Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Türkiye kartlarını iyi oynuyor'

'İsrail için üzücü bir haber'Böyle diyordu Danimarka'da hafta sonunda yapılan iki günlük konferansın uluslararası katılımcılarından Prof. Ilan Pappé. ''Squaring the Circle'' adlı konferans İsrail-Filistin sorununu mercek altına alsa da, konu bölgedeki son duruma ve genişleyen ayaklanmalarla çalkalanmaya başlayan Ortadoğu'da Türkiye'nin konumunu da öne çıkardı, - hem bölgesinde hem Batı'ya karşı.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-02-09 09:06:39

'Türkiye kartlarını iyi oynuyor'

Nur Beier

Danimarka denilince akla Türkiye karşıtı bir rejim ve toplum gelir. Özellikle Kopenhag kriterleri bağlamında ve uzantısında Türkiye'ye karşı hem bu ülkeden hem AB'den gelen eleştiriler Türk kamuoyunu ve Türk politikacıları hep rahatsız etti - rencide etmediyse de! Durum artık değişti. Bunu AK Parti'nin pragmatik ve ölçülü diplomasisine borçluyuz. Yani Türkiye Doğu'ya kaymıyor, Batı'yı kazanıyor!

Danimarka'nın güneyinde ve ülkenin en büyük üniversitesindeyiz. İki günlük uluslararası bir konferansın katılımcılarından İsrailli profesör İlan Pappe'de söz hakkı.

İsrailliler 1948 savaşına ''bağımsızlık savaşı'' derler. Fakat Filistinliller için tam anlamıyla bir ''faciaydı'' bu kanlı süreç. 20. yüzyıl en büyük zorunlu göçlerden birini yaşadı. Bir milyon Filistinli göçe zorlandı. Siviller katledildi, yüzlerce Filistin köyü yakıldı yıkıldı. Ve dünya kamuoyu bunu ''etnik temizlik'' olarak ne algıladı ne vurguladı.

Pappe bu ışık altında İsrail-Filistin sorununa bakarken, İsrail devletinin oluşumundaki gölgeli sayfalara da ışık tutuyor. 1948'lerin 'D planı'nın insanlık dışı yankıları devam ediyor. Plan İsrail'e mümkün olan en büyük toprak parçasını vaat ederken, bu topraklarda en az Filistinliyi de öngörüyordu. Profesör Pappe, halen Exeter Üniversitesi Tarih Fakültesi'nde görevli.

Bu tarihî yanlışın yankıları günümüze kadar geldi ve konferansa katılan akademisyenler önce Tunus'ta ve sonra Mısır'daki olayları bu ışık altında değerlendirirlerken, Türkiye'nin konumu da ilginç bir mercek altında gündeme geldi.

Peki Türkiye'nin bu değişen Ortadoğu haritasındaki dengeler karşısındaki konumu ve imkânları ne? Burada Türkiye'nin İsrail'le olan ananevi askerî işbirliğini vurgulamaktan geri kalmıyor Prof. Pappe ve konferansın diğer katılımcıları. Aralarında Ürdün Üniversitesi'nden Dublin Üniversitesi'ne, Güney Danimarka Üniversitesi'nden Paris'teki Arap Reform İnisiyatifi'ne ve Konrad Adenauer Stiftung'a kadar çeşitli kurumlardan temsilciler var.

Türkiye'nin bölgedeki konumu/etki gücü Arap katılımcılara göre ''marjinal'' olmakla beraber, Türkiye'nin AK Parti yönetimi altındaki diplomasi çıkarmasında gösterdiği beceri ve centilmenlik dikkate değer bir faktör olarak vurgulandı. Türkiye'nin İsrail-Filistin sorunundaki aktif adımları her ne kadar bölgede bu sorundan yola çıkarak kalıcı bir çözüm ve barışsal status quo için yetersiz ve gereksiz gösterilebilse de, katılımcılar Türkiye'nin ekonomik ve politik çıkarları çerçevesinde hareket etmesine rağmen, dengeli ve üçüncü şahısları rencide etmeyen bir yol izlediğinde birleşiyorlar.

"Türkiye kartlarını iyi oynuyor." diyor Ürdün Üniversitesi'nden Profesör Mohammad Masalha. Fakat bu kartlar Türkiye'yi bölgede etkin güç yapmaktan çok uzak. Zira özellikle Tunus ve Mısır'daki olayların ardından bölgede oluşabilecek güç dengesinde Türkiye düşünülmüyor. Türkiye AB üyeliği peşinde olması nedeniyle değil, etnik Arap bir ülke olmaması nedeniyle de, İran ve İsrail'le birlikte ''Ortadoğu'nun bir parçası değil, komşusu sadece'', Arap asıllı ülkelerdeki kamuoyuna ve politik ve akademik güç odaklarına göre.

Bu da gerek AB'nin Türkiye-fobik güç odaklarınca gerekse Türkiye'nin kendilerini 'laik' 'seküler' 'modernist' 'Batılı' olarak tasvir eden güç odaklarınca temcit pilavı gibi ortaya sürülen, Türkiye AK Parti ile Doğu'ya (yani İslamizme, yani şeriata) kayıyor argümanını tamamen çürütüyor.

Pappe'nin şu müşahedesi sevindiriciydi:

Gazze'ye yardım projesi kapsamında Marmara gemisi olayı ile Türkiye, politikasının samimiyetini gösterdi. Şöyle ki, bölgede son 20 yıldır ilk defa bir ülkenin politikacıları ve sivil kamuoyu tam bir fikir birliği içinde hareket ettiler. Bu, Filistin kamuoyunun değerlendirmesi olmaktan da öte bir önem taşıyor. AB ve ABD bunun tam aksi istikamette davrandılar ve davranıyorlar. Hiçbiri Türkiye kadar olamadı.

Tam burada şunu da atlamamak lazım. Pappe, İsrail hükümetince persona non grata (istenmeyen adam) ilan edilmiş. Yani İsrail Türkiye'ye kıyasla çok ama çok daha radikal, kritik düşünceye, kritik düşünüre karşı. Biz bugün Türkiye'de bütün düşünürlerimizle, bütün akademisyenlerimizle ve politikacılarımızla bir Ermeni katliamı konusunu iyi kötü rahatça konuşabiliyor, tartışabiliyoruz.

Summa summarum: Büyük bir imparatorluğun mirasçısı olması, çağdaşlaşma hamlelerinin yaklaşık iki yüz yıllık bir geçmişi bulunması, Osmanlı'nın, yaşadığı yenilgilerden sonra kendisini yenenlerin teknolojisine ilgi göstermesi, Batı'yla ilişkilerinin çok yoğun olması, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra demokrasi taklidi bir sisteme geçmek zorunda kalması, AK Parti'nin Avrupa Birliği'ne uyum çerçevesinde büyük hukuksal adımlar atması, dünyayla sağlam bağlar kurması, bizi, diğer Ortadoğu ülkelerinden ayırıyor. AK Partili Türkiye'nin ''Doğuya dönmesi'' olanaksız. Türkiye hangi partisiyle olursa olsun Batı'ya dönmeye hep gebe olarak kalacak. Anayasa değişiklikleri kapsamında AK Parti'ye şeriatçılığa yol açtığı, Atatürk'ü anayasadan kazıdığı gibi iler tutar yanı olmayan çok şiddetli saldırılar yönelten Türkiye'nin neo-laikleri yataklarında rahat uyuyabilirler. Ve tabii AB'nin neo-milliyetçileri de.


Zaman

Haber Ara