İnci Meydanı'nda öfke günlerinin getirdikleri
Bahreyn'de bütün rejimi devirmek tek çözüm haline gelmeden önce, kralın halkın taleplerine karşılık vermesi akıllıca bir yaklaşım olacaktır.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-02-21 00:25:42
“Bahreyn Ortadoğu’daki en ileri sağlık sistemlerinden birine, bölgedeki en iyi enformasyon ve komünikasyon sektörüne ve
Arap dünyasındaki en hızlı büyüyen ekonomiye sahip. Fakat bütün bu başarılara rağmen ülke, küçük bir şeyi atlamış gibi görünüyor: İşkence izlerini teşhis edebilecek bir doktor.” Bu satırlar, Benjamin Joffe’nin 12 Kasım 2010’da change.org’da yayımlanan yazısından alıntıdır.
14 Şubat’ta Bahreyn, bu küçük ada krallığındaki vahim sosyal, siyasi ve ekonomik eşitsizliklere karşı görülmemiş bir ‘öfke gününe’ sahne oldu. Fakat ülkenin modern tarihini bilenler, o öfkenin tek bir güne mahsus olmadığını da bilir; Bahreynliler, El Halife ailesinin iktidarına damgasını vuran dışlayıcı, marjinalleştirici ve mezhepçi politikalarına karşı çok uzun yıllardır öfke besliyor.
Mezhep uyuşmazlıkları
Bahreyn’deki patlamaya hazır durumu tam olarak anlamak için, hem demografiye hem de siyasi yapıya bakmak gerek. 1.2 milyonluk nüfusun sadece 530 bin kadarı Bahreyn vatandaşıyken, en az yüzde 70’i de Şii. Kral Hamad Bin İsa El Halife ve Bahreyn’i iki asırdır yöneten El Halife hanedanlığıysa Sünni.
Eğer ülkede dişe dokunur ve temsil edici demokratik kurumlar olsaydı, mezhep uyuşmazlıkları bir dipnottan ibaret olabilirdi. Fakat ne yazık ki durum böyle değil. Şii vatandaşların sivil, siyasi ve insan hakları, monarşi tarafından on yıllardır ayaklar altına alınıyor. Yani Bahreyn’in Basra Körfezi ülkeleri arasında demokrasi ve reformun deniz feneri olduğu iddiası (sıkı müttefiki ABD’nin tekrarladığı bir nakarattır bu), tümüyle uydurma.
Berbat vatandaşlık yasaları (Bahreynli olmayan Sünnilere kolayca vatandaşlık ve oy hakkı tanınıyor; amaç, ülkenin nüfus yapısını sinsice değiştirmek), mevcut monarşinin nüfusun çoğunluğunda nasıl öfke ve huzursuzluk ortamı yarattığının örneklerinden sadece biri.
Yoksul ve dışlanmış Şiiler, hükümette hiçbir önemli mevkide değil. İşgücünün yüzde 80’ini oluşturmalarına rağmen, kamu sektöründe yoklar. Güvenlik birimlerinde esamileri neredeyse hiç okunmuyor: Ulusal Güvenlik Aygıtı’nda (NSA) çalışan 1000 kişinin üçte ikisinden fazlası Bahreynli olmayanlar (Ürdünlüler, Mısırlılar, Pakistanlılar vs.) ve ezici çoğunluğu da Sünni. Bahreynli Şiiler, NSA’nın yüzde 5’inden azını teşkil ediyor ve sadece alt düzey mevkilerde bulunuyor veya paralı muhbirler olarak çalışıyor.
Paramiliter Özel Güvenlik Güçleri’yse (SSF), NSA’nın altında faaliyet gösteriyor ve 20 bin kişiden oluşuyor (bunların da yüzde 90 kadarı Bahreynli değil). SSF bünyesinde tek bir Şii bile mevcut değil.
Ve elbette başkent Manama’nın lüks semtlerinde konuşlanmış olan ve kralın tebasını ezmek için ithal ettiği bu güvenlik güçleri, içinde bulundukları vahim koşulları sokaklarda protesto eden Bahreynli Şiilerin üzerine salınıyor.
İşkence gerçeği
Geçen yaz hükümet, rejimin daimi işkencelerinin sona ermesini talep eden onlarca insan hakları çalışanını, dini lideri ve muhalifi tutuklamıştı. Aralarından yirmi beş kişi, ‘yabancı örgütlerle bağlantıda olmak ve onlara kraliyetle ilgili yanlış bilgi vermekle’ suçlandı. Yarısı da darbe girişiminde bulunmakla itham edildi. Toplamda 450 kişi tutuklandı ve aralarında tanınmış demokrasi yanlısı blog yazarı Ali Abdülimam da vardı.
İşkence gördükleri iddiası üzerine tutukluları muayene eden devlete bağlı adli tıp kurumuysa, üzerlerinde bulunan yara, bere, yanık ve kesiklerin işkence sonucu olmadığı kararına vardı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Şubat 2010 ve 2011’de yayımladığı raporlar, Bahreyn’de işkencenin sistematik olduğunu ve çocukların bile gizli poliste fiziki ve cinsel kötü muameleye maruz kaldığını gösteriyor.
Bu arada Bahreyn’deki ‘öfke günü’ için, 14 Şubat tarihinin seçilmesi tesadüf değildi. Bu, Kral Hamad’ın kraliyeti anayasal monarşiye dönüştürme sözü minvalinde, Ulusal Eylem Şartı’nın referanduma sunulmasının onuncu, söz konusu şartı hayata geçireceği söylenen 2002 anayasasınınsa dokuzuncu yıldönümüydü.
Bütün bu referandum ve anayasa meseleleri şovdan ibaret. Parlamento seçiliyor, fakat gerçek iktidar, üst kanat olan Şûra Konseyi’nin ellerinde. Şûra Konseyi, Temsilciler Konseyi’nin kabul ettiği yasaları iptal edebiliyor. Haliyle şûra üyeleri de doğrudan kral tarafından atanıyor.
Kral halka para dağıtmıştı
Geçen pazartesi, her anlamda barışçı davranan protestocular, karşılarında gerçek mermi kullanan çevik kuvvet polisini buldu. Çok sayıda insan yaralandı. İsyanın ilk şehidi olan 27 yaşındaki Ali Abdül Hadi Muşeyma, sırtından vurularak öldürüldü. Salı günü düzenlenen cenazesinde güvenlik güçleri, bu kez Muşeyma’nın hayatını kaybetmeden önce götürüldüğü hastanenin önünde toplananlardan biri olan 31 yaşındaki Fadıl Salman El Matruk’u vurarak öldürdü.
İsyan potansiyelini hisseden kral, daha protestolar başlamadan evvel, her Bahreynli aileye nakit 2.650 dolar dağıtmıştı. Muşeyma ve El Matruk’un ölümlerinden sonra, üzüntüsünü ifade etmek için televizyona çıktı ve ölümleri soruşturma sözü verdi. Tıpkı Mısır’da olduğu gibi, rejimin attığı adımlar sahada olanların çok gerisinde kaldı.
İlerleyen günlerde Manama’daki İnci Meydanı’nda toplanan binlerce insan, “Şii yok, Sünni yok, sadece Bahreynli var” sloganları atarken, çadırlar kurdu ve uzun sürecek barışçı bir eylem için hazırlıklar yaptı.
Monarşinin dönüm noktası
Perşembe sabahı, protestocular uyurken olaylar çirkin ve şiddetli bir hal aldı. Polis, çadırlara baskın düzenledi, dört kişiyi öldürdü, 100’ünü de yaraladı. 60 kişinin de kaybolduğu söyleniyor.
Bahreynlilerin talepleriyse açık: 1971’den bu yana ülkeyi yöneten Başbakan Şeyh Halife Bin Salman El Halife’nin istifası ve yerine seçilmiş bir başbakanın geçmesi, bütün siyasi tutukluların bırakılması, yeni bir anayasa, Şiilere karşı sistematik ayrımcılığın ve her tür mezhepçiliğin sona ermesi, vatandaşlık yasalarının lağvedilmesi, iş ve barınma fırsatlarında adalet, basın ve inanç özgürlüğü, işkencenin sona ermesi.
El Halife monarşisi ve ithal paralı askerleri bir dönüm noktasında. Protestocuların talepleri mantıklı ve meşru. Bütün rejimi devirmek kabul edilebilir tek alternatif haline gelmeden önce, kralın bu taleplere karşılık vermesi akılcı olur. Perşembe günü gerçekleşen silahsız sivillere karşı kanlı müdahalenin ardından, artık başka bir seçenek de kalmamış olabilir.
*Bağımsız Ortadoğu uzmanı, Counter Punch 18 Şubat 2011
SON VİDEO HABER
Haber Ara