Dile kolay geliyor, bir çırpıda 13 milyon demek.
Neden mi bahsediyoruz.
Tabi ki İstanbul nüfusundan.
İğne atsan yere düşecek yer kalmadı desem abartmış olacağım, biliyorum.
Hala daha boş alanlar var.
İğne atsan düşer de yaptığımız mübalağa zaten.
Bakıyorum, yaşadığımız şehre.
Göze aykırı gelen bir şey yok sanki.
Oysa her geçen gün kalabalıklaşıyoruz.
Ancak dışarıdan gelenler, içinde yaşamayanlarca fark ediliyor, bu değişiklik.
Bizim açımızdan bir kanıksama hadisesi.
Dikkatle bakıldığında bunu hissetmek kolay.
Metrolar, metrobüsler, hadi hatırı kalmasın yadigâr otobüsler, sinemalar, alışveriş merkezleri tıklım tıklım.
İnsan kaynıyor.
Bazen diyorum, bunca alışveriş merkezine kim gelecek diye. Tahmin tutmuyor.
AVM'ler karınca yuvası gibi.
Yüzlerce insan giriyor, bir o kadar da çıkıyor.
Oluk oluk. Devir daim. Herkes hayatından memnun gibi. Öte yandan, bazı insani ihtilaçların karşılanma oranı düşüyor.
Farkında olmadığımız şey bu.
Ne zamana kadar.
Mesela, ölüm denilen gerçeklik kapıyı çalana kadar.
Kimsenin kaçamayacağı, herkesin aynı sonun beklediği ölüm ve ötesi ile ilgili konuşalım o zaman.
Ötesi derken mezar yerinden bahsediyoruz, yanlış anlaşılmasın. İstanbul'da mezar yerlerinin çok sınırlı olduğunu kaçımız biliyoruz.
Kaçımız, cenazesini gömecek 2 metreküplük yer bulamayacağını biliyor.
Mezarlıklardan sorumlu müdürlük size evinize en yakın yeri gösteremiyor. Neden?
Yer yok. Cenazenizle baş başa kalma durumunda akla karayı seçmekte zorlanıyorsunuz.
Çaresiz. Çare sizsiniz. Ya size gösterilen yere gidiyorsunuz ya da memleketin yolunu tutuyorsunuz.
Eğer aile mezarlığınız yoksa, ya da önceden yer tahsisine gitmedi iseniz. İstanbul'da kişi başına düşen mezar yeri metrekare cinsinden hesaplarsak ne kadar dersiniz? Neredeyse 0 (sıfır).
Doluluk oranı %99.
Yeni mezar yerleri tahsisi, çok katlı formüller her geçen gün nüfus olarak büyüyen şehre yetmiyor.
İstikamet belli.
Bir karış toprağı altın olan İstanbul'da gömülük toprak yok.
Toprak kabul etmiyor değil. Kapasite meselesi.
İlginç olanı, kimsenin cenazesinin ortada kalmadığı.
Bunca yıldır bu şehirdeyim, cenazenin ortada kaldığını ne gördüm ne de duydum.
Giden gidiyor...
Olan geride kalanlara oluyor.
Üzüntüsü de tasası da.
Bütün mesele bu.
Ekrem Okutan-Star