Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Milne: İşgal ve devrim başka şeyler

Libya'daki gelişmeleri değerlendiren Guardian yazarı Seamus Milne, Ortadoğu’da otoriter rejimleri destekleyen Batılı güçlerin Arap isyanlarıyla güç kaybıyla yüz yüze olduğunu belirtti.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-03-10 13:39:13

Milne: İşgal ve devrim başka şeyler

SEAMUS MİLNE*

Irak ve Afganistan’daki kan deryaları kötü bir rüya olmuş gibi. Liberal müdahaleciler yeniden dönüyor. Libya’da isyan ve baskı iki koldan yayılıp, ölüm tırmanırken eski Bush ve Blair savaş çığırtkanlıkları yeniden beliriyor.

Daha iki hafta öncesine kadar Kaddafi rejimini silahlandırıp, onunla iş yapan aynı Batılı liderler gözden düşmüş otokrata yaptırımlar uyguluyor ve gamsızca Kaddafi’yi ABD’nin tanımadığı Uluslararası Savaş Suçları mahkemesine gönderiyorlar.

Bu esnada Amerika ve İngiliz politikacılar uçuşsuz bölge taleplerini daha da tırmandırıyorlar, ABD savaş gemileri Akdeniz’e ilerliyor, beklendiği gibi kimyasal silah stokları keşfediliyor, özel kuvvetler görev başına geçiriliyor, İtalya Libya’yla saldırmazlık anlaşmasını askıya alıyor ve diğer bir Arap ülkesindeki askeri müdahale birden bire ciddi bir olasılık biçimini alıyor.

Yeni muhafazakar teğmenlerince kışkırtılan David Cameron daha da ileri gidiyor. Körfez despotlarına silah satışından daha yeni dönmüşken, İngiliz başbakanı heyecanlı bir şekilde Libyalı direnişçileri silahlandırmaktan bahsediyor. Ama ABD’den daha ileri gittiğini fark edince hemen geri çekiliyor.

Ama ne Amerika ne de BM Güvenlik Konseyi muhalefeti Libya’da Batı tarafından silahlandırılmış hareketin tehlikesini göz ardı edemez. (Sonradan tecrübeli Independent yazarı Fisk, ABD’nin isyancıları silahlandırdığını ortaya çıkardı- ç.n.) Bölgenin geri kalan ülkelerinin aksine, göstericilerle çatışan bütün bir güvenlik kuvvetlerinden bahsedemiyoruz. Libya’da rejim ve ordunun kalbinde derin bir ayrışma söz konusu ve ülkenin geniş kesimleri silahlı muhalefetin elinde.

Albay Kaddafi ve destekçilerinin meydanı öyle kolay kolay bırakmayacaklarının emarelerini gösterdiği bir ortamda, çatışma muhtemelen daha da yoğunlaşacak, bu da insani krizlerden petrol tedarikinin tehlikeye girmesine kadar, dış müdahale için her türlü bahaneyi üretecek. Fakat bu tür bir müdahalenin felakete yol açması ve Arap dünyasını sarsan devrim sürecinin kalbine saplanmış bir bıçak olması riski söz konusu. Amerikalı ve Britanyalı siyasetçiler, askeri harekâtın gerekli olduğunu, zira Kaddafi’nin ‘kendi halkını öldürdüğünü’ iddia ediyor. Yüzlerce insanın öldüğü muhakkak, fakat esas saikin bu olduğunu ciddiye almak zor.

Mısır’da, Hüsnü Mübarek’in güvenlik güçleri 300’den fazla insanı öldürdüğünde, Washington ilk olarak ‘iki tarafa da itidal” çağrısında bulundu. Irak’ta, 50 bin ABD askeri geçtiğimiz Cuma reformlar isteyen göstericilerden 29’unu katleden hükümeti koruyor. ABD 5. Filosuna ev sahipliği yapan Bahreyn’de rejim İngiltere’nin sağladığı ekipmanlarla haftalardır protestocuları öldürüyor, gaza boğuyor.

Libya’ya askeri müdahale talebini dillendirenlerin ortaya koyduğu ‘savunma sorumluluğu’ öyle seçici bir şekilde uygulanıyor ki, bu noktada ‘ikiyüzlülük’ kelimesi bile hafif kalıyor. Ve son on yılda yasadışı savaşlarda, işgallerde ve müdahalelerde yüz binlerce insanın ölümünden, yargısız kitlesel hapsetmelerden, işkencelerden ve adam kaçırmalardan bizzat sorumlu olan ülkelere, uluslararası kurumlar tarafından diğer ülkelerdeki cinayetleri önleme yetkisi verilmesi gerektiği düşüncesi, abesle iştigalden ibaret. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague’ın cinayetlere veya zulme devam etmesi halinde Libya rejimi için bir ‘hesap günü’ olacağı ısrarındaki yüzsüzlük, dayanılır gibi değil.

Gerçeklik şu ki; Ortadoğu’nun dört bir yanında on yıllardır otoriter kleptokratları destekleyen Batılı güçler, Arap isyanları ve temsili hükümetlerin ortaya çıkması ihtimali sonucunda dünyanın stratejik açıdan bu en hassas bölgesinde şu an güç kaybıyla yüz yüze. Mümkün olan her yerde devrim sürecini çekip çevirmeye, böylece bunu bölgenin kontrolünün devamına imkân verecek yapay bir değişimle sınırlamaya niyetli oldukları besbelli.

Libya’da rejimin içindeki ayrışmalar hayati bir açıklık sunuyor. Daha da önemlisi, Mısır ve Tunus’dan farklı olarak stratejik bir biçimde, Afrika’nın en büyük petrol rezervine sahip. Elbette Kaddafi rejimi, ülke petrolünün kontrolünü eline aldığı, yabancı üsleri kapattığı, (ABD ve İngiltere’nin Nelson Mandela’ya terörist dediği dönemde) Afrika Ulusal Kongresi’ne mali yardım yaptığı günlerin çok uzağında.

Baskı, yolsuzluk ve Libyalıların temel ihtiyaçlarının karşılanamaması sonucu rejim, uzun zamandır Batılı güçler karşısında diz çökmek zorunda kaldı. Tony Blair ve arkadaşlarının kutlamaya pek hevesli olduğu bu tutum sonucu, eski ittifaklar ve nükleer arzular terk edildi; Batılı bankalara silah, BP gibi petrol şirketlerine de imtiyazlar ve ihaleler verildi.

Diğer ülkelerin emperyal yörüngeden kopma ihtimalinin baş gösterdiği bir dönemde Libya rejiminin çökme olasılığı, çok daha yakın bir bağlantı ve dahil oluş şansı sunuyor. (Bu noktada Batı istihbaratının yıllardır Libya muhalefetinin bazı kesimleriyle ilişkide olduğu not edilmeli)

Fakat Libya, yabancı işgaline direniş konusunda parlak bir geçmişe sahip. İtalyan sömürge yönetimi altında, nüfusun üçte birinin öldüğü tahmin ediliyor. Batı’nın Libya’ya askeri harekât düzenlemesini isteyenler, Arap dünyasının dört bir yanında yabancı müdahalesi, işgali ve diktatörlere verilen desteğin bölgenin sorunlarının en büyük sebebi addedildiği gerçeği karşısında utanmaz bir kayıtsızlık içinde.

Bu dış müdahale tehdidine karşı verilen açık tepki, Libya sokaklarında da görülüyor. Bingazi’deki isyancıların askeri liderlerinden General Ahmed Gatruni’nin bu hafta dediği gibi: “ABD kendi halkının derdine düşsün, biz başımızın çaresine bakarız.”

Bazı başka muhalefet liderlerinin desteklediği uçuşa yasak bölgelerse, Libya’nın hava kuvvetlerine askeri bir saldırıyı içerecek ve Irak deneyiminden yola çıkarsak, rejimin helikopter veya kara operasyonlarını büyük ihtimalle durdurmayacak. Bu tür saldırılar, silahlı çatışmayı genişletme ve rejime antiemperyalist iddialarını cilalama imkânı verip, Kaddafi’nin elini güçlendirme riski doğuracak. Askeri müdahale sadece Libya için değil, bölge çapında şu ana dek tamamen organik, yerli malı olan demokratik hareketin sahipleri için de tehdit oluşturacak.

Arap devrimini ya Araplar yapacak ya da devrim falan olmayacak.

*Milne’nin 2 Mart’da Guardian’da yayınlanan yazısını İngilizce orijinalinden çevrildi. Etha

Haber Ara