Kabahat Batı’nın Değil
Hüsnü Mübarek rejiminin düşmesinden sonra, Arap dünyasında ilk kurulan yapıların neden diktatörlükler olduğu hususunda tartışmalar gün yüzüne çıkmaya başladı.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-03-07 15:30:49
Mısır’daki diktatörlük, despot ve Batı karşıtı Cemal Abdülnasır rejiminin kurulmasıyla netice bulan 1952 yılındaki Hür Subaylar devriminden sonra kuruldu. Söz konusu diktatörlük, her ne kadar yolsuzlukların döndüğü kusurlu bir nitelik arz etse de nihayetinde sonrasında gelen yönetimlere kıyasla demokrasiye daha yakın, liberal ve Batı yanlısı bir rejimin yerine kuruldu. Nasır’ın diktatörlüğü, ülkeye özgürlük ve Amerikan yanlısı bir politika değişikliği getiren Enver Sedat ve Mübarek gibi haleflerinin rejimlerine kıyasla çok daha zalimane bir yaklaşıma sahipti.
Nasır zamanında, Mübarek döneminde olduğu gibi seçimlere hile karıştırmaya gerek olmuyordu. Ülke tek parti yönetimine sokulmuş, her türlü muhalefet yasaklanmıştı. Geçenlerde Nasıra’da düzenlenen bir gösteri sırasında Balad partisi eylemcilerinin, yönetime geldiği anda Mısır’da var olan özgürlük ortamını büyük ölçüde ortadan kaldırmış kişi olan Nasır’ın resimlerini taşıyarak Mısır halkının özgürlük ve demokrasi taleplerine destek verdiklerini görmek garip, hatta şaşırtıcı, gelmişti bana.
İnsanların çoğu Nasır’a İngiliz sömürgeciliğinden ülkeyi kurtaran kişi diye itibar ediyor. Hiçbir halkın bağımsızlık mücadelesi küçümsenemez ve bu mücadeleyle özdeşleşmiş kişi de haliyle halkın desteğini kazanacaktır, fakat gerçek şu ki Nasır yönetiminin ilk zamanlarında “İngiliz aslanı” zaten ömrünü tamamlanmak üzereydi bölgede. Nasır’a sadece kuyruğuna basıp kaçırmak kalmıştı.
Vafd Partisi üyeleri gibi, İngiliz sömürgeciliğinin gitmeye hiç niyetli olmadığı bir dönemde gerçek manada buna karşı mücadele verenler Nasır tarafından suçlu ilan edildi ve Komünistler, Müslüman Kardeşler ve gerek sağ gerekse de sol kesimden bütün siyasî muhalifler susturuldu, hapse atıldı.
Nasır’ın bugün sokaklarda kendi resimlerini dolaştıranlardan bir farkı vardı: O Mısır’ı ve Arap dünyasını modernleştirmek için kendi benimsediği baskıcı yöntemin doğru yol olduğuna inanıyordu. Bugünkü destekçileri ise bu yolun acı bir hezimet ile sonuçlandığının pek ala farkındalar fakat yine de başarısız bir diktatör de olsa yeterince milliyetçi ise ve bu başarısızlığının altında, başka bir etken, Siyonizm ve sömürgecilik yatıyorsa hayranlık duymaya hazırlar.
Nasır yolsuz bir lider değildi, fakat başarı abidesi de değildi. En azından ilk zamanlarda serbest seçimler yoluyla göreve kolaylıkla gelebilecekken o baskı yolunu seçti. Dolayısıyla Mısır’daki diktatörlüğün kendi amaçlarına hizmet etmesi için Batı nüfuzuyla kurulduğunu iddia etmek esasında hakikatle bağdaşmaz.
Suriye’deki Baas partisi rejimi de Batı tarafından kurulmadı, Batı’nın çıkarlarına da hizmet etmedi. Eski İsrail Parlamentosu üyesi Balad partisinden Azmi Bişara (Mübarek’in aksine oğlunu iktidara getirmeyi başaran) Hafız Esad’ın cenazesinde övgü dolu sözler telaffuz ettiğinde esasında Nasır ya da Mübarek’ten çok daha acımasız bir despota takdir yağdırıyordu sadece.
Tahrir Meydanı’ndaki devrim ruhu ne kadar farklı, ne kadar cesurca ve ne kadar ilham verir nitelikteydi tüm bunlardan. Sorumluluğu üstlenme ve kaçmama, kendi kaderini kendi ellerine alma ve özgürlük ve demokrasiye duyulan gerçek inancın ruhu… Şayet Mısır yoldaki bütün engellere rağmen neticede demokrasiye ulaşmayı başarırsa, bir ilk olacaktır bu ruh sayesinde.
ekopolitik.org (Çeviri: Zeynel Kılıç)
(Haaretz, 19 Şubat 2011, “It's not the West's fault”)
SON VİDEO HABER
Haber Ara