Tunus ve Mısır'da halk ditatörleri devirdi, Libya'da ise Kaddafi'nin devrilmesi an meselesi. İçten içe kaynayan ve krallıkla yönetilen Suudi Arabistan'da halk Suud hanedanını yıkarsa ne olur. Zira Mekke ve Medine gibi kutsal şehirler Suudi Arabistan sınırları içerisinde ve bu şehirler tüm müslümanları ilgilendiriyor.
“ 'Düşüşü beklemek' düşmekten daha acı vericidir.. İkisi arasındaki fark ölmekle sürünmek arasındaki fark gibidir. Onlar için ölüm bir kurtuluştur.. Bu anlamda Suudi Arabistan’da durum ne olacak" diye soran yazar Abdurrahman Dilipak yeni bir tartışma başlattı.
"Petrol ve kutsal mekanlar, Suudilerin elinde bir şans değil artık. Saatli bomba gibi sanki." diyen Dilipak, Mekke ve Medine’nin statüsü tartışılmaya başlayanacağını, hiçbir Müslümanın, Suudi yönetiminden yana tavır takınmayacağını söylüyor.
"Bugünki statünün devam etmesi halinde Mekke ve Medine Suudi yönetimine karşı öfke çeken bir paratöner görevi görecektir.. Keşke Suudi yönetimi de bu durumun farkına varsa ve yarın kaçınılmaz bir şekilde gündeme gelecek bu konuyu kendi iradesi ile çözmeye başlasa." temennisinde bulunan Dilipak, Suudi yönetimi akıl yolu ile bu sorunu çözmemekte direnirse hayatın çözümü zor ve can yakıcı olabilir." diyerek acı bir sonuca işaret ediyor.
Müslüman münevverlerin bu konuyu düşünmeye başlaması gerektiğini belirten Dilipak, bu tartışmanın politik gelişmelerden bağımsız olarak ele alınmasını, dini ve mezhebi tartışmaların bu konuya karıştırılmamasını tavsiye ediyor.
Çözüm adresinin İKÖ'nün olmayacağını vurgulayan Dilipak, çözüm olarak 'Beynel Müslimin bir birlik' öneriyor. Kutsal Mekanların bu birlik tarafından yönetilmesi gerek diyen Dilipak, "Bunun için de, mevcut Dini Kurumların nüfusları oranında temsili sözkonusu olabilir.. Mesela, 100 kişilik bir meclis, 40 kişilik bir danışma meclisi, 7 kişilik yönetim kurulu, 3 kişilik (Bir başkan ve iki başkan yardımcısından oluşan, biri cemaat, öteki vakıflar ve camiler, müesseselerden sorumlu) bir divanla işler çözülebilir.. Tabii burada bir de alimler konseyi oluşturmak ve bu konuda burada dünyanın en büyük medreselerinden birini inşa etmek gerek.. Burada Müslüman ülkeler ve Müslüman azınlıklar konseyi gibi konseylerin de oluşması gerek.." şeklinde öneri sunuyor.
“ 'Düşüşü beklemek' düşmekten daha acı vericidir.. İkisi arasındaki fark ölmekle sürünmek arasındaki fark gibidir. Onlar için ölüm bir kurtuluştur.. Bu anlamda Suudi Arabistan’da durum ne olacak" diye soran yazar Abdurrahman Dilipak yeni bir tartışma başlattı.
"Petrol ve kutsal mekanlar, Suudilerin elinde bir şans değil artık. Saatli bomba gibi sanki." diyen Dilipak, Mekke ve Medine’nin statüsü tartışılmaya başlayanacağını, hiçbir Müslümanın, Suudi yönetiminden yana tavır takınmayacağını söylüyor.
"Bugünki statünün devam etmesi halinde Mekke ve Medine Suudi yönetimine karşı öfke çeken bir paratöner görevi görecektir.. Keşke Suudi yönetimi de bu durumun farkına varsa ve yarın kaçınılmaz bir şekilde gündeme gelecek bu konuyu kendi iradesi ile çözmeye başlasa." temennisinde bulunan Dilipak, Suudi yönetimi akıl yolu ile bu sorunu çözmemekte direnirse hayatın çözümü zor ve can yakıcı olabilir." diyerek acı bir sonuca işaret ediyor.
Müslüman münevverlerin bu konuyu düşünmeye başlaması gerektiğini belirten Dilipak, bu tartışmanın politik gelişmelerden bağımsız olarak ele alınmasını, dini ve mezhebi tartışmaların bu konuya karıştırılmamasını tavsiye ediyor.
Çözüm adresinin İKÖ'nün olmayacağını vurgulayan Dilipak, çözüm olarak 'Beynel Müslimin bir birlik' öneriyor. Kutsal Mekanların bu birlik tarafından yönetilmesi gerek diyen Dilipak, "Bunun için de, mevcut Dini Kurumların nüfusları oranında temsili sözkonusu olabilir.. Mesela, 100 kişilik bir meclis, 40 kişilik bir danışma meclisi, 7 kişilik yönetim kurulu, 3 kişilik (Bir başkan ve iki başkan yardımcısından oluşan, biri cemaat, öteki vakıflar ve camiler, müesseselerden sorumlu) bir divanla işler çözülebilir.. Tabii burada bir de alimler konseyi oluşturmak ve bu konuda burada dünyanın en büyük medreselerinden birini inşa etmek gerek.. Burada Müslüman ülkeler ve Müslüman azınlıklar konseyi gibi konseylerin de oluşması gerek.." şeklinde öneri sunuyor.
Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere dışında Cidde’yi de çevreleyen daha geniş bir coğrafyanın bağımsızlaştırılması gerekitğini savunan Dilipak, "40 kişilik mecliste, mezhep ve tarikatlar, eğitim kurumları, farz-ı kifaye sorumlulukları için örgütlenen kuruluşlar, Mekke, Medine ve Kudüs’ün korunması ve idaresi ile ilgili müesseseler, STK’lar, insani yardım faaliyetleri, tebliğ faaliyetleri gibi konularla ilgili oluşturulacak kurulların temsilcileri bulunur. Hizmetli kadrosu ise yarışma ile profesyonel istihdam ya da gönüllülerden seçilebilir" diyerek konuyla ilgili çözüm sunuyor.
Mekke ve Medine'nin statüsü konusunda tartışma başlatan yazısında Dilipak, şu konulara görüşlere yer veriyor: "Aslında bir bakıma hilafetin ihyası ve ümmet birliğinin tesisi açısından ilginç bir tartışmayı da beraberinde getirecektir bu süreç. Bu da en çok Suudi Arabistan, Filistin yönetimi ve Türkiye’yi ilgilendirecek bir konu. Ve tabii İsrail açısından da bu gelişme hayati öneme sahip bir husus. Sanırım Kudüs konusunda BM ve İKO’nun, Arap ve Afrika Birliği’nin de devrede olması gerekir..
Hilafet ne değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen bir yasa ile fonksiyonlarının, mana ve mefhum olarak devredildiği TBMM ve cumhuriyet idaresi tarafından tenfiz edilebilir ve ne de Suudi hanedanlığı ile pazarlık sonucu Mekke ve Medine’nin yönetimini devralan şeyh ailesi tarafından."
Yazar Abdurrahman Dilipak'ın başlattığı tartışmanın, önümüzdeki günlerde nasıl bir yankı uyandıracağı kamuoyu tarafından merak ediliyor.