ısınma nedeniyle de Batılı hükümetler tekrar nükleer seçeneğe bakmaya başladılar. Enerji güvenliğiyle ilgili belirsizlik nedeniyle gelişmekte olan ülkeler de hızla nükleer santraller inşa ediyor. Nükleer santraller, karbon salımlarının azaltılmasında belli bir rol oynamalı.
"Ancak güvenlik kaygıları, nükleer enerjinin en azından Batı'da canlanışını durdurabilir. ABD ve Avrupa'da yeni santral inşasına destek artmasına rağmen hala kırılgan bir durum söz konusu. Bir ciddi olay bile, bu desteği yok edebilir. Çernobil'den sonra Uluslararası Atom Enerjisi sıkı güvenlik kuralları getirdi. Ancak aradan 20 yıl geçmesine rağmen, bu kurallar hala istenirse uygulanıyor.
"Ama kamuoyunun yeni santraller inşa edilmesini sınırlayamayacağı gelişmekte olan ülkelerde nükleer enerji sektörünün hızla geliştiği günümüzde bunun yeri olamaz. Yeni nükleer santrallerin yüksek güvenlik standartlarıyla inşa edilmesi sağlanmalı."
Times'ın başyazısında da nükleer saldırıya uğrayan tek ülke olan Japonya'daki kazanın ardından nükleer santralların güvenliğinin mercek altına alınması gerektiğini belirterek, "Nükleer enerjiyle ilgili anlaşılabilir hassasiyetlerine ve teknolojide dünya lideri olmalarına rağmen Japonlar bile felaketten etkilenmeyecek reaktörler yapamıyorsa kim yapabilir ki?" diye soruyor.
Facianın mali bilançosu
Daily Telegraph, deprem ve tsunami felaketinin Japonya'yı yeniden resesyona sürüklemekle kalmayıp, küresel mali kriz ardından dünya genelindeki toparlanma sürecine sekte vurabileceğine dikkat çekiyor. Financial Times, küresel ekonomide yüzde yedilik payı bulunan Japonya'da Merkez Bankası'nın piyasaları rahatlatmak için bankacılık sistemine milyarlarca dolar pompalayacağını belirtiyor.
Petrol fiyatlarının Cuma günü yüzde üç oranında düştüğünü belirten Guardian, düşüşün bu hafta da devam edebileceğini kaydediyor. Gazete, Japonya'nın dünyanın en çok petrol ithal eden ülkelerinden biri olduğunu ancak üretimin durma noktasına gelmesi nedeniyle talebin de azalacağını vurguluyor. Guardian, dünyanın en büyük otomobil üreticisi Toyota ile Nissan'ın toplam 20 fabrikada üretimi durdurduğuna dikkat çekiyor.
TOKYO NÜKLEER FACİANIN EŞİĞİNDE
Berliner Morgenpost gazetesi, “henüz süper nükleer patlama ve süper felakatin meydana gelmeyeceğine dair ümitler var. Henüz Fukuşima santralinin üzerinden Pasifik’e doğru esen batı rüzgarlarının yönü uygun. Henüz bölgedeki insanlar açısından en kötü olasılıkları düşünmemiz gerekmiyor” diyor ve yorumunu şöyle noktalıyor:
“Tokyo'da tüm bisikletlerin satıldığı, trenlerin, uçakların ve otomobillerin çalışmadığı gün geldiğinde insanların güneye doğru kaçmak üzere bu önlemi aldıkları haber veriliyor. Dileriz o gün hiç gelmez.”
Die Tageszeitung gazetesi, bugüne kadar tehlikelerin hep eski Doğu Bloku ülkelerindeki hurda nükleer santrallerden çıktığının iddia edildiğini, İsveç, Fransa ya da ABD'de belli aralıklarla süper nükleer patlamanın eşiğinden dönüldüğünün hep geçiştirildiğine dikkat çekiyor ve yorumunda şu sonuca varıyor:
“Şimdi Fukuşima’nın verdiği önemli sinyal şu: Öyle durumlar ortaya çıkabilir ki, orada üç kat güvenlik sistemi bile bir sonuç vermez. O zaman da geri kalan rizikonun sonuçlarına tamamen katlanılmak zorunda kalınır.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung yorumunda, “çok sayıda bina depremden hasar almadan çıkmış gibi görünmesine rağmen, dev dalgaların yol açtığı tahribat karşısındaki çaresizlik tablosu da o ölçüde büyük” diyor ve ekliyor:
“Bu durum karşısında güvenilir bir biçimde korunmanın imkanı olmadığı belli oluyor. Aynı şey olası nükleer kazaların sonuçları için de geçerli. Japonya'daki bu tesislerde Pazar gününden bu yana neler olup bittiği, bundan sonra neler olabileceği tam olarak açıklığa kavuşmuş değil. Ama şu anda Japon hükümetinin enformasyon politikalarına eleştiri yöneltmenin yeri ve sırası değil. Yapılan bazı açıklamalarda temkinli olunduğu farkediliyor gerçi ama, bir hükümetin olası senaryolar üzerine spekülasyon yapmama hakkı olduğunu da teslim etmek gerek.”
Stuttgarter Zeitung, Fukuşima nükleer santralinde kontrolün elden çıkmasının, milyonluk başkent Tokyo’ya doğru ilerleyen bir radyasyon bulutu görüntüsünü gözler önüne getirdiğine dikkat çekerek yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Bu senaryo, olağanüstü bir durumda toplumun ne kadar korumadan yoksun olduğunu da gösteriyor. Böyle senaryolar bir yandan kabul edilemez olduğundan, ama aynı zamanda önüne geçilmesi de tamamen mümkün olmadığından Almanya’da önceki Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyon hükümeti nükleer enerjiden vazgeçilmesini kararlaştırmıştı. Ne var ki şimdiki muhafazakar-liberal federal hükümet için bu karar hiçbir şey ifade etmedi. Şimdiki hükümet, nükleer enerjinin geleceğinin -siyasi dengelerin durumuna göre- birkaç yılda bir yeniden görüşebileceği izlenimi vermişti. Şimdi bu temel konuda böyle bir tavır alınamayacağı belli oldu.”
Frankfurter Rundschau gazetesi, Japonya’da nükleer facianın eşiğine gelinmesinin Almanya açısından sonuçlarına değindiği yorumunda şu görüşleri savunuyor:
“Berlin'de nükleer enerji konusunda riskleri artırma eğilimindeki muhafazakar-liberal hükümet açısından Fukuşima, gözler önündeki işarettir; hükümet bu işareti görse de görmese de… . Bu yüzden daha önceki Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyon hükümetinin nükleer santralleri kapatma uzlaşmasına geri dönülmesi gerekiyor. Vatandaş endişeli, ‘barışçıl’ nükleer enerji konusundaki güvensizlik büyük boyutta. Almanya’da siyasi partilerin nükleer santrallerin geleceği konusunu eyalet seçimleri konusuna dönüştürmeleri artık bir zorunluluktur. Bunun dışındaki her türlü girişim anlamsız olur.”
Münchner Merkur gazetesi, Uzak Doğu’daki dramatik gelişmelerden sonra hiç bir şey olmamış gibi davranılamayacağını Başbakan Angela Merkel’ın da anladığını, bu yüzden Almanya’daki nükleer santrallerin güvenliğinin yeniden denetleneceğini ilan ettiğini belirtiyor ve yorumunu şöyle tamamlıyor:
“Almanya’nın tek başına nükleer enerjiden vazgeçmesi belki vatandaşların yüreğine bir ölçüde su serper; ancak sorunun özüne çözüm getirmez. Bu konuya ancak Avrupa çatısı altında etkin bir çözüm bulmak gerekmektedir.”
Kaynak: BBC ve DW