Hüseyin Güneş'in haberi;
Türkiye'de darbelerle birlikte insanların yaşamında oluşan büyük tahribatları konu alan, 'Darbe ve 28 Şubat'la Yaşananlar' panelinde Hüda Kaya ve Roni Margulies bir araya geldi. Barış Hareketi tarafından düzenlenen etkinlik Barış Yurdu Kültür Kafe'de gençlerin katılımı ile gerçekleşti.
Panel sonrasında Roni Margulies ve Hüda Kaya on5yirmi5.com’a 28 Şubat ve sonrasında yaşananlar hakkındaki düşüncelerini dile getirdiler;
28 Şubatın sol ve muhafazakâr kesim için çok önemli olduğunu söyleyen Taraf Gazetesi'nin yazarı Roni Margulies, şöyle devam etti, "Solun içinde sapla samanın ayrılma sürecini başlatan olaylardan biri. Yani olumlu bulmadığın bir hükümeti asker devirdiği zaman ne diyeceksin? Sol tabi ki Erbakan hükümetine olumsuz bakıyordu ama asker devirdiği zaman seçilmiş hükümeti askere karşı koruyacak mısın korumayacak mısın? Solun önüne bu soru oturdu ve o günden bugüne kadar bu ayrışma süreci yaşanıyor. Yani seçilmiş hükümetleri demokrasiyi korumak sosyalizme dahil bir düşüncedir. Ama Türkiye deki solun önemli kesimi Kemalist olduğu için bunun dışında kalmaya başladılar. Bu ayrışma sağlıklı bir ayrışma.
Muhafazakâr kesim için de yine bir milat, çünkü o kesimde de ilk defa darbe olumlu bir şey değildir anlayışı gelişmeye başladı. Niye? Çünkü darbe kendilerine karşı yapılmıştı. O güne kadar ki darbeleri muhafazakâr kesim yapılan darbeleri; ‘bize dokunmadı solcuları astı kesti.’’ diye onaylıyordu. Ama 28 Şubat’ın kimi hedef aldığı çok açık. 28 Şubattan inançlı Müslümanlar çok zararlı çıktılar. Dolayısıyla düşünmeye sevk edildiler. Onun için, hem sol kesim için hem de muhafazakâr kesim için, “dindar kesim için” 28 Şubat gariptir. O günden bugüne geçen 13 yıldır; bu süreç hem solda hem sağda ayrıştırma süreci oluşturdu. Hem de bu memleket de demokrasinin ne olduğu, korunması gerektiği, askeri müdahalelerin -bize dokunmasa bile- karşı çıkılması gerektiği, bütün bunlar gündeme geldi. Zaten ondan sonra gördüğümüz gibi ciddi bir değişim süreci yaşanmaya başladı.
28 Şubat elbette arkada acı hatırlar bıraktı. Ve belki de bize en çok da darbecilerle hesaplaşılması gerekildiği gerçeğini gösterdi. Ancak şu an bizlerin en az bu sorumluluk kadar 28 Şubatı bir avantaja çevirme sorumluluğumuz da var."
28 Şubat sürecinde, başörtüsü eylemlerinden dolayı kızlarıyla birlikte idamla yargılanan Hüda Kaya, 28 Şubat öncesinde ve sonrasında yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: “1998’de Türkiye’nin genelinde peyderpey yayılan başörtüsü yasağına karşı eylemlerimiz ve desteklerimiz oldu. Malatya’da gerçekleştirdiğimiz imza kampanyasından dolayı 1998 yılında ilk cezamı aldım. "Ulusal bir heyecan gecesi: Başörtüsü" isimli yazımdan dolayı 312. maddeden yargılandım. Daha yargılanmadan beni cezaevine almışlardı. Tutuklandım ve yaklaşık 4-5 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldum. Daha sonra onaylanan karardan dolayı 20 ay ceza aldım.
1999 yılında İnönü Üniversitesi’nde başörtüsü yasağı başladığı dönemde cezaevinden yeni çıkmıştım. Büyük gruplar halinde yapılanlar eylemler günlerce sürdü. Bu eylemlere kızlarımla birlikte sadece katılımcı olarak yer aldım. Yapılan eylemlerden sonra yüzlerce insan tutuklanarak cezaevine alındı. Ben de kızlarımla birlikte cezaevine atıldık. Hakkımızda 312. maddeden dava açılacağını zannederken 146. maddeden (Anayasanın değiştirilmesi, bozulması ve kaldırılmasına "zorla" teşebbüs edenlere idam cezası vermektedir.) idamla yargılandığımızı basından öğrendik.
Böyle bir şey (idam cezası) Türkiye’nin o günkü şartlarında gerçekleşemeyecek bir şey olsa bile bütün Türkiye’de yaygınlaşan başörtüsü yasağına karşı gerçekleştirilen eylemlerin/protestoların bıçak gibi kesilmesine sebep oldu. İdam cezasıyla davamızın açılması eylemleri bitirmeye yönelikti. Bu davanın korkutma ve sindirme amaçlı olduğu zaten aşikârdı. Böyle bir şeyi gerçekten ciddi olarak yapacak olsalar dahi bizde bir korku oluşturmadı.
O günlerde şöyle bir özeleştiri içimizden hep söylenmiştir. Eğer o gün Malatya halkının verdiği bu eylemlerin örnekleri; Maraş’tan, Sivas’a, Elazığ’dan tüm Türkiye’ye yayılabilse ve kitlesel eylem desteği oluşturabilseydi (böyle bir eylem bilinci geliştirilebilseydi), her halde Malatya direnişi hem dava bazında hem de eylem bazında bu kadar çabuk sindirilemezdi.
İdam davasının arkasından eylemler maalesef geliştirilemedi ve bir bıçak gibi kesildi. Yani korku ve sindirme kısmen başarılı oldu. Dolayısıyla Malatya şahsında orada tutuklanıp mahkûm olanlar bunun ağır bedellerini ödemiş oldular.
Bugün; 28 Şubat’la ilgili ciddi özeleştiri yapılıp olumlu sonuçlar çıkarıldığını düşünmüyorum. Fakat o günlerin değerlendirilmesi ve anılmasını yararlı buluyorum. O günlerimizi sadece tarihsel bir anmadan ziyade; o günkü yanlışlarımızı, doğrularımızı tekrar ortaya koyarak özeleştiriyi daha bilinçli bir şekilde yaparsak, 28 Şubatın avantajlı sonuçlarını üretebilir ve yaşayabiliriz. Çünkü bu süreç henüz bitmiş değil.
28 Şubat post-modern darbe sürecinde çok ciddi kırılmalar yaşandı. Hem kimlik bazında, hem de yaşam tarzı bazında, zihni kırılmalar yaşandı. Çok üzücü hadiseler yaşandığına şahit olduk. Üzücü sonuçlarına şahit olduk. Fakat bununla beraber bu imtihan sürecinin bazı insanlar üzerinde de çok güzel bilince; dirilmeye, diriliş bilincinin gelişmesine vesile olduğuna şahit oldum.”
on5yirmi5.com