Prof. Necmettin Erbakan'ı yıllardır siyaset sahnesinde tanıdık ama kişiliğini, insani yönlerini yakınındaki isimlere anlattırdık. Halis Özdemir kişiliğini, Ekrem Kızıltaş medyaya bakışını, abisi Selahattin Erbakan çocukluğunu, Yusuf Kaplan fikri yapısını, Fehim Adak ise yol arkadaşlığını anlattı. Ömrünü hizmete adamış bir liderin kişiliğinin ipuçlarını satırların arasında bulabilirsiniz.
ONU GÖRMEYE GELDİĞİM GÜNLERİ TEK TEK SAYMIŞ
Halis Özdemir / Danışmanı
Ben uluslararası devlet adamları ile olan yakın temasını yürütüyordum. Gelen bütün devlet adamları ondan çok şey öğrendiklerini ve bu sayede ülkelerine sahip çıktıklarını söylerlerdi. Bazıları da çocuklarının adını Necmettin koymuştu. Hiç unutmam, ben cezaevinden çıktıktan sonra askere götürüldüm. Askerden sonra hocamızı uzun bir zaman sonra ziyaret edebildim. Kucaklaştık. Bir müddet öyle kucak kucağa durduk. Gözlerimiz yaşardı. Duygusal bir an yaşıyorduk. Bana "Sen askerden döneli 130 gün oldu. Neden şimdiye kadar gelmedin" dedi. Şaşırmıştım. Ayrıldıktan sonra hesapladım, gerçekten de 130 gün olmuştu. Ben bilmiyordum ama o kaç gün görüşmediğimizi biliyordu.
GAZETE YÖNETMEK DEVLET YÖNETMEKTEN ZORDUR
Ekrem Kızıltaş / Milli Gazete Eski Genel Yayın Yönetmeni
Prof. Dr. Necmettin Erbakan, hayatının hemen her aşamasında medyanın önemini en iyi bilen isimlerden birisi idi. Bağımsız olarak siyasete girip ilk olarak kurduğu MNP kapatıldıktan sonra, Milli Selamet Partisi'nin kuruluşunu müteakip, çevresindekileri Milli Gazete'nin kuruluşu için harekete geçirmesi, Erbakan Hoca'nın medyaya verdiği önemin bir göstergesidir. Bu konuyla ilgili bir hatıra... "80'li yılların sonunda bir teşkilat toplantısında, gazeteye destek olmaları çağrısında bulunulan teşkilat mensuplarının Milli Gazete'den şikayet etmeleri ve içlerinden birisinin de: "Devleti yönetmeye talibiz ama bir gazeteyi düzgün şekilde çıkaramıyoruz" demesi üzerine, Erbakan Hoca gayet sakin bir şekilde: "Bir gazeteyi düzgün bir şekilde yayınlayabilmek, devlet yönetmekten daha zordur!" demişti..."
BİZ UYURKEN O KUR'AN OKUYORDU
Fehim Adak / Saadet Partisi Ankara İl Başkanı
Necmettin Erbakan Bey'le 1949 yılında teknik üniversiteden, hatta daha önceden tanışırız. Bugüne kadar hep beraber olduk. 42 sene beraber siyasi mücadele verdik. Hocamızdan çok istifade ettim, çok iyiliğini gördüm. Etrafını hiç kırmayan hiç incitmeyen bir kişiliği vardı. Memleketin maddi olarak kalkınmasının yanında manevi bakımdan kalkınmasını da isterdi. Memleketin meselelerinde barışçı, adaletli ve daima dua eden milletin birliği refahı için gayret eden bir kişiliği vardı. Kıbrıs Harekatı sırasında sürekli toplantılar yapılıyordu. Bazen bu toplantılar için evimizden çağrılırdık. Bir seferinde gece 2'de toplantıya çağırdılar. O gece ilk ben gitmiştim odasına. Gece saat 2'yi geçiyordu. Baktım Hocam Kur'an-ı Kerim okuyor. Biz evimizde uyumaya gitmiştik, o ise harekatın başarısı, memleketin iyiliği için Kur'an okuyup dua ediyordu.
HELİKOPTER VE UÇAKLA OYNARDI
Prof. Dr. Selahattin Erbakan / Necmettin Erbakan'ın abisi
Küçük yaşlarda evde oyuncaklarla oynarken, hep araba, helikopter ve uçaklarla oynardı. Büyüdükçe de ileride büyük adam olacağını, bir gün Türkiye'nin başına geçeceğini söylerdi. Ben ve diğer kardeşim kendisine gülerdik. Lise çağına geldiğimizde babamız bizi karşısına oturttu ve özellikle siyasete girmememizi istedi. Necmettin, babamızın bize söylediği siyasete girmeyin sözüne riayet etmedi. Milli Nizam Partisi'ni arkadaşlarıyla kurdular ve Genel Başkan olarak partinin başına geçti. Siyasi hayatı hızlı bir şekilde devam ediyordu. Bunun ardından mahkemeler, açılan davalar hep peşi sıra geliyordu. Biz ağabeyleri olarak çok üzülüyorduk ama elimizden bir şey gelmiyordu. Kardeşim hayatını kaybettikten sonra, gazetelerde kendisinden bahsedilme şeklinden, televizyon programlarında yapılan yayınlardan, görüntülerden anlıyorum ki, 'Bir gün Türkiye'nin başına geçeceğim. Büyük adam olacağım' sözlerini harfiyen yerine getirmiş. Kardeşimin kıymeti, ne kadar çok sevildiği, ne kadar doğru işler yaptığı, ölümünden sonra her kesim tarafından daha iyi anlaşıldı ama iş işten geçti.
"ENTELLEKTÜEL UFKU" YARINI TEMSİL EDİYOR
Yusuf Kaplan / Gazeteci Yazar
Türkiye'de, Osmanlı'nın son asrında üç temel fikrî akım ortaya çıktı: İslâmcılık, Türkçülük ve Batıcılık. Bu akımların üçü için de İslâm dünya görüşlerinin temel unsuruydu. Bunun başlıca nedenlerinden biri de bu akımlar içinde derinliği, kuşatıcılığı, vaatleri ve ürettiği heyecan dalgası bakımından en güçlü akımın İslâmcılık akımı olmasıydı. Öyle ki, Meşrutiyet süreçlerindeki İslâmcılık akımının çapına ve kalibresine bugün bile henüz ulaşabildiğimizi kolay kolay söyleyemeyiz. Bu akımlar, Cumhuriyet'ten sonraki süreçte farklı görünümler almaya başladı; özellikle İslâmcılığın önü, soluğu, nefesi kesildi. Ama Türkçülük ve Batıcılık akımları, İslâmcılık akımının ayarında yazarlar, sanatçılar ve düşünürler çıkaramamıştır. Entelektüel hayatımızda karşılaştığımız bu tablonun bir benzeriyle siyasî hayatta da Erbakan örneğinde karşılaşıyoruz: Yalnızca İslâmcılık akımının temsilcisi olan ve çağımızın Abdülhamit'i olarak görebileceğimiz Erbakan, İslâmcılık akımının muhayyilesi ekseninde projeler geliştirmiş ve bu projeleri kısmen de olsa hayata geçirmeyi başarabilmiştir. İslâmcılık akımı, Türkiye'nin dip dalgasının da kaynağıdır; bu derinlikten ötürü de geleceğinin de adresidir. Erbakan'ın başarısı, Cumhuriyet tarihinde dalga kıracak ve dalga kuracak bir atılım gerçekleştiren tek siyasetçi olarak hayalleri, ufukları ve projeleriyle Türkiye'nin temel sorunlarının nasıl çözümlenebileceğini, nereden nasıl beslenildiğinde kalıcı olarak çözümlenebileceğini gösterebilmiş olmasında gizlidir. Bugün hükümetin özellikle dış politikada gerçekleştirdiği atılımların gerisinde Erbakan'ın ufku yatıyor. O yüzden Erbakan, geliştirdiği ama hayata geçirilmeyi bekleyen ve önümüzdeki süreçte hayata geçirileceğinden kuşku duymadığım projeleri, Erbakan'ın aslında Türkiye'nin yarınını temsil ettiğini gözler önüne seriyor.