Özgürlük havası sersemletir / Analiz
Yol kolay değil fakat Tunus devrimi yolu açtı. Fransız şarkı sözü yazarı Jean Ferrat’ın sözleriyle, “sınırları aşan ve sersemleten bir özgürlük havası” içeri doluyor.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-02-27 13:55:52
Alain Gresh* / TİMETURK
Hüsnü Mübarek’in kabinesini değiştirme ve 1981’de başa geldiğinden beri yanaşmadığı başkan yardımcı (İstihbaratın Başı 74 yaşındaki Ömer Süleyman) ataması, gücü bırakmasını isteyen yüzlerce bin Mısırlı göstericinin üzerinde etkisiz kaldı. Muhalefetle belirsiz diyalog ve ekonomik-sosyal reforma çağrıları da hakeza. Mısır caddelerindeki gerilim hafiflemedi.
İktidardaki Demokrat Parti üyesi ve Mısır Parlamentosu’nda Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Mustafa el-Fekki, “devrimin” önüne geçmek için Mübarek’e “benzersiz reform” yapma çağrısında bulundu. 28 Ocak’ta el-Cezire’ye “Güvenlik seçeneği yetersiz ve başkan bu olaylara son verecek yegâne kişidir” dedi. Sistemin kalbi görünür şekilde parçalanıyordu, tıpkı muhalefetin her sınıf ve yaşa yayılması gibi. Hatta hükümet yanlısı kurum el-Ezher’den imamlar gösterilere iştirak etti.
Tüm baskı (dört günde 100 ölü) ve 85 milyon insanı dünyadan koparmak için (AFP, internetin kapatılmasını dünyada ilk olarak niteledi) alınan olağanüstü önlemler, göstericileri vazgeçirmeyi başaramadı. “Mübarek Gitmeli!” diye bağırmaya devam ettiler. Mübarek’in Eylül’de bırakma sözü bile göstericileri durdurmaya yetmedi. .
Bu arada ülkelerinin Tunus örneğini izlemesini isteyen binlerce insan, Yemen, Cezayir ve Sudan caddelerini doldurdu. Her birinin kendine özgü bir bağlamı vardı: Yemen’de kuzey ve güney gerilimi; Ürdün’de öte-Ürdünlüler ve Filistinler arasındaki sürtüşmeler; Sudan’da Güney’in ayrılması (Güney başardı); Mısır’da, Kıpti sorunu. Buna rağmen hepsi uzun süredir var olan aynı sorunlar ve hüsranlara karşı patladı ve aynı ilhamları paylaştı.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın dikta rejimler kendi halklarını hesaba katmada başarısız oldu. Bu rejimler, “Arap İstisnası” idi. Doğu Avrupa, Latin Amerika ve Afrika’yı temizleyen büyük demokratikleşme dalgasından etkilenmeyerek beklenmedik ve şaşırtıcı şekilde uzun süredir yaşayan rejimlerdi. Mübarek, 1982’den beri baştaydı. Yemen’de 1978’den beri Ali Abdullah Salih vardı. 2. Abdullah Ürdün’ü 1999’dan beri yönetiyordu. Babası Hüseyin tahta 1952’de çıkmıştı. Suriye’de Beşir el-Esad, 1970’de işbaşına gelen babasının yerini almıştı. Fas’ta 1961’te taç giyen babasının yerine geçen 5. Muhammed bulunuyordu. Libya’da Kaddafi 1969’dan beri ülkeyi yönetiyordu. (oğlunu halefi olarak tımar ediyordu). Bin Ali, 1987’den beri aralıksız Tunus’un başındaydı.
Bu ülkelerdeki durumların farklığını hesaba katmazsak, vatandaşlarının kişisel-siyasi hakları, ifade hürriyeti, 30 yıldan fazla süredir uygulanan sıkıyönetim kanunları kullanılarak suiistimal edildi. Muhaberat (gizli servis) tüm gücü elinde tutuyordu. Mısır ve ötesinde, kötü muamele, işkence ve gözaltındaki ölümler sıradandı. WikiLeaks’in yayınladığı ABD’nin Kahire Büyükelçiliği polis zulmünden ve siyasi muhaliflerin gözaltına alınmaları ilgili şikâyet belgeleri zaten bildiğimizi doğruluyordu. İran, benzeri uygulamalar için şiddetle eleştirilirken, Batı’nın sadık müttefiki Mısır’ın durumuna kimse ses çıkarmıyordu. Mübarek rejiminin halkını önemsememesi, eldeki güvenlik güçleriyle, onları itibara aç bıraktı ve devrimi besledi.
Yozlaşma ve İnfitah (Açılım)
Bu rejimler sadece siyasi değil aynı zamanda ekonomik gücü elinde tutuyordu. Tunus’taki gibi ulusal zenginliğin yamyamları haline gelmişlerdi. Devletler sömürgeden bağımsızlıklarını kazanarak kurulmuşlardı. Korunma, sosyal reform ve eğitim sözü vermişlerdi. Tüm bunlar yozlaşmanın, küreselleşmenin ve infitah’ın (açık pazarın gelmesi) altında çürüdü. Bir zamanlar saygın memurlukları olan Mısır’ın artık yılmış gençliğine yeni zenginlerin servetlerini harcamasını izlemekten başka önerecek bir şeyi kalmamıştı. Demografik artış milyonlarca genci istihdam pazarına sokmuştu. Bu gençlerin Körfez’e ya da Avrupa’ya göç etmek dışında bir geleceği yoktu. Bu pazarların da büyüyen işsizliği karşılaması mümkün değildi.
Neo-Liberalizm şampiyonları tarafından bayrak edilen büyüme rakamları kötüleşen yoksulluğu saklayamadı. Mısır, Tunus ve Ürdün, her daim uluslararası finans kurumlarınca övülüyordu. Mısır’da sosyal hareketler, tarım işçilerinin grevleri, kavgaları ve büyük şehirlerin dış mahallerindeki demolarıyla protesto halindeydi. Fakat hiçbir zaman siyasi değişim talebi bu kadar açık ve devasa olarak dile getirilmemişti.
Tunus devri bu talebi özgür kıldı. Bir Arap halkı, Sudanlılar Numeyri’yi devirdiği 1985’ten beri ilk kez bir diktatörden kurtuluyordu. Birçok Arap, Bin Ali’nin düşüşünü anında uydu kanallarından izledi. Yeni hareketlerinin özelliği (eğer resmen yasaklanmadıysa) televizyon, internet ve cep telefonlarıydı. Bu yollarla, taraf bağımsız, muhalefet organize olabildi ve sıradan insanlar olan biteni takip edebildi.
Bu rejimler Filistin topraklarının işgali ve halkının baskı görmesi, özellikle 2008’de Gazze’deki İsrail saldırıları karşısında felce uğramıştı. Tüm Filistin-yanlısı gösterilerin yasaklanması bu rejimlerin ortak paydasıydı. Bu gösterilerin kendilerine yönelmesinden korkuyorlardı. Siyonist düşmana karşı birliktelik adına İsrail ile dalaşmak Arap rejimlerinin eski düzenlerini sürdürmek için geçerli bir bağlam sağlamıyordu. Mısır ve Ürdün, İsrail ile barış anlaşmaları imzalamıştı. Arap dünyasının geri kalanı, Filistinlilerin yavaş yavaş ezilmesine cevap vermede yetersiz kalıyordu. Üstelik Gazze’de Mısırlılar bu ezilmede aktif rol almışlardı.
Demokratik rejimlerin inşası, her iki tarafın liderlerin rüyalarının aksine, Filistinliler ve İsrailliler arasındaki barışa katkı sağlamayacak. Amerikan köşe yazarı Robert Kaplan 22 Ocak tarihli The New York Times’ta, “Mısır’ın Envar Sedat’ı ve Ürdün Kralı Hüseyin gibi Arap diktatörler İsrail’le barış yaptı, demokratlar değil. … Nispeten açık fikirli Ürdün Kralı Hüseyin’in geniş protestolarla altının oyulmasını gerçekten istiyor muyuz? Orta Doğu’da ne istediğimizle ilgili dikkatli olmalıyız” diye yazdı. Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın ya da FKÖ Başkanı Mahmut Abbas’ın desteği Mübarek’i ya da halefi Cemal’i kurtaracak gibi görünmüyor. Mısır’da bir hafta süren protestoların ardından, Ürdün monarşisi hükümeti dağıttı ve Ali Abdullah Salih Yemen’de seçimleri tekrarlama kararı aldı. Bu bölgeye yayılmış hoşnutsuzluğu doğruluyor.
İran’la paralel
Ortadoğu’nun jeopolitiği risk altında ve birçok batılı yorumcu Mısır ve 1979 İran devrimi ile ilgili paralellikler görüyor. Irak’ta ve İsrail-Filistin görüşmelerinde de fark edilen ABD’nin konumunun zayıflaması Lübnan’da Said Hariri hükümetinin düşmesiyle iyice ortaya çıktı. Kahire ve Tel Aviv arasındaki barış son olayların ardından sürse de, Mısır Batı-yanlısı diplomatik konumunu koruması mümkün görünmüyor. Yeni Orta Doğu çok farklı olabilir.
Obama yönetimin ABD’deki ikilemi acımasız ve çözümsüz: ABD’nin yaptığı gibi Mübarek’i eleştirmek müttefikini zayıflatacak ve göstericileri kuvvetlendirecek; onu desteklemek göstericileri biraz daha Amerikan-karşıtı yapmak dışında bir işe yaramayacak. Beyaz Saray’ın tek kanalı senelik 1,3 milyar dolar ABD yardımı alan Mısır ordusuyla yakın ilişkisi. Caddelere düzene sağlamak için gönderilen ordu, şu ana dek, ona dostça yaklaşan göstericilerle yüzleşmedi. 1952’de Nasır altında gücü ele geçiren Özgür Subaylar gibi.
Ordu temel bir güç. Özellikle ekonomik olarak. Sadece ordu endüstrisini değil bazı sivil endüstrileri de kontrol ediyor. Subaylarına önemli faydalar sağlıyor. Hastaneler, lojman ve kulüpler gibi. Gücü elde edebilir mi? Devrimi bastırabilir mi? Muhammed Elbaradey’den muhalefeti düzenlemesini ister mi? Yoksa kendisi mi geçiş hükümeti mi kurar? Mısır’da tek yapılanmış güç Müslüman Kardeşler. Onlar da var olan oyunda küçük bir rol oynadı. Bu kavgaya haftanın sonuna doğru dâhil oldular.
Hiç kimse asla devrimin momentini anlayamaz. Mısır’da bir ayaklanma çıkarak her şey vardı ve onlarca yıldır etki etmedi. Yine de, genelde olduğu gibi, küçük bir olay, Tunus’ta genç bir adamın intiharı, her şeyi başlatır. Farklı sosyal ve siyasi geçmişlere sahip insanları yollara döker. Uydu kanalları tüm Arap dünyasındaki bu olaylar gerçek zamanlı olarak veriyor. Açıkça imkânsızın mümkün olacağını ortaya koyuyor. Bu rejimler ilelebet değil, devrilebilir.
Bunun nerede ve nasıl yayılacağını bilmiyoruz. Hangi rejimlerin devrileceğiniz de. (Tüm yorumcular İslamcı hareketlerin üste çıkmada başarısız olduğuna dikkat çekiyor.) Fakat “Arap İstisnası” artık daha fazla olmayacak. Yol kolay değil fakat Tunus devrimi yolu açtı. Fransız şarkı sözü yazarı Jean Ferrat’ın sözleriyle, “sınırları aşan ve sersemleten bir özgürlük havası” içeri doluyor.
*Le Monde Diplomatique yazarı.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara