Batı dünyası, Kaddafi'nin suç ortağı
Batı, terörle mücadele, Avrupa'yı yasadışı göçlerden koruma ve Arap ülkelerini geride bırakma noktasında totaliter rejimlerden yararlanıyor
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-03-01 07:54:25
Batı’nın rolünü sadece Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin kendi halkına karşı işlediği savaş suçları çerçevesindeki işbirliği olarak görmek imkânsız. Aksine Batı, Libyalıların yaşadıkları sıkıntıların etkin biçimde ortağı. Konu, Kaddafi’nin işlediği savaş suçlarına yönelik birçok Batılı ülkenin komik ve olumsuz tutumlarıyla kalmayıp daha da ilerisine gitmekte.
‘Gönüllü piyon Kaddafi’
Batılı tutumların en kötüsü, olaylar başladığı sıralarda İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi’nin tutumuydu. Berlusconi, protestolar konusunda Kaddafi’yi kızdırmak istemediğini belirtmişti. Vatandaşlara karşı ağır silahların kullanıldığı haberi ve Kaddafi’nin Libya halkına karşı savaş ilan ettiği konuşması sonrasında gelen son tutumlar, Libya hükümetini diyaloğa çağıran cılız bir tavırdı. Sanki bu tavrın amacı, Kaddafi’ye isyanı bastırabilmesi için zaman tanımaktı.
Batı’nın ikiyüzlülüğü ve çifte standardı, siyasi kabullerden kaynaklandı. Iraklıları ve Afganları kırıp geçiren ABD ve müttefikleri, medya organlarında herhangi bir savaş suçuna dair tek bir görüntü görülmemesine rağmen, Sudan’daki güvenlik güçlerinin Darfur’da soykırım yaptığı gerekçesiyle kampanyalar başlatmıştı. Şimdiyse Libya’dan gelen görüntüler, suçları ve katliamları belgeliyor olmasına karşın, Kaddafi’nin soykırımına karşı gayet soğukkanlı ve sakin tepkiler görüyoruz.
Belki de İslam emirliğinden, petrolden ve ülkenin bölünmesinden bahseden Kaddafi’nin konuşması, yeni emperyalist politikaları, yanı sıra Avrupa’nın kimliği ve İslamlaşması etrafında dönen tartışmaları haklı çıkarma bağlamında, terörü pazarlayan Batılı tezlerle örtüşüyor. Bununla birlikte ülkelerin bölünmesi hakkında konuşulması, Sudan ve Irak’ta yaşandığı gibi parçalama ve bölge haritasını yeniden çizme amaçlı Batılı eğilimlerle örtüşüyor. Sanki Kaddafi kendisini Batı’nın bu projesine ‘gönüllü piyon’ olarak sunuyormuş gibi.
Kaddafi’nin sözde terörden dem vurması, bizleri 2008 sonlarına götürüyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, Trablus’un ‘terör’ kurbanları fonuna 1.5 milyar dolar ödediğini gözler önüne serdi. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Welch, tazminatların ödenmesinin ABD-Libya ilişkilerinin önündeki son engeli de kaldırdığını söylerken, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması Libya’yı teröre karşı ortak çabaların koordinasyonunda önemli ortak olarak niteleyerek, ‘Libya’nın izolasyondan sakınmak ve uluslararası topluma entegre olmak isteyen ülkelere model sayıldığını’ belirtti.
Sarkozy’nin ‘ilerici’ anlayışı
ABD’nin Lockerbie sorunundaki davranışı, adaleti ve insan haklarını aşağılayıcı biçimdeydi. Kaddafi’nin ezilmiş halkın parasından büyük miktarda tazminat karşılığında uçağı patlattığını itiraf etmesi ve ABD’nin terörle savaşında ortak olarak görülmesiyle birlikte, ‘terörün tanımı’ konusu tekrar vitrine taşındı.
Kaddafi’nin terörist tarihi, milyarlar ödemesi karşılığında silindi. Libya halkına yönelik terörünün devam etmesiyse önemsenmiyor. Kaddafi, Batılı liderlerin ziyaretlerinin kilit noktası oldu. Kaddafi’nin özellikleri, övgü ve kur yapma malzemesine dönüştürüldü. Eski Britanya Dışişleri Bakanı Jack Straw, Kaddafi’yi ‘cesur Libya lideri’ olarak nitelerken, dönemin Britanya Başbakanı Tony Blair de Libya diktatörüyle bir araya gelmek ve ‘şahsi cesaret’ gösterdiğini belirtmek için, 2004’te Trablus ziyaretini yapmakta gecikmedi. Blair, Kaddafi’yle görüşmesinin ‘olumlu ve yapıcı’ olduğunu ifade ederek, “Şu an savunma ve terörle mücadele alanlarında güçlü bir işbirliğimiz var’ dedi.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yse, Kaddafi’nin Paris’e yaptığı tartışmalı ziyareti savunma bağlamında yaptığı “Kaddafi’ye Arap dünyasında bir diktatör gözüyle bakılamaz” şeklindeki açıklamasıyla, mantık ve diplomasi sınırlarını aştı. Sarkozy, “Kaddafi bölgedeki en ilerici Arap yöneticisi’ diye de ekledi. Sarkozy’nin Arap dünyası adına hangi sıfatla konuştuğunu bilemiyorum. Fakat 2008’deki Tunus ziyaretinde de Zeynel Abidin Bin Ali rejimine desteğini haklı çıkarma girişimi içerisindeyken şöyle demişti: “Yarın öbür gün Kuzey Afrika ülkelerinden birinde Taliban benzeri bir rejim kurulursa, Avrupa veya Fransa’nın güven duyacağına kim inanır?”
Kaddafi modeli, Batılı çıkarlar açısından en ideal ve yararlı model olarak görülmekte. Batı’nın çıkarları, hiçbir sorgulama olmaksızın silah, inşaat ve yıkım anlaşmaları yapacakları diktatörlerle ilişki kurmalarını gerektiriyor. Açıkça görülüyor ki Batılılar, terörle mücadele, Avrupa’yı yasadışı göçlerden koruma ve Arap ülkelerini geri kalmış halde bırakma noktasında, totaliter ve baskıcı rejimlerin deneyimlerinden yararlanıyor.
Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara