Mustafa Aşur* / TİMETURK
Devrik cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek , İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) cemaatinin kurulduğu 1928 yılında doğdu. Mübarek yönetimden ayrılışını 11 Şubat’ta yani 60 sene önce Hasan el-Benna’nın suikaste uğradığı günde ilan etti. Mübarek`in ve İhvan-ı Müslimin cemaatinin tarihinde bulunan gizli işarete rağmen iki tarafın ilişkileri son 15 senedir büyük bir gerginlik içerisinde olduğu gibi, ihvanla ilişkilerinde otoritenin şiddeti liderlerinin ve önemli adamlarının askeri mahkemelerce yargılanmasıyla sonuçlandı. Aynı zamanda onun dönemi 30.000 den fazla ihvan mensubunun tutuklanmasına da şahit oldu.
Gelecekte ne olacak?
Mübarek’in gidişinden sonra ortaya çıkan soru şu: İhvan-ı Müslimin’inde katıldığı, kırktan fazla şehidin verildiği 25 ocak devriminin sonucunda muhalifi olan hüsnü mübarek’in yönetimden çekilmesi, takip ettiği kaba siyasetine devam eden emniyet güçlerinin elinde kalan eski yönetimin son nişanelerinin de bir bir düşmesinden sonra İhvan-ı Müsliminin siyasi geleceği ne olacak?
30 seneden fazla Mısır siyasi arenasına hâkim dağılmanın eşiğindeki ulusal demokrat partinin ışığında İhvan-ı Müsliminin siyasi geleceği ne olacak?
Yollarını kapayan büyük engellerin yok edilmesinden sonra Mısır’da iktidar yolu İhvan-ı Müslimine açılacak mı?
25 Ocak’taki kanuni devrim onlara yönetime giden yolun açılmasında yardım edecek mi?
Devrimin başlangıcından 1 gün bile geçmedi ki İhvan-ı Müslimin devrime desteğini duyurdu. Pasiflik hastalığına tutulmuş mısır siyasetini harekete geçirmek için bütün potansiyellerini ve örgütsel güçlerini seferber ettiler. Katılımın büyük bir yoğunlukla başlaması İhvan-ı Müslimin’e açıkça yönetimin sarsılmaya başladığını gösterdi. Dolayısıyla onlarda Mübarek’in çekilmesi ve siyasi rejiminin düşmesinin zarureti doğrultusunda bir pozisyon aldı.
2 haftanın sonunda Mübarek yönetimden çekildiğini açıkladı. Devrimin başlamasıyla birlikte, aralarında siyasi liderlerinde bulunduğu Amerikalı ve Avrupalı siyaset analizcileri önlerine iktidar veya iktidara ortak olma yolunun açıldığı İhvan-ı Müsliminle ilişkilerin ne şekilde olacağı konusunda tartışmaya başladılar. Görüşleri İhvan-ı Müslimin’in siyasal entegrasyonunun bu bölgedeki siyasi istikrarın sağlanabilmesi için zorunlu olabileceği şeklinde ve İhvan-ı Müsliminin, İsrail ve batının bölgedeki çıkarları açısından zararlı olabileceği şeklinde olmak üzere ikiye ayrıldı.
Batının Yeni Vizyonu
İhvan-ı Müslimin’in mısır siyaset sahnesinde güçlü bir şekilde bulunduğunu anımsarsak, son dönemde bundan endişe duymayan bir batı vizyonu fark ettim. Bu devrim zamanında İhvan-ı Müslimin’e siyasi katılım kapılarını kapamak 2 yönden risk taşıyor.
Birincisi: bu, zemin üzerinde uygulanması güç bir seçenektir. Özelliklede toplumu saran devrim ruhuyla birlikte.
İkincisi: ihvan’ın önünün kapanması, cemaatin söylemlerini, bir takım mısır genci ve dahi ihvan mensupları tarafından daha çekici hale getiriyor.
Ödedikleri bedellere rağmen Siyasi görüşmelerden çekilmeleri İslam’ın Mübarekten sonraki siyasi düzenin yapılandırılmasındaki katılımcı rolünden bir nevi uzak tutulması anlamına geliyor. Bu durumda, İhvan için mısır siyaset arenasıyla sınırlı kalmayacak bir pozisyon biçiyor. Ayrıca İhvan’ın içerisindeki ve dışarısındaki fanatik seslerin taraf tutmasını sağlayacaktır.
Belki de bu Amerikalı, bölge ve İslami hareketler uzmanlarından biri olan Graham Fuller’in İhvan’ın siyasi entegrasyonunun sert söylemleri hafifleteceğini gözlemlemediği noktadır. Fuller diktatör rejimlerin en büyük ayıbının insanlara siyasi tecrübe edinme ve gelişme hakkını vermediğine dikkati çekerken, iktidarla sağlanan barışçıl ilişkilerin ve bunun sonucunda oluşan katılımın bir ölçüde ideallerin azaltılmasını sağladığını ve İslamcıları gerçekle irtibatlı hale getirdiğini belirtiyor.
Özellikle bu konuda önemli olan batının İhvan-ı Müslimin hakkında nisbeten farklı bir anlayış benimsemeye başlamasıdır. Bu konuya İhvan konusunda tarafsızlığıyla bilinen batılı akademisyenler ideolojik saplantı ve önyargılardan uzak bir halde katkıda bulundular. İhvanın parlamentodaki sandalyelerin üçte birine oynadığı 2005 seçimlerinden bu yana, siyasi hareketini kontrol eden o vizyon sona erdi. Seçimler ve demokratik mekanizmalar aracılığıyla yönetimin barışçıl şiddet yanlısı ya da askeri darbelerle olmayan bir yöntemle değişmesini benimseyen İhvan-ı Müslimin işlerini bu değişim sürecine kilitlediler. Onların bu vizyonuna iştirak temel değişimin ta kendisidir.
İhvan’ın durumuyla ilintili araştırma merkezinin bu yeni anlayışı onların siyasi süreçten çıkarılmasının büyük bir risk olduğunu görmesinden kaynaklanıyor.. Parlamentoya katılımlarının engellendiği 2010 seçimlerinde Mübarek’in yaşadığı tecrübede bunu doğruladı. Ve birkaç ay geçmedi ki 2011 devrimi patlak verdi. Bunun sonucunda batının önüne kendi çıkarları için tehdit teşkil edebilecek, halkın meşru desteğiyle ve devrim ruhuyla bir güç haline gelebilecek bir İhvan-ı Müslimin profili çıkabilir.
Mısır’da belki bütün Ortadoğu’da demokrasinin kurulması, dışlayıcı mekanizmaların bulunmamasını gerektiriyor. Çünkü bu giderek batıya olan düşmanlığı derinleştiriyor. Buna ek olarak Türk modeli İslamcıların yönetime katılmaları, hatta bölgesel ve uluslar arası dengenin yıkılmasına yol açmadan liderliğe yükselmesi olumlu bir izlenim verdi. Veya başka bir deyişle artık İslamcıların, 1979 İran devriminde yaşananların tekrar cereyan etmesini engelleyen bir siyasi bilinci var.
Toplum Hareketi
Görülüyor ki, batının İhvan-ı Müslimin hakkındaki düşüncesi eskiye oranla sadece siyasi bir hareket olmadığı topluma dayanan kökleri de bulunan bir akım olduğu görüşüne yaklaşmaya başladı. Onların politikayla girift yapıları bu akımın bir yansıması olduğu yalnız tek uğraşısı olmadığı ve Diğer politikanın uygulanması için bir gazete, bir merkez, bir de siyasi hareket izninden ibaret olan mısırın sair kâğıttan partilerinin aksine İhvan’ın siyasette aktif olarak bulunması halkın politikada aktif olarak bulunmasının ürünüdür.
Ayrıca batı, İhvan-ı Müsliminin kendi içerisinde dönen demokrasi sorununa olumlu yaklaşımlarını takip etmekte. Ve bu İhvan-ı müsliminin genel ve sendika seçimlerine katılımında görülen sınırlı bir yaklaşım olsa bile kayda değer bir gelişme sağlarken. Aynı zamanda seçmenlerin sorunlarıyla yakından ilgilenmesi, ihtiyaçlarına profesyonel şekilde pozitif cevap vermesi ve onlara sunduğu hizmetleri iyileştirmesi bütün bunlar halka, İhvan-ı Müsliminin demokrasi oyununun kurallarına inandıklarına dair güven duygusu verirken, onlarda haklarındaki muhalif, düşmanca yazıları ve otoriter devletlerdeki bir takım iktidara yakın kalemlerin çıkardığı “tek seferlik demokrasi” şayiasını da reddediyorlar.
Son zamanlarda İhvan-ı Müsliminin kendi içerisinde yapılan demokratik mekanizmanın da tezahür ettiği seçimler, Muhammed Mehdi Akif’in lider olarak atanmasıyla sonuçlandı. Dolayısıyla yönetimin el değiştirmesi düşüncesi ihvanın gündemindeydi.
Oyunun Kuralları
25 Ocak devriminin önceki uygulanışı mübarek tarafından ihvan’a karşı mevcuttu. Çünkü ihvan her demokratik ve siyasi oyunu başarıyla sonuçlandırdığında, esaslarının gerektirdiği çerçevede çalışmaya başladığında baskıcı rejim onları mısır siyaset sahnesinden zorla uzaklaştırdı. Bu durum 2010 önceki dönem seçimlerinde görüldü. Önceki mecliste ihvan’ın yaklaşık 17 civarında üyesi ve 2005 seçimlerindeyse 88 üyesi kazanırken 2010 seçimlerinde mecliste hiçbir sandalyeye sahip olamadı. Ve bu şu anlama geliyor; Demokratik bir mekanizmada işleyen oyunun dışına çıkmak ihvanın mısırdaki rejimin aleyhine parlamasından başka bir sonuç vermez. Neticede demokratik mekanizmaların ihvan’ı uzaklaştırma çabalarının başarısız kalmasından ötürü iktidar siyasi süreçten çıkarılmaları için aleyhlerinde baskı kurmaya başvurdu.
Mübarek’in çekilmesinden sonra, ihvan-ı Müslimin siyasi bürosu aracılığıyla, cumhurbaşkanlığına adaylıklarını koymayacaklarını, hükümete katılmayacaklarını ve çalışmalarının sadece parlamentoda özgür ve adaletli bir seçimin gerçekleşmesine katkıda bulunmakla sınırlı kalacağını belirtti. Ordu, Mısırdaki diğer güçler ve batı bu olumlu mesajları önceden anlamayı başardığı gibi Beyaz saray da açıklamalarında “demokratik temsilin herkesi kapsaması gerektiğini vurguladı”. Ayrıca Beyaz Saray adına konuşan Robert Gibss ABD yönetiminin, ihvan’la bir ilişkisinin bulunmadığını belirtti ve siyasi ilişkilerin olabilmesi için “kanuna itaat, şiddetin kullanılmaması, siyasi sürecin parçası olabilmek için hazır olmak” gibi standartlarının bulunduğunu belirtti. Mübarek’in gidişinden sonra Mısır’ı ziyaret eden Avrupa Birliği başkan yardımcısı Edward Mcmillan’da “Mısırdaki İhvan-ı Müslimin cemaati hakkında endişe taşımadığını,Mısır’ın ılımlı bir ülke olduğunu söyledi. Alman dışişleri bakanı, batılı devletlere seslenerek, Mısırda süren siyasi diyaloğa İhvan’ın da dâhil edilmesinin zaruri olduğunu belirtti. İhvan’ın Mısırda küçümsenemeyecek derecede güçlü ve geniş bir sosyal ağa sahip olduğuna dikkat çeken bakan gelecek seçimlerde %20 ile %30 civarında parlamento sandalyesine sahip olacağı düşünülen bu gurubun göz ardı edilemez olduğunu vurguladı.
Aslında İhvan Mısır’ın yönetimine değil, bu yönetimde bulunacak diğer siyasi güçlerle ortak olmayı hedeflediklerini, bunu da halkın adına iktidarın yürütme ve uygulamalarını takip etmek için olduğunu belirtmesi, Mübarek öncesi ve sonrası dönemdeki beyanlarını ve konumlarını destekliyor. Böylece yönetimin demokrasi yolundan sapmamasını ve halkın çıkarlarına rağmen yapılan ekonomik yolsuzlukların önüne geçmeyi sağlayacaklar.
Belki de batı mısırdaki adil seçimlerin, İhvan’ın parlamento sandalyelerinden %30’dan fazlasına sahip olmasına izin vermeyeceğini anladığında İhvan’ın mesajının içeriğini bilinçli şekilde okuyabildi. İşte batıyı rahatlatan noktada bu! Aynı zamanda mısır siyasi güçleri de ihvan’ın siyasi yaklaşımını seçimlere katılıp kazanmayı hedeflemek, mücadele politikası gütmek yerine katılımcı, paylaşımcı bir yaklaşımla değiştirdiğini bu hal-i hazırdaki zeminde gözlemledi.
*Mısırlı gazeteci-yazar.
Bu makale Rumeysa Göçgen tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.