Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Adıyaman Temsilcisi Mehmet Öztürk açıklamasında şu görüşleri dile getirdi: “21.1.2011 tarihinde, Sağlık Bakanlığı Adıyaman Halk Sağlığı Laboratuvarı Müdürlüğü uzmanlarınca alınan ve laboratuvar incelemesi yapılan içme suyunda; Kâhta Devlet Hastanesi’nden alınan içme suyu numunesinde 109 birim, Bayrak Mahallesindeki ikamet eden R.A.’nın evinden alınan numunede 52 birim, Fatih Mahallesi Parkı’ndan alınan numunede 49 birim, Belediye Düğün Salonu Halk Çeşmesi’nden alınan numunede 72 birim ölümcül kadmiyum tespit edilmiştir. Bu ölümcül tehlikeye karşın hiçbir çalışma yapılmamış ve hiçbir önlem alınmamıştır. Şehrimizde yaşayan insanların çoğu; böbrek yetmezliği, sinir sistemi bozuklukları, kalp damar hastalıkları ve kanser gibi çok sayıda hastalığa yakalanmıştır.
Aynı araştırma ile sularımızda kadmiyumun yanı sıra EPA’nın en fazla 10 μg/l limit belirlediği kanserojen bromattan 520 birim tespit edilmiştir.
Yaşadığımız şehir Adıyaman’ın Kâhta ilçesi içme suyunda en üst sınırın tam 22 kat fazlası kadmiyum ve 52 kat bromat tespit edilmiş olmasının şehirde paniğe neden olacağı açıktır. Su hijyeni ve sağlığı konusunda 2005 yılından bu yana Sağlık Bakanlığı’nı uyarmamıza rağmen, Bakanlık kılını bile kıpırdatmamaktadır. Bu ölümcül sorunun derhal çözülmemesi durumunda, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağız!”
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer ise açıklamasında şu bilgilere yer verdi: “Suyun yaşam için önemi tartışmasızdır. Bu nedenle suların kesinlikle bakteriyolojik ve kimyasal kirlilik taşımaması gerekir. Oysa sularımıza çok sayıda çevresel faktör nedeniyle; arsenik, krom, kurşun, cıva ve de kadmiyum, baryum, nitrat, florür, alüminyum, amonyum, bakır, çinko, gümüş, selenyum gibi çok sayıda zararlı, tehlikeli hatta ölümcül elementler ve kimyasallar ile biyolojik kirlilik sağlayan maddeler karışabilmektedir.
Hâlbuki tabiî yapısında olmayan zararlı kimyasallar ve bakterilerin içme sularında asla olmaması gerekir. Özelliklede arsenik, kadmiyum, krom, kurşun, cıva, nitrat gibi maddelerin sularda hiçbir şartta bulunmaması gerekir. Çünkü suya karışmaları durumunda içen insan, hayvan ve bitkiler dâhil tüm canlıların yaşamları sona erdirirler.
Bu zararlılardan kadmiyum, tarımda kullanılan gübre ve pestisitler yoluyla sularımıza karışmaktadır. Bazılarının daha fazla ürün elde etme hırsı; toprağın bozulmasıyla birlikte, hayvanlar ve bitkilerin yanı sıra, insanların da hayatlarını karartmaktadır. Suya karışan kadmiyum, vücuttaki bütün hücreleri tahrip eder. Özellikle de böbrek ve karaciğerde önemli tahribatlar yapar. Su ile alınan kadmiyum, kan yoluyla karaciğere taşınır, sonrasında ishal, karın ağrıları, kusma, kemik kırılması, üreme organı bozuklukları, kısırlık, sinir sistemi hasarı, bağışıklık sistemi bozukluğu, psikolojik bozukluklar, DNA hasarı ve kanser gelişimi gibi çok sayıda soruna neden olur. Böbrekte biriken kadmiyum, filtreleme mekanizmasını tahrip eder ve böbrek yetmezliğine neden olur.
Yine son yıllarda, çevresel atıklar ve tarım kimyasalları nedeniyle su kaynakları kirlenmiş, bu kirlilikten klorlama veya ozonlama yöntemiyle kurtulmaya çalışılmaktadır. Daha ucuz olması nedeniyle, genellikle klorlama yöntemi tercih edilmektedir. Ancak klorun tüm mikroorganizmalar üzerinde etkili olamadığı ve klorlama süreci sonrasında; Trihalometan (THM), Haloasetikasit (HAA) and Nitrosodimetilamine (NDMA) gibi insan sağlığı açısından çok tehlikeli dezenfeksiyon yan ürünlerinin oluştuğu tespit edilmiştir.
Klorlamanın yanı sıra alternatif dezenfektan olarak ozon kullanılmaktadır. Ozon kullanımı sırasında ise suda bromür varsa bu kez bromat gibi kanserojen madde oluşmaktadır. Laboratuvar sonuçları gösteriyor ki; maksimum limitin 52 katı kanserojen bromat tespit edilen Kâhta’da da ozonlama yapılmaktadır. Buda, toplumun bile bile kanser olmasına göz yumulduğunu gösterir.
İçme sularının temininden yerel yönetimler sorumlu olmakla birlikte, bunların sağlık açısından sakınca teşkil edip etmemesi konusunda, denetim yetkisi mevzuat gereği Sağlık Bakanlığı’nın uhdesindedir. Sağlık Bakanlığı’nın sorumlu olması, yerel yönetimleri sorumsuz kılmaz. İçme sularının insan sağlığına zarar vermeyecek nitelikte olmasını sağlamak ise yerel yönetimlerin görevidir. Denetimlerinde sorumluluğunu yerine yetirmeyen Sağlık Bakanlığı, bu tehlikeli oyun karşında olaya el koyup gereğini yapmak zorundadır. Oysa bu sorumsuzluk yüzünden, Kâhta’da insan yaşamını tehdit eden ve yüz binlerce insanın yaşam kalitesi ve sağlığını bozan birkaç zehrin sularda bulunmasına göz yumulmaktadır. Kim bilir, başka hangi yerleşim birimlerinin sularında, hangi tehlikeli maddeler yer almaktadır, bunu kimse bilmiyor.
Endüstri, dolayısıyla ekonominin zarar görmemesi için insanların zarar görmesine göz yumulması, skandal olmanın ötesinde bütünüyle bir insan hakları ihlalidir. Anayasa ve uluslararası hukuka göre de suçtur. Üstelik bu suç, kelimenin tam anlamıyla bir ‘soykırım suçu’ bile sayılabilir. Bu suça, bölgenin yerel yöneticileri, Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı yetkilileri de ortaktır. Tüm yurttaşlarımıza, Sağlık İl Müdürlükleri’nden, yaşadıkları bölgelerin suları ile ilgili analiz sonuçlarını talep etme veya analiz ettirip sonuçlarını derneğimize göndermeleri çağrısını yapıyoruz. Çünkü, son yıllarda çevresel atıklar ve hiç biri gerekmediği halde sorumsuzca ve fütursuzca kullanılan tarım kimyasalları yüzünden su değil adeta zehir içiyoruz.”
DİĞER BELGELER İÇİN TIKLAYINIZ