Reuel Marc Gerecht* / TİMETURK
Ortaçağ İslam Tarihi’nin Batılı araştırmalarında, ikta kurumu -askerlere bağışlanan topraklar- fazla büyütülmüştü zira akademisyenler Müslümanların feodalizmi ve nihai olarak anayasal hükümete dönüşen onun sözleşmeli ilişkilerini geliştirememelerinin ardındaki nedenleri arıyordu. Fakat Batı ile İslam arasında paralellikleri yoklarken –özellikle İslam’ın klasik kalbi Kuzey Afrika ve İran- her zaman siyasi olarak üzücü bir bölge olmuştu zira bölge, temsilci hükümeti olası hale getirecek kurumlara ve fikirlere çok dirençli gözüküyordu.
Başkan George W. Bush’un Irak’a demokrasi getirme kararı birçoklarına o kadar aptalca geldi ki, çünkü bu, en iyi ihtimalle, Amerikan idealizminin cinnet geçirişi, yani girift Batılı düşüncenin kısır otoriter toprağa zorla ekilişi olarak göründü. Fakat Alexis De Tocqueville’nin “Amerika’da Demokrasi” deki bir öncünün/akıncının kendi kendine-yönetime inancını yansıtan Bush, birçok dünyalının kaçırdığı gerçekleri gördü: demokrasi fikri Müslümanlar arasında muktedir bir güç haline geldi ve otaritarizm/sultalık İslamcı aşırıcılığın ebesi oldu.
Yirminci yüzyıl sonunda olduğundan daha az işlenen konulardan biri, Batı’nın daha iyi siyasi düşüncelerinin –demokrasi ve bireysel özgürlük- Müslüman bilincine muazzam girişiydi. Farsça okuyan ve konuşan bizler için, başlayan devrimin görülmesi kolaydı. Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin dini karizmasını ve laik münevverlerin demokratik emellerini harmanlayan devrimden bu yana Demokrasiye-karşı-Teokrasi İran İslam Cumhuriyeti’nin tanımlayıcı teması oldu. Son otuz yıldır, İran ruhbanlığı insanın Tanrı’ya olan görevleri hakkında yoğun entelektüel bir tez geliştirdi.
Rejimin yozlaşması ve 1980’lerdeki zulmün ortasında teokrasinin meşruiyeti çözülmeye başladığında, İslam inancının güçlü demokratik yorumları dahil demokratik düşünceler kükredi. Haziran 2009’daki şaibeli başkanlık seçimin ardından caddelerdeki patlama, cumhuriyetin otokrasisinin altında büyüyen muazzam demokratik baskının sadece yüzeye çıkan kısmıydı. Daha fazla rejim-tehdit eden zamanlar kesinlikle geliyor.
Günümüz Arap toplumları, -entelektüel canlılığı İran’dan az, zira rejimleri yerel tartışmayı örtmekte çok daha etkinler- artan şekilde şizofrenleşti. Tunus ve Mısır’daki kargaşa/arbede/patırtı/takatukadan önce, Arap liberal laikleri bölünmüştü. Korkusuz olup da hapse girenler dışındakiler ve vatanlarından kaçmayanlar, görüşleri idarecilere asla ciddi şekilde meydan okumayan tatlısu/maiyet/dalkavuk liberalleri haline dönüştü.
Kendi türlerinin Ayetullah Humeyni’nin İran’ındaki üzücü kaderlerinin farkında olarak, Amerikan yetkilileri tiranlığa kaşı çıktıklarında bölge otokratları/diktatörleri inançla anti-İslamcı, bizden-sonra-kim-bilir-neler olur korkularını seslendirdi. Demokrasi saygın bir ideal olarak kaldı, İslamcılar albenilerini ve despotlar erklerini kaybettiği bir gelecekte ulaşılabilir olarak.
Sürgündeki laik entelektüeller, nedense, daha güçlü şekilde, demokratik amacı benimsedi. Gazeteleri, kitapları, dergileri, web siteleri ve artan şekilde el-Cezire’deki boy göstermeleri, düşüncelerini evlerine geri taşıdı. Kenan Makiya, Edward Said, Saad Eddin İbrahim, Burhan Ghalioun gibi farklı düşüncelere sahip düşünürler, yabancı ve Arapça yayınlarında her-zamankinden fazla liberalleşen, demokratik bir alan açtılar. Evet, bazıları özgürlük mesajlarını diğer Arap öncelikleriyle buladılar; anti-Siyonizm, anti-Amerikancılık ve anti-emperyalizm. Ancak demokrasiye destekleri açıktı ve bu 9/11 saldırılarından sonra çok daha keskin hale geldi.
Anlaşılır şekilde, Batılı dışişleri bakanları ve Batı basını, tatlısu liberallerine çok daha fazla önem atfetti. Irak savaşının tiksintisi ve Başkan Bush’un nahoşluğu, bölgede demokratik mütalaaların yayılışına karşı körleşmelerine yardım etti. Orta doğuluların arasında, sultanın değil, demokrasinin, ekonomik gelişim ve sosyal adalet için daha iyi bir araç olarak bakıldığını göremediler.
Daha da önemlisi, Bush’un nahoşluğu Batılıların İslamcılık ve demokratik düşüncenin pek önemli izdivacına karşı körleşmesine yardımcı oldu. Şeriata saygı duyan (titiz şekilde takip etmeseler dahi) erkek ve kadın inananlar, artarak sadece seçilmiş siyasi liderliğin meşru olduğu sarsıcı düşünceyi kabul etmeye başladı. İslam, doğru yoldaki bir insanın bekleyebileceği dünyevi karşılık olan adalet fikri üzerine sıra dışı vurgu yapar.
Iraklıların oy vermesine izin vermesinden endişe ederek Amerikan işgaline karşı 2004’te Irak’ın Ayetullah’ı Ali Sistani’nin şiddetle ifade ettiği bu adalet duygusu, geri dönülemez şekilde seçim sandığında birleşti. İnananlar için demokrasi, toplumun en muteber İslami değerlerini olumladığı bir yol haline geldi.
Hüsnü Mübarek’e ve onun rejimine karşı Mısırın ayaklanması, Batı’da birçoklarının Sünni köktenciliğin anagemisi Müslüman Kardeşlerin, durdurulamaz, belalı yükselişini öngörmesine yol açtı. İhvan korkutucu. Önde gelen isimleri, İsrailli kadın ve çocuklara karşı intihar bombalamalarını kutsuyor, en alçak/çirkin/sefil anti-Semitizmi benimsiyor ve Peygamber Muhammed’i aşağılayanları öldürülmesinin kutsallığını onaylıyor.
Fakat İhvan, diğer herkes gibi, evrimleşiyor/değişiyor. Mısırlı inananların liderlerini oylama fikrini sevdiği fikri gerçeği ile birlikte onun, demokrasinin baştan çıkarıcı meydan okumasıyla samimi şekilde boğuşmadığına inanmak ciddi bir hata olacaktır.
2007’de, İhvan üyeleri, kurum için ilk kez, politik bir tüzük yayınladı, geri çekildi ve gayri resmi olarak yeniden yayınladı. Dışarıdan biri, onun içinde parlamentonun üstünlüğü fikri ve inanan Müslümanların Kutsal Kanunu yasal olarak çiğneyeceği kesinliği ile ilgili Kardeşliğin felsefi mücadelesini görebilirdi. Kardeşlerin kendileri vatandaşlarına ne kadar başıboşluk/dizginlerini boşta bırakacaklarını bilmiyorlardı. Onlar, tıpkı herkes gibi, bilinmeyen sularda yol alıyorlardı.
İhvan, “hürriya” (hürriyet) fikri ile uzlaşmaya çalışmaktadır. Geçmişte, Müslüman dindarlar/sofular için hürriyet, bir inananın Allah’a inanma özgürlüğünü ifade ediyordu; Arap milliyetçiler için bu kelime Avrupalı emperyalizme karşı savaş çığlığıydı. Günümüzde, Mısır’da ve başka herhangi bir yerde hürriyet, özgür erkek ve kadınların oy vermesini referans almadan anlaşılamaz. Kardeşlik, iki medeniyeti nasıl birleştireceklerini bulmaya çalışıyor ve böylece kendilerinkini yeniden canlandırabilsinler. Bu evrim hoş/güzel değil. Ancak gerçek.
Mısır halkı için Kardeşlik bir muamma değil, 1928’ten beri piyasada. Kendileri dışında kimsenin okumadığı İran’ın devrimci mollalarının aksine, Kardeşlik onlarca yıldır sözünü Mısır halkına duyuruyor.
Mısır Müslümanlarının Sünni olduğu da önemli. Tarihsel olarak karizmatik/etkileyici adamların etrafında dönen İran’ın Şiiliğinden farklı olarak, Mısırlıların Ayetullah Humeyni’ye sahip değil. İhvan, avam organizasyonudur. Kahire’deki büyük Sünni Okulu El-Ezher’le her zaman gergin bir ilişkisi olmuştur.
Her ne kadar Hüsnü Mübarek, Mısır toplumumdan hayatı emmek için elinden geleni yapmış olsa da, 19’uncu yüzyılın sonları ve 20’nci yüzyılın başındaki Wafd’lar ve neredeyse unutulmuş Liberal Meşruiyetçi/Anayasal Parti gibi bir zamanların büyük partilerinin gölgesi, oldukça kısa sürede kendilerini toparlamaya çalışacaklar. Ayman Nour ve onun liberal Ghaf Partisi şimdiden kuruldu.
Başkan Mübarek bir kez gittiğinde ve yardakçıları askeri diktatörlüğü sürdürmeye çalışmazsa, demokrasiye hızlı bir geçiş, çok azı bir koalisyon kurabilecek pozisyonda muhtemel bir parti kesreti/bolluğu yaratacak.
İhvan, hiç şüphesiz en büyük oyunculardan biri, ancak oylar için rekabet etmek zorunda. Ve İhvan’ın kesintiye uğramış tüzüğünün açıkça ortaya koyduğu gibi, organizasyonun, güç için rekabet etmek zorunda olmadığını bilenlerin kolaycılığı(karşılığı) “İslam tüm cevaplara sahiptir” demekten fazlasını yapması gerekecek.
Mısır’da görmek üzere olduğumuz, köktencilerin tartışmasız gücü aldıkları İran’ın değil, Sünni dini partilerin başta iyi oldukları fakat sonrasında soldukları, bölündükleri ve herhangi belirgin dini ayrımı öne çıkmayan avam için güçlü Sünni tercihi şeklinde geliştiği Irak’ın bir tekrarı olabilir. Sünni İslam’da kutsala ait ruhban hiyerarşisi -diğerinin doğru yolu bildiğine dair otoritesini tartışan insanlar arasındaki edepsiz/nahoş argümanlar için yapılmış terzi işi- yok. Eğer İhvan demokratik bir sistem tarafından etrafı çevrilebilirse, küresel etkisi önemsiz olmayabilir.
Mısır’da şanslı olmak için bir fırsatımız var. Oradaki demokratikleşme, İran’ın demokratikleşmesi gibi, fakir ülkeleri nükleer silahlara servet harcatan korku ve ideolojilere engel olabilir. Birleşik Devletler, etkisiz değil. Demokratik yönetime hızlı bir geçiş için bastırabiliriz. Tarihsel olarak demokrasinin ve bireysel özgürlüklerin dostu olmayan Mısır Ordusu, şu an Amerikan parası ve gelişmiş silahlarına bağımlı. Eğer Mübarek’in arkasında durmaya devam ederse, eğer ölü Mısırlı sayısı yükselirse, Washington istediğini zorla almaktan çekinmemelidir.
Seçimler, Mübarek ya da yardakçılarının demokrasiye ket vurmak için bariz kullanacağı uzun, tanımsız demokratik geçişin sonunda olmamalı. Mısır, seçimlere çok yakında ihtiyacı var, daha sonra değil. Dahası kendinden önceki hiçbir başkandan ziyade Barack Obama, “Müslümanların oy vermesinden korkmuyoruz” diyebiliyor. O, Batı’nın Orta Doğu’nun krallarına saygıyla ve Müslüman vatandaşlarına ise çocuk gibi davranma muzır/zararlı alışkanlığına da son verebilir.
*Reuel Marc Gerecht, Demokrasileri Müdafaa Vakfı’nda (Foundation for Defense of Democracies) üst düzey üyeliği yapıyor. Gerecht, C.I.A’nin gizli servisinde Orta Doğu analisti olarak çalışıyordu. “Dalga: İnsan, Tanrı ve Ortadoğu’daki Seçim Sandığı” adlı yakında çıkacak kitabın yazarı.
Bu makale Oğuz Eser tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
Bu makale Oğuz Eser tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.