Aşağıda Betül Argıt'ın "Hz. Peygamber ve kadın" ve Nursen Kışlakçı'nın "Hz. Peygamberin Kadınlara olan şefkati" isimli makaleleri:
BETÜL ARGIT / SON PEYGAMBER.İNFO
Antik çağlardan beri dinler ve filozofların kadın ve kadın-erkek münasebetleri hususunda önemle durdukları bilinmektedir. Başta Aristo olmak üzere filozoflar genellikle kadını küçümseyen ve kadınlar tarafından kabulü mümkün olmayan görüşler ileri sürmüşlerdir.
Semavi ve beşerî dinlerin kadın konusundaki yaklaşımları ise, çok farklı ve zaman zaman çelişkilidir. İnsanlık tarihi boyunca zengin bir tarihî tecrübe ve birikimden sonra gelen İslam’ın ve Hz. Peygamber'in kadına bakışı, bu konuda ortaya koyduğu ilkeler ve bizzat Rasûlullah’ın Müslüman ve diğer kadınlara karşı yaklaşımı değerlendirilecek olursa İslam’ın ve Hz. Muhammed (sav)’in nasıl bir devrim gerçekleştirdikleri anlaşılacaktır.
Hz. Peygamber'in getirdiği din ile kadın vakar, şeref ve sosyal statü kazanmıştır. İslam ile kadının medeni, sosyal, iktisadi ve hukuki hakları garanti altına alınmış, kadının evlat, eş ve anne olarak statüsü yükseltilerek erkeğin sahip olduğu birçok hak ve imtiyazlar verilmiştir. Doğu toplumlarındaki Müslüman kadınların geri kalmış, cahil, kişilik hakları olmayan bir grup olarak görülmesinde sorumlu olan İslam değil, bir takım iktisadi, siyasi, içtimai ve psikolojik şartlardır. Hz. Muhammed (sav)’den sonra sosyal, kültürel çevre ve siyasi şartların tesiri ile ataerkil aile anlayışı ve kadın haklarını kısıtlayan telakki, kadınların konumunda gerilemeye neden olmuş ve zaman içinde bu gelenek fıkhî yorumlara tesir etmiştir.
Hz. Muhammed (sav) döneminde kadınların aile ve toplum içindeki statüsü, rollerinin tahlili ve kadın-erkek ilişkilerinin mahiyetinin değerlendirilmesi İslam’ın kadına bakışı hakkında bilgi verecektir. İslam, bir insan olarak kadını erkek ile eşit statüde kabul eder ve gerek yaratılış gerekse hak ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eşit konumda olan bir kadın portresi çizer. Kadın ve erkek birbirine eşit oranda bağımlı resmedilir. Kur’ân-ı Kerim'de “onlar sizin örtünüz siz de onların örtülerinizsiniz.” (Bakara / 187) denilmektedir. Diğer bir âyette de “Mümin erkeklerle mümine kadınlar birbirlerinin velisidirler.” (Tevbe / 71) denilmektedir. Peygamberimiz Veda hutbesinde kadınların haklarına ve kadın-erkek ilişkilerine temas ederken şu mesajı vermiştir. “Ey insanlar! Kadınlarınız üzerinde hakkınız, kadınlarınızın da sizin üzerinde hakları vardır.” Dolayısıyla, İslam dininde kadın, erkekle aynı seviyede görülüp, şahsi, hukuki ve sosyal haklar açısından kadın ve erkek denk tutulur. İbadet, miras, ticaret ve malını tasarruf gibi birçok şahsi hakları vardır. Erkekler karşısında kadının hak ve hukuku kanunla korunmuş ve kadınların sahip oldukları hak ve hukukun şuuruna varmaları hedeflenmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de belirtildiği gibi insan olma bakımından, dinî ve hukuki açıdan kadın ve erkek aynı haklar ve imtiyazlara muhatap olmasına rağmen, cinsler arasında mutlak bir eşitlikten söz edebilmek mümkün değildir. (Hucurat / 35) Kadınlar erkeklerden farklı olarak fiziki, psikolojik ve biyolojik yapıya sahiptir. İslam her cinse ait olan ayırt edici fonksiyonları ve farklılaştırıcı rolleri, cinsler arasındaki bu farklılıkları düşünerek tayin etmiştir. İslam, fıtrata ters düşmeden eşitliğin mümkün olduğu yerde iki cins arasında eşitlik kurar ve yine fıtrata uygun olmayan durumda iki cinsin arasını ayırır.
Kadın ve erkeğin tabiatındaki farklılıkların bir neticesi olarak gelişen görev farklılıkları, miras ve evlilik gibi konularda farklı hükümlerin gelişmesine neden olmuştur. Miras, nikah ve boşanma gibi durumlarda kadın ve erkekler için farklı hükümler olması, erkeğe boyun eğen, ikincil statüye sahip Müslüman kadın portresinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Miras paylaşımında ölenin kızları ile oğulları bulunursa bu durumda kızlara, oğul hisselerinin yarısı kadar pay veriliyor olması bu fikri besleyen faktörlerden biridir. Ancak İslam hukuk kurallarına göre erkek hem ailenin geçiminden tek başına sorumludur, hem de yakından uzağa akrabasına nafaka yükümlülüğü, akrabanın ödeyeceği bazı kaza tazminatlarına katılma ve mehir gibi mali yükümlülükleri vardır. Buna karşı kadınların mali yükümlülükleri azaltılmıştır. Ailenin maddi yükümlülüklerini taşımak zorunda olan erkek için daha fazla miras hakkına sahip olması anlaşılabilir bir durumdur.
İslam hukukunda boşama hakkı kocaya aittir. Boşanma konusunda erkeğin kadına kıyasla daha geniş haklara sahip olduğu görülmektedir. Bu durum boşanmanın ekonomik yükünün kocanın üzerinde olması ve erkeğin boşanma hakkını keyfi kullanmasını engel olmak adına geliştirilmiştir. Diğer yanda evlilik hayatı içinde zarar ve zulüm gören, mutlu olmayan kadın, kocası boşamak istemediği halde hakime veya hakemlere başvurarak evlilik hayatını sona erdirebilir. Ayrıca yine kadının irade ve teşebbüsü ile devreye girecek olan bedel vererek boşanma (muhâlea) yolu da açıktır. Hz. Muhammed (sav) döneminde kadınların evlenme ve boşanma konularında söz sahibi oldukları bilinmektedir. Örneğin Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fatıma, kocası Ali'nin ikinci evliliğine razı olmamış, O da kızının tarafını tutmuş, damadına "ya Fatıma'yı boşamasını yahut da ikinci evlilikten vazgeçmesini" söylemiştir.
Kur'ân biyolojik farklılıkları kabul eder fakat bu durumu eşitsizlik olarak değerlendirmez. Ancak bazı İslam ülkelerinde kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılığa dayanarak kurulan cinsiyetler arası eşitsizlik fikri ‘erkeğin katı otoritesini’ besleyen bir durum haline gelmektedir. Kur'ân ve hadislerin bir bütün olarak alınmaması, kadının kocasına itaati konusundaki hadislerin çerçevesinden saptırılmasına ve kadınların aciz ve kişilik haklarından yoksun resmedilmelerine neden olmuştur. Fakat aksine, Hz. Muhammed (sav) döneminde kadınların aile ve toplum içindeki statüleri, kendisinin kadınlar ile olan müspet ilişkileri ve kadınların hakları konusundaki hassas davranışları kadınlara verilen değerin bir ifadesidir. Allah Rasûlü’nün gayr-ı müslim kadınlara da iyi davrandığı Mekke’den Medine’ye gelen ve Müslüman olmadığını açıklayan bir kadına yardım ettiği, diğer taraftan da bir sefer esnasında İslam ordusuna gerekli haberleri veren bir kadını ve kocasını da serbest bıraktığı bilinmektedir. Ayrıca hastalanan Müslüman kadınlarla ilgilendiği, hatta evlerine kadar gidip ziyaret ettiği ifade edilmektedir.
İslam'da belli bir rol tayininden bahsedileceği gibi genel olarak rol dağılımının çok keskin olmadığı görülmektedir. Bu roller kimi toplumlarda dengesiz ve biri diğerinin aleyhine işleyecek şekilde dağılmış olabilir. Ancak Hz. Muhammed (sav) döneminde kadınlar dinî ve içtimai hayatta aktif olarak bulunmakta idiler. Siyaset, savaş ve ilim konularda erkeklerin yanı başında yer alan kadınlar bulunmaktaydı. Siyasi tutukluların affı için aracılık yapan kadınların bu isteklerini yerine getiren Hz. Muhammed (sav)’in bazen siyasi konularda dahi kendi eşlerinin sözlerine uygun hareket ettiği bilinmektedir. Birçok erkek sahabenin başlarına lider olarak Hz. Âişe’yi getirmek istemeleri Müslüman kadınların sosyal hayatta aktif olarak yer aldıkları gerçeğine bir örnek teşkil etmektedir. Hz. Aişe’nin hadisçilik vasfının yanında fetva, feraiz, tarih, nesep, şiir, tıp ve astronomide de şöhret kazandığı bilinmektedir.
Ayrıca çalışma hayatında da bugünkü İslam toplumlarında görünenin aksine iş bölümündeki hudutların daha esnek olduğu görünmektedir. Örneğin, Hz. Muhammed (sav)’in eşi Zeynep dericilik ile uğraşırdı ve kazandığını sadaka olarak dağıtırdı. Hz. Muhammed (sav) ev işlerinde eşlerine yardım eder, elbisesinin yırtığını yamar, ayakkabısının söküğünü dikerdi. Dolayısıyla, İslam’da kadının, bağımsız bir kişiliğe sahip olduğu ve aynı zamanda ekonomik açıdan da bağımsız olduğu görülmektedir. Bir hadiste "kadınlar erkeklerin mülkiyetinde olan bir mal olarak değil aynı haklara sahip kişiler" olarak belirtilir. Bunun yanı sıra, Havle bint Amr’dan borç para alması ve Dubaa bint ez-Zubeyr’den kestiği koyunun etini göndermesini istemesi Hz. Muhammed (sav)’in kadınlarla ilişkileri hakkında ve kadınları nasıl gördüğü hakkında bilgi vermektedir.
Hz. Muhammed (sav) döneminde kadınların şahsiyet sahibi olduğu, haklarının farkında oldukları ve bilinçli bir şekilde kendilerini savundukları görünmektedir. Erkek egemenliği altında ezilen, pasif, ikincil statüye sahip Müslüman kadın portresinin, zaman içinde gelişen Müslümanların tatbikatlarının ve Batılıların geliştirdiği klişelerin bir tezahürü olduğu söylenmelidir. Müslüman kadınlar hakkındaki menfi düşünceler maalesef zaman içinde oluşmuş olup Hz. Muhammed (sav) dönemi pratikleri ile çelişen bir yapıya sahiptir. Pederşahi kültürlerin, Kur'ân’ın kadınlar hakkındaki müspet görüşlerini, kendilerinin kadın hakkındaki önyargılarını besleyecek şekilde okudukları söylenebilir. Erkeğin sorumluluklarının daha fazla olması ona kadın üzerinde daha fazla hak ve yetkiye sahip olmasına neden olmuştur. Nitekim bir âyet-i kerimede bu durum “Erkeklerin kadınlar üzerinde ve kadınların erkekler üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece vardır." (Bakara / 228) ifadesiyle açıklanmaktadır. Ancak bu durum kadının aile içinde ve toplumda ikincil planda olması veya birey olma özelliğini yitirmesi manalarına gelmemektedir. İslam’da önemli olan cinsiyet değil, kul olarak Allah karşısındaki durumudur. “Şüphesiz Allah katında sizin en üstününüz O’ndan (Allah’tan) en çok korkanınızdır.” (Hucurat / 13) âyeti bu konuya nihai noktayı koymaktadır.
Hz. PEYGAMBERİN HANIMLARA OLAN ŞEFKATİ
NURSEN KIŞLAKÇI / TİMETURK
Allah Rasûlünün öğretilerinin hayatı şekillendirdiği safhalar insanlığı hayrete ve hayranlığa sürükleyen tablolarla doluydu. İslam ile müşerref olan insanlar, feleğin tersine döndüğünü düşünmeye başlamışlardı. Kök anlamı ‘barış’ ve ‘esenlik’le kardeş olan bir din, kız çocuğunu diri diri gömen insanları, haksız yere en küçük bir cana kıymaktan doğaya dahi zarar vermekten çekinir hale getirmişti. Kadını mal gibi kullanan bir toplumda, kadına düşmanlık, cana düşmanlık, hayata düşmanlık simgesine dönüşmüştü. Ve o yüce dinin incelik peygamberinin hanımlara yönelik latif tavırları kadına değer verdiğini söyleyen günümüz insanı için bile önemli mesajlar taşımaktaydı.
Hz. Peygamber (s.a.v) kendisini görmeye gelen kadınlarla yakından ilgilenir, hal ve hatırlarını sorar, hatta bazen üzerine oturmaları için cübbesini yere sererdi. Oturması için kadına cübbesini seren bir peygamber ve işte Allah Rasûlünün katında kadının değeri…
Enes b. Malik’ten rivayetle: “Rasulullah’ın Farisi bir komşusu vardı, güzel et yemeği yapardı. Rasûlullah (s.a.v) için yemek hazırladı, sonra davet etmeye geldi. Rasûlullah (Aişe’yi göstererek): ‘şunun için?” diye sordu. Adam: ‘Hayır’ deyince Rasûlullah: ‘Hayır, (davetinizi kabul etmiyorum)’ dedi. Adam dönüp davetini tekrarladı. Rasûlullah: ‘Ya şu?’ diye (yine Aişe (r.anha)’yı gösterdi.) Adam: ‘Hayır’ dedi. Rasûlullah da: ‘Hayır’ diye cevap verdi. Sonra adam tekrar davet etmeye geldi. Rasûlullah: ‘Ya şu?’ diye ısrar etti. Adam üçüncü sefer: ‘Evet (o da davetli)’ dedi. Bunun üzerine kalktılar, adamın evine gitt
iler.”
İşte eşe gösterilen incelik ve işte Allah Rasûlünün katında kadının değeri..
“Sa’d b. Ebi Vakkas’tan: “Bir kere Ömer b. Hattab, Rasûlullah’ın huzuruna girmek için izin istemişti. Rasûlullah’ın yanında da Kureyş’ten bir takım kadınlar vardı; sesleri Rasûlullah’ın sesinin oldukça üstüne çıkıyordu. Ömer b. Hattab izin isteyince bu kadınlar hemen kalktılar ve perdenin arkasında gizlendiler. Rasûlullah Ömer’in girmesine izin verdi. Ömer huzura girdiği sırada Rasûlullah (kadınların bu haline) gülüyordu. Bunun üzerine Ömer: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Allah seni ömrün boyunca güldürsün’ dedi. Rasûlullah: “Yanımda bulunan şu kadınlara taaccüb ettim; senin sesini duyunca acele perdenin arkasına koştular, buyurdu. Bunun üzerine Ömer: ‘Siz onların saygısına daha layıksınız’ dedi. Ve kadınlara hitaben de: ‘Ey nefislerinin düşmanları olan kadınlar! Rasûlullah’a saygı göstermeyip de benden mi çekiniyorsunuz? dedi. Kadınlar da: ‘Evet, senden çekiniyoruz. Çünkü sen Rasûlullah’tan sert ve daha ağır sözlüsün’ dediler.”
Örnek bir mü’minin dahi gazabından rahmetine sığınılan bir peygamber ve işte Allah Rasûlünün katında kadının değeri..
Allah Rasûlü Amr b. As’a, olgun ve dosdoğru bir adamın hanımını sevmesi utanılacak bir şey değildir buyurmuş ve kendisine en çok sevdiği kişinin kim olduğu sorulunca da “Aişe” cevabını vermiştir.
Aişe (r. anha) der ki: Ben ay hali iken kaptan su içer, onu Peygamber’e verirdim. O ağzını benim ağzımın olduğu yere koyuyor ve kaptan içiyordu. Kemiğin üzerindeki eti sıyırırdım, O da kemiği elimden alır Ağzını benim ağzımı koyduğum yere koyar (öylece eti ısırırdı).”
Sa’d b. Ebi Vakkas’tan benzer manada rivayet edilen hadiste “Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Sen ne infak edersen o bir sadakadır. Hanımının ağzına götürdüğün lokma bile.”
İşte edep timsali bir peygamberden helâline sevgide incelik ve işte Allah Rasûlünün katında kadının değeri..
O “Veda Hutbesi”nde bile kadınları ihmal etmemiş “kadınlar hakkında size hayrı vasiyet ediyorum” buyurmuştu.
Kızı Fâtıma, yanına geldiği zaman Hz. Peygamber (s.a.v)’in ayağa kalktığı onun elinden tuttuğu, öptüğü ve yanına oturttuğu rivayet edilmektedir.
Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre “Rasûlullah (s.a.v): ‘Mü’min bir erkek Mü’mine bir kadına, hoşuna gitmediği ahlâkından dolayı kızmasın. Belki O’nda başka bir şey hoşuna gidebilir.” buyurmuş, başka bir rivayette de “Sizin hayırlı olanınız ailesine hayırlı olandır. Ben ailesine en hayırlı olanınızım.”demiştir.
Hz. Ömer bir gün karısının kendi işine karışmasına sinirlenmiş ve onu azarlamıştı. Hanımı da “Hayret sana Ey Hattab’ın oğlu. Sana karşılık verilmesini mi istemiyorsun? Senin kızın Rasulüllah’a karşılık veriyor. Rasulullah’ın hanımları O’na karşılık veriyorlar. Hatta onlardan birisi, O’nu bir gün geceye kadar terk ediyor (küsüyor) dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a) kalktı, ridasını yerinden aldı ve Hafsa’nın yanına gitti. O’na: “Ey kızım! Sen Rasulüllah’a karşılık veriyor hatta bunu öfkeli gününde de sürdürüyor musun?” diye sordu. Hafsa: ‘Allah’a yemin olsun ki biz Rasulullah’a karşılık veriyoruz’ dedi. Ömer (r.a) anlatıyor: ‘Bunun üzerine dedim ki: Bil ki! Rasulü’nün öfkesiyle Allah’ın akibetinden senin için endişe ediyorum.. Sonra çıkıp Ümmü Seleme’nin yanına girdim, akrabam olduğu için onunla konuştum’. Ümmü Seleme: ‘Hayret sana, Ey Hattab’ın oğlu her şeye karışıyorsun, hatta Rasulullah’la hanımları arasına dahi girmek istiyorsun’. (İbn Sa’d’dan başka bir rivayette: Ümmü Seleme: ‘Allah’a yemin olsun ki! Biz onunla konuşuyoruz. O buna tahammül ediyor. Eğer bizi bundan nehyederse, bizim yanımızda itaat etmeğe senden daha layıktır.) dedi.”
Hz. Peygamberin evde ne iş yaptığı sorulduğunda, Hz. Aişe şöyle demiştir. O insanlardan herhangi biri gibiydi Elbisesini yıkıyor keçiyi sağıyor ve kendi işlerini yapıyordu.” Başka bir rivayette de Hz. Aişe: “O Elbisesini dikiyor, ayakkabısını tamir ediyor ve erkeklerin evlerinde çalıştıkları gibi çalışıyordu.” demiştir.”
İşte yüceliği tevazuda yaşayan bir peygamber ve işte Allah Rasûlünün katında kadının değeri.
O her kim çoluk çocuğu arasında emniyet içerisinde, bedeni afiyette olduğu, yanında o günün yiyeceği bulunduğu halde sabahı ederse sanki ona dünya her şeyiyle verilmiş gibidir” buyururdu.
İşte aile kıymeti bilen bir peygamber ve işte Allah Rasûlünün katında kadının değeri.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in hastalanan Müslüman kadınlarla ilgilendiği, hatta evlerine kadar gidip “geçmiş olsun” dediği ifade edilmektedir. Ummu’l-Alâ, hastalandığı zaman Hz. Peygamber (s.a.v)’in kendisini ziyaret ettiğini ve ateşin, altın ve gümüşün pisliklerini giderdiği gibi hastalığın da Müslümanın günahlarını temizleyeceğini söylediğini rivayet eder.
Medine mescidini temizleyen zenci bir kadının hasta olduğunu öğrenince Hz. Peygamber (s.a.v)’in onu da ziyaret ettiği ve eğer ölürse kendisini haber verilmesini istediği rivayet edilmektedir. Daha sonra bu kadın, bir gece vefat eder. Gece olduğu için Hz. Peygamber (s.a.v) rahatsız edilmek istenmez ve cenaze defnedilir. Durumu öğrenen Hz. Peygamber (s.a.v) üzülür ve kadının kabrine gelerek cenaze namazını tekrar kılar.
Kadının ölüsüne ve dirisine saygı ve İşte Allah Rasûlünün katında kadının değeri..
Aişe (r.anha)’dan rivayetle: “Medine’ye geldiğimizde tam bir ay geçmişti ki hastalandım. İnsanlar arasında ifk hadisesi konuşuluyordu. Fakat benim bundan haberim yoktu. Rasûlullah’ın hastalandığımda gösterdiği şefkati daha önce görmedim.”
İncelik peygamberi, hanımı hasta olduğu için Bedir savaşına katılamayan Hz. Osman’ı da “Senin için Bedir’e katılanın ecri vardır” sözleri ile teselli etmişti.
Erkeğin hasta eşine bakmasının Allah yolunda cihatla eşdeğer olduğunu söyleyen bir peygamber ve işte Allah Rasûlünün katında kadının değeri..
RASÛLULLAH’IN KADIN KALBİNDEKİ YERİ
Güzel sözün aksisedası da güzel olur. Allah Rasûlünden kadının hissiyatını geceden gündüze çeviren, hassaslığın bile yanında kaba kaldığı tavırlar gelirken kadınların sessiz ve hissiz kalması ne mümkün.Kadının hissiyatını yansıtan ve gönülleri aydınlatan en can alıcı tablolar Allah Rasûlü ve Müslümanların en çok sıkıntı çektikleri harp olan Uhud’da zirve noktada kendini göstermiştir.
Ümmü Ümare eşi ve oğulları ile Uhud harbine katılmış, savaşın kızıştığı dakikalarda Rasûlullah’ın canının tehlikede olduğu hisseder hissetmez yanına koşmuş kendisini O’na siper etmişti. Ümmü Ümare Allah Rasûlüne gelecek herhangi bir zarara engel olmak için olanca gücüyle mücadele etmiş ve on iki yara almıştı. Ancak O yaralarını değil Allah Rasûlü ile yakınlığını ebedi kılmanın derdinde idi. Ey Allah’ın Rasûlü! Cennette sana arkadaş olabilmemiz için Allah’a dua et, dedi.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v):
Allah’ım! Onları cennette arkadaşlarım yap, diye dua etti.
Ümmü Ümare bunun üzerine:
Artık dünyada başıma ne gelse aldırmam dedi.
İşte sevgi ile beslenen mü’min kadının kalbi ve işte bu kalbin Allah Rasûlüne karşı muhabbeti.
Diğer bir çarpıcı tablo da Hz. Sümeyra’nın örneğidir:
Hz. Sümeyra Uhud’da Allah Rasulünün şehit edildiğini duydu ve soluğu Uhud dağının eteklerinde aldı. Orada kendisine baban şehit oldu dediler. O: Allah Rasulü nerede dedi. Kocan şehit oldu dediler. O Allah Rasûlü nerede dedi. Çocukların şehit oldu deyip naaşlarını gösterdiler. O’nun gözleri yine Allah Rasûlünü aradı. Rasûlüllah şurada denince kendisini onun önünde yere atarak kalpleri titreten şu tarihi sözü söyledi: “Sen hayatta olduktan sonra bütün musibetler hafif gelir ya Rasûlallah!”
İşte sevgi ile beslenen mü’min kadının kalbi ve işte bu kalbin Allah Rasûlüne karşı muhabbeti..
Gayri Müslimler arasında Hz. Peygamber (s.a.v)’i en büyük düşman olarak kabul eden kadınlar bulunduğu, bunlardan İslâm’a girenlerin ise dünyada en çok sevdikleri kişinin Hz. Peygamber (s.a.v) olduğu belirtilir.
Allah bu ümmete Peygamber ahlâkı ile ahlâklanan erkekler ve sevgi ile dolan kalplerini Allah yolunda coşturacak kadınlar nasib etsin.
HZ. PEYGAMBER’DEN KADINLARLA İLGİLİ ÖĞÜTLER
- “Kadınlar konusunda Allah’tan korkun. Çünkü sizler onları Allah’ın emanetiyle aldınız.”
- “Kadınlar hakkında size hayrı vasiyet ediyorum.”
- “İki zayıf hakkında sizi uyarıyorum: Yetim ve Kadın.”
- “Sizin hayırlı olanınız ailesine hayırlı olandır. Ben ailesine en hayırlı olanınızım.”
- “Kamil İmana sahip Müslüman ahlâken güzel olandır. En hayırlı mü’min de eşine karşı ahlâkı en iyi olandır.”
- “Cennet anaların ayakları altındadır.”
- “Hediyede çocuklara eşit davranın. Eğer ben birisini hediyede üstün tutacak olsaydım kızları tutardım.”
KAYNAKLAR
1. Abdülhalim Ebu Şakka, İslâm kadın Ansiklopedisi.
2. Abdülmelik el- Kasım, Peygamber Evinde Bir Gün.
3. Abdülaziz eş-Şennavi, Hanım Sahabiler.
4. Muhammed b. Ahmed b. İsmail el-Mukaddem, Avdetu’l Hicap,
5. Rıza Savaş, Hz. Muhammed Devrinde Kadın.
6. Safiyyurrahman el- Mübarek Furi, Peygamber Efendimiz Hayatı ve Daveti.