Herkes birdenbire şarkı söylemeye başladı. Ve gülmeye, ve ağlamaya, ve bağırmaya ve dua etmeye, gözlerimin önünde yola diz çöküp kirli asfaltı öpmeye, ilahi bir müdahaleden ziyade kendilerinin cesaretiyle Mısır' ın diktatörünün def edilişi için dans etmeye başladı.
Tüm erkek ve kadınlar henüz evlenmişlercesine, onyılların diktatörlüğünü, acıyı, baskıyı, aşşağılanmayı ve kanı boğmuşcasına mutluydular.25 Ocak Mısır devriminin ve isyanın başladığı gün olarak, isyankar halkın hikayesinin başladığı gün olarak sonsuza kadar bilinecek. Demokrasi yanlısı göstericilerin mücadele ettikleri, hatta bazen yaşamlarını kaybettikleri direnişin sonucu olarak yaşlı adam sonunda gitti. Şimdilik iktidarı başkan yardımcısı yerine, bir maraşel, bir çok tuğgeneral ve garantörden oluşan Yüksek Askeri Konsey ele aldı.
Askerler bile mutluydu. Tam Mübarek'in görevi bıraktığı haberi Nil boyunda ordu tarfından korunan devlet televizyonun dışındaki göstericiler taradından ateş gibi gibi yutulurken, genç subayın yüzü neşeye boğuldu. Gün boyunca göstericiler askerlere kardeş oldukları söylüyorlardı. Hoş, göreceğiz.
Tarihi bir günden bahsetmek bir şekilde, geçen gecenin zaferinin Mısırlılar için ne anlama geldiğini gölgeliyor. Baştan sona; tam bir iradeyle, Mubarek'in menfur polisine karşı cesaretle, gerçeğe dönüşle -evet- bazen bir diktatörü indirmek için kelimelerden ve sosyal paylaşım ağlarından fazlası gerekiyor, şok tabancalı, gözyaşı gazlı ve gerçek mermili polislere karşı tam anlamıyla yumruk ve taşlarla savaşarak: ve son- tanrıya yalvarmalılar ki bu kalıcı olsun- 30 yılı Mubarek'le geçen bu 60 yıllık otokrasi ve baskıyı devirerek imkansızı başardılar.
Kötülenmiş, lanetlenmiş, batı tarafından suistimal edilmiş, Mübarek' i muhafaza etmek isteyen İsrailliler tarafından gerici muamelesi görmüş Araplar, korkularını bir yana bırakarak, batının “ılımlı” diyerek sevdiği, yıllık 1.5 milyar dolar fiyat biçilen liderlerini başlarından attılar.
Bu adam- 24 saat önce- bir ahmaklıkla “çocuklarını” “terorizmden” korumak istediğini ve makamında kalmak istediğini söyleyerek, dünkü(11 Şubat) zaferi çok daha değerli kıldı. Perşembe akşamı Mısır'da , demokrasi talebinde bulunan kadın ve erkekler ayakkabılarını havaya kaldırarak , halkını süt çocuğu, politika ve ahlaki saygınlıktan yoksun olarak gören liderlerine saygıları olmadığını göstermişlerdi. Dün ise, aynı adam Mısır için Bali veya Marbella sayılabilecek, Kızıl Deniz kenarında batı tarzı bir tatil yerine, Şarm El-şeyh' e kaçtı.
Böylece Mısır devriminin ordunun elleri arasında uzandığını ,Mübarek rejiminin yıkıntıları için iktidar mücadelesine girişmiş Mısır'ın maraşelleri, generalleri ve albayların dün geceki bir takım çelişkili açıklamarı gösteriyor. Kahire' nin önde gelen asker ailelerinin dediğine bakılırsa, Israil ülkeyi yönetmek için gözdesi olan eski istihbarat şefi ve başkan yardımcısı Ömer Süleyman'ın başkanlığa, Maraşel Tantavi'yi savunma bakanlığına, General Sami Anan' ı da genelkurmay başkanlığına yükseltilmesi için Washington'u ikna etmeye çalışıyordu. Mübarek ve ailesi Şarm el-Şeyh' e nakil edilirken, Mübarek' in varlığının provokatif olmaktan ziyade geçersizleştiği de doğrulanmış oluyordu.
Her ne kadar daha çok bir örümcek ağına benzese de, analizciler rejim içindeki bir generaller ağından söz ediyorlar. Şimdilerde aklı başında gözükmeyecek kadar bunamış 83 yaşındaki liderlerine hizmet ederek kişisel servet ve kıskançlıkla korudukları ayrıcalıklarını kazanmış rekabet halindeki üst düzey subaylar arasındaki bir ağ bu. Ordu içindeki tehlikeli iç çatışma, devlet başkanın ve bütün Mısır'ın milyonlarca demokrasi yanlısı protestocularının eylemlerinin esenliğinden daha önemli hale geldi.
Her ne kadar reis -devlet başkanı- ıskarta edilmiş olsada ordunun yüksek kademeleri hala eski düzenin adamları. Gerçekten de ordunun en yüksek rütbeli subayları çok önceden rejimin girdabı içine çekilmişlerdi. Mubarek' in son hükümetinde başkan yardımcısı, başbakan, başbakan yardımcısı, savunma bakanı, içişleri bakanı hepsi generaldi. Mübarek' in kendisi de eski hava kuvvetleri komutanıydı. Nasır' ı iktidara ordu getirmişti. General Enver Sedat'ı ordu desteklemişdi. General Mübarek'i ordu desteklemişti. Ordu 1952 de Mısır'ı diktatörlük ile tanıştırdı ve şimdi de protestocular bordunun demokrasinin aktörü haline geleceğine inanır haldeler. Biraz umut.
Demek ki -üzgünüm- Mısır ordudur ordu da Mısır. Veya takriben, ne yazık ki, Mısır böyle düşünmeyi seviyor. Bu nedenle, ordu sürekli olarak tebliğ ettiği gibi, Mübarek'in göstericiler tarafından talep edilen son yolculuğunu kontrol etmeyi veya “korumayı” diliyor. Fakat Mısır'ın yüzbinlerce demokratik devrimcisi – Mübarek' in başkanlığı bırakmayı reddedmesiyle olaylara karışmış- dün Tahrir meydanınını da aşarak, sadece parlamentoyu değil Nil boyundaki devlet televizyonundan Mübarek' in lüks konutunun olduğu zenginlerin yaşam alanı olarak da bilinen Heliopolis' e kadar Kahire de kontrolü ele aldı. İskenderiye' deki binlerce gösterici Mübarek' in sarayının tam kapılarına kadar ulaştılar ve burada başkanlık korumaları mütevazi bir şekilde “dost” göstericelere su ve gıda verdi.Ayrıca,göstericiler Kahire'nin ticaret merkezi olarak da bilinen Talat Haab Meydanı'nıda, kuşluk vakti şehrin üç büyük üniversitesinden Tahrir meydanına yürüen yüzlerce akademisyen gibi kontrol altına aldılar.
Mübarek' in pederşahi ve son derece küçük düşürücü konuşmasından sonra ifade edilen büyük kzıgınlıktan sonra – bu konuşmada kendi hakkında, 1973' deki savaşta çok uzun hizmetini ve muğlak biçimde Ömer Süleyman' ı başkan yardımcısı olarak atama görevinden bahsetti- dünün gösterileri mizahla karışık, son derece kibarca başladı. Mübarek'in yardakçıları perşembe günü gelen, neredeyse intiharla eş anlamlı, kararının milyonlarca demokrasi savunucusunu şiddete sürükleyeceğini sandılarsa da yanıldılar: Kahire'nin dahilinde Mısır Devrimini gerçekleştiren genç erkek ve kadınlar, Obama’nın inandırıcı olmayan çağrısındaki gibi, itidal içinde varandılar. Bir çok ülkede, muhtemelen böylesine kibir dolu bir konuşmanın ardından devlet binaları ateşe verilirdi; Tahrir de ise şiirler okundu. Ve sonra sefil düşmanın ülkeyi terk ettiğini duydular.
Fakat Arap dizeleri devrimi kazanmadı, her Mısırlı biliyordu ki artık inisiyatif artık uzaklarda kalan diktatör figüründe de değil göstericilerdeydi. Mısır'ın gelecekteki siyasi durumu yüz subayın elinde. Bunların Mübarek' e sadakatleri – devrimi sokaklarda yalnız bırakalım diyen perşembe günkü endişe verici konuşmayla test edildi- şimdilik tamamiyle sona ermiş vaziyette. Dünkü askeri bildiride “ halkın talepleri doğrultusunda normal yaşama devam edebilmek için özgür ve adil seçimlere” çağrı vardı. Bunu askeri olmayan bir dile çevirisi, generaller topluluğu bakanlıkları bölüşürken devrimcilerde artık toparlanmalılar olmalı. Bazı ülkelerde buna “ darbe” derler.
Kahire' deki Mısırlılar 1798' de Napolyon'un ordusuna karşı ayaklanmışlar, 1881 ve 1882 de monarşiyle savaşmışlar, 1919 ve 1959 da İngilizlere karşı baş kaldırmışlar, polisin bile hükümeti yalnız bıraktığı 1977 de Sedat' a karşı, 1986 da Mübarek'e karşı gıda isyanına girişmişlerdi. Perşembe günü en az dört asker Tahrir Meydanı'nındaki göstericilere katıldı. Bir hafta önce bir albay bana Tahrir Meydanı'nda “ yoldaşlarından birinin intihara teşebbüs ettiğini” söyledi. Şimdilerde Mübarek rejiminin enkazı üzerinde akbaba gibi dövüşen generaller kendi askerlerinin devrimden etkilenmemiş olmalarına dikkat etseler iyi olur.
Ömer Süleyman' a gelince, Perşembe akşamki kendi Mübarek-sonrası konuşması en az Başkanınki kadar çocukçaydı. Göstericilere; evlerine dönmelerini – bir göstericinin deyimiyle, koyun gibi-, aptalca bir suçlama olan sokaktaki şiddetin “ televizyon istasyonları ve radyoların” sebep olduğunu , en az Mubarek kadar ahmakça -sayısız defa- devrimin arkadasında “yabancı ellerin” olduğunu söyledi.
Belki de, Mısır' daki muazzam devrimin akıbetinin ordunun gölgesinde başlaması çok karamsar bir görüntü teşkil ediyor. Siegfried Sassoon' un Birinci Dünya Savaşı sonunda 1918 ateşkesi günü neşesi -herkes aynı zamanda şarkılarla haykırmaya başlar- gerçek ve arzulanan bir şeydi. Oysa ki barış çok daha büyüklükte acılara yol açtı. Üç haftadan daha fazla zamandır vatanlarının sokaklarında gelecekleri için mücadele vermiş Mısırlılar eğer gerçek bir demokrasiye ulaşmak istiyorlarsa devrimlerini iç ve dış düşmanlara karşı müdafaa etmek zorundalar. Ordu halkı korumaya karar verdi. Peki ordunun gücünü kim dizginleyecek?