Aşırı alıngan kimseler, insanlarla ilişkilerinde, sevilmediklerini ve değer verilen biri olmadıklarını düşünerek, olayları üstlerine alırlar ve ortamdan uzaklaşmaya çalışırlar. Bu yönüyle alınganlığın temelinde güven eksikliği ve zayıf benlik algısı vardır. Kendine güvenmeyen, kendinden emin olmayan kişi, çevresi tarafından değerlendirilmeye tabi tutulduğunu ve olumsuz bir şeyler iman edildiğini düşünmektedir.
Her insanda biraz alınganlık vardır fakat bu, doğal sınırlar dahilinde, kişiye zarar vermez. Ancak, itidal sınırlarını aştığında alınganlık kişiye ve çevresindeki insanlara zarar verecek boyutlara ulaşabilir. Yani, sıradan ilişkilerimizde ottan sudan şeylere alınganlık gösterdiğimizde, topluma katılmamız ve insanlarla bir arada yaşamamız daha güç hale gelebilir ve çevremizdeki insanları rahatsız edebiliriz.
Alınganlık temelde zanna dayanan bir duygudur. Kişi, emin olmadığı halde, olumsuz senaryolar üretir ve olayları olumsuz tarafından yorumlayarak üstüne alır, insanlardan uzaklaşır. Bu durum, insanlarla ilişkilerimizi zayıf ve çelimsiz bırakır...
Alınganlığın temelinde, kendimizle ilgili düşüncelerimiz, inancımız ve beklentilerimizin büyük etkisi vardır. Mesela, kendisinin dağınık olduğuna inanan bir bayan, ortamda dağınıklıkla ilgili bir konuşma geçtiğinde hemen üzerine alınır, yüzünü asar ve bulunduğu alanı terk eder. Çünkü gerçekten dağınık olduğuna kendisi de inanmaktadır ve burada konuşulanlar kendisiyle ilgili olmadığı halde üzerine alınmıştır.. Buna karşın birisi aynı kişiye, dilsiz dese bunu hiç umursamaz, çünkü dilsiz olmadığını biliyordur ve bundan emindir.
Alınganlık, kişinin güvensizliğiyle ilgili bir durum olsa da, bunda toplumsal ve kültürel yapımızın da bir miktar etkisi vardır. Özellikle bizim toplumumuzda insanlar birbirlerinin olumlu ve olumsuz taraflarıyla çok fazla ilgilidirler. Aile dinamiklerimizin güçlü olması ve çevremizdeki insanlarla olan duygusal bağımız ise diğer insanların bizim hayatımızda ne kadar önemli olduğunu gösterir. Ancak bu konuda itidal sınırlarını aşarak, çoğu zaman bağlandığımız inandığımız insanların bizim için ne dediğine ne düşündüğüne odaklanır ve olumsuz değerlendirmeler yapılabiliriz.
Alınganlık, kendimize ve çevremize zarar verir hale geldiğinde bazı sorunlar ortaya çıkabilir: Evliliklerde ortaya çıkan sorunlar: Evliliklerde eşlerin birbirlerini anlamamaları ve küçük şeyleri büyüterek alınganlık göstermeleri karı koca arasındaki sevgi ve saygı düsturunu zedeler. Ayrıca, eşinin söylediği her şeye alınganlık göstererek küsen hanımlar, çocuklarına da bu davranışı öğreterek zarar verebiliyorlar.
Çevreyle ilişkilerde sorunlar ortaya çıkabilir: Gereksiz şeylere alınganlık gösteren kimseler genellikle istenmeyen ve rahatsızlık uyandıran kimseler olarak bilinir. İnsanlar, bu tür kimselerle bir arada olmaktan hoşnut olmazlar. Çünkü bu insanların nereden ne anlam çıkaracakları ve neye alınacakları belli değildir. İlişkilerimizin temelinde güven vardır. Alıngan insan kendine ve çevresine olan güvenini yitirmiştir. Bütün bunlar alıngan insanları yalnızlığa sürüklemektedir.
Kişinin kendisiyle ilgili sorunlar yaşaması: Çevresindeki insanlarla bir arada bulunmaktan rahatsızlık duyan ve gereksiz şeylere alınan insan iç dünyasında mutsuz ve güvensizdir. Ayrıca, kendisine ve çevresine olan inancını yitirdiğinden derin bir boşluk içindedir. Ona göre, insanlar sürekli kendisiye ilgili olumsuz yorumlar yapmakta ve onu sevmemektedirler.
Başkalarının düşüncelerini okumak: Alıngan insanlar, yüzyüze geldikleri kimselerin düşüncelerini okurlar ve buradan olumsuz anlamlar çıkararak üstlerine alınırlar. Bu aslında bir yerde kişinin, başkalarının hayatına müdahale etmesine izin vermesidir. Eğer öyle olmasaydı başkalarının ne dediği bu kadar önemli olmazdı.
Alınganlık insani sınırlar dahilinde, hepimizde bir miktar vardır. Ancak, bu hiçbir şekilde hayatımızı etkilememeli insanlarla ilişkilerimizi zedelememelidir. Bunun için, gereksiz yere olayları üzerimize almaktan vazgeçmeli ve güven eksenli ilişkiler kurmalıyız. Ayrıca zan yapmaktan kaçınmalı, olaylara olumlu anlamlar vermeyi öğrenmeliyiz.