Yavuz Selim Kurt* / TİMETURK
Gazamız Mübarek Olsun!
Tunus`un Sidi Bouzid şehrinde Muhammed Bouazizi adlı işsiz bir mühendis gencin kendini yakması üzerine ülkede başlayan ayaklanma 23 yıllık laik diktatör Zeynel Abidin bin Ali rejiminin sonunu getirdi. Bu Arap âleminde bir ilkti aynı zamanda. İlk kez bir rejim halk tarafından devrildi. Tunusluların adına “Yasemin” adını verdikleri bu devrimin kıvılcımlarının diğer diktatör ve despot Arap ülkelerine sıçrayacağı bizce o kadar aşikardı ki, Zeynel Abin bin Ali’nin ülkesini terk ederek Suudi Arabistan’a sığındığı ilk dakikalarda twitter hesabımda aynen şu ifadeleri paylaşmıştım:
Bin Ali gitti gitmesine de...İki Bin hatta Üç Bin Ali gelmesin yerine...Şu ana kadar hep öyle olmuş garip Tunus`ta
Tek temennim Tunus`un diğer Arap ülkelerine iyi bir örneklik teşkil etmesidir. Sırasıyla; Mısır, Suudi Arabistan, Yemen, Libya, Ürdün...
BAE, Katar, Bahreyn, Kuveyt, Fas, Cezayir, Suriye, Lübnan, Umman...Müslüman Arap halkları daha iyisini hak ediyor...
Üstad Raşid Gannuşi`nin liderliğindeki Tunus Müslüman Kardeşleri`nin olmadığı bir denklem ülkeye huzur getiremezzz….
Ve aynen benim sıralamamda olduğu gibi ilk önce, Çağdaş Firavun Hüsni MÜBAREK tarafından 30 yıldır en baskıcı ve işbirlikçi bir biçimde yönetilen Mısır’a sıçradı ateş…
Ve her şey canlı yayınlarda, anında ulaşıyor evlerimize ve ofislerimize…
Kardeş Mısır halkı büyük bir şevk ve cesaretle yükseltiyor isyanını diktaya ve diktatöre karşı…Allah yar ve yardımcıları olsun. Büyük bir iş başarıyorlar. Tunus Yasemin Devrimi bir ilk olması bakımından çok önemlidir. Tam anlamıyla bir halk devrimidir. Fransız Devrimi ne ise odur Arap-İslam alemi için. Ancak Mısır Halk Devrimi tamamlandığı takdirde, daha da büyük anlam ve öneme sahip olacaktır kanaatimce. Zira Mısır 80 milyonluk nüfusu ve kadim tarihiyle Arap dünyasının lideri ve en kilit ülkesidir. Yüzyıllarca Osmanlı Devleti idaresinde kaldıktan sonra sömürgeleştirilmiş ve daha sonra da Şehid Seyyid Kutub’un deyimiyle Esmer İşbirlikçi İngilizler tarafından yönetilmiş, başındaki kozmopolit ve jakoben idareciler sebebiyle halkının yüzü asla gülmemiş ve her daim bizim coğrafyamızın habis uru işgalci-katil İsrail’in en büyük müttefiki olmuştur Enver Sedat’la birlikte…Sedat’ın 6 Ekim 1982’de Şehid Yüzbaşı Halid El İslambuli tarafından öldürülmesinden sonra iktidara el koyan Hüsni Mübarek ise Siyonist rejimle ilişkileri en üst seviyede geliştiren bir hain lider olarak tarihteki yerini almıştır.
(NA) MÜBAREK içerde, ülkenin vatanperver ve imanlı hareketi İhvan-ı Müslimin başta olmak üzere tüm halkına en büyük baskıları yaparken, diğer taraftan da hemen yanı başında İsrail işgal ve zulmüne maruz bırakılan mazlum Filistin Müslümanlarına sırtını dönerek, özellikle Gazze Şeridi’nde devam eden cihadi direnişe en büyük darbeyi indirmiştir. Göz göre göre binlerce Müslüman Filistinli Arabın katledilmesine tepki vermeyi bırakın, tam tersine İsrail’e en büyük lojistik desteği vermiştir.
Bugünlerde, bu gecelerde Hain ve Aptal Diktatör’ün koltuğunun tüm ayakları kesilmiş durumda. Yıllar yılı, demir yumruk ve dipçikle bastırdığı halk kitleleri meydanlarda Çağdaş Firavun’un gidişi için mücadele ediyor. MÜBAREK gidiyor, giderken de kendi halkını katletmekten geri durmuyor. Şayet bazı vatanperver ordu kumandan ve mensupları engel olmasa belki de yüz binlerce Mısırlıyı katledecek. Şu anda sivil polisleri ve istihbaratçıları ile birlikte para militer gruplar oluşturarak özgürlük mücadelesi veren protestoculara saldırttı ve onlarca kardeşimizi şehid etti bile. Allah Mısırlı kardeşlerimizi bu zalimin şenaat ve denaetinden muhafaza buyursun ve daha fazla ileriye gitmesine fırsat vermesin.
Geçen hafta, giderayak, 24 Haber Kanalı’nda benim yaptığım simültane çeviri ile Türkiye izleyicisine yansıyan can havliyle yaptığı açıklamasında; halkını ne kadar sevdiğini, onların taleplerine açık olduğunu ve yerine getirmek için elinden geleni yapacağını ilan ederek mevcut kukla hükümetin istifasını istedi ve yerlerine yine kendi uşağı olan İsrail dostu askerleri Devlet Başkan Yardımcısı ve Başbakan olarak atadı. Birkaç gün önceki açıklamasında da kendi halkını tehdit etmekten geri durmadı ve zaten aday olmayacaktım gibi saçma sapan bir tavır sergiledi. Ancak bu sahte manevralar, zaman kazanmaya yönelik, sonuçsuz ve halkın taleplerini karşılamaktan uzak hareketlerdir. Mevcut kaotik durumun baş sebebi kendisidir. Kukla değiştirerek bu oyunu sürdürmesinin imkânı kalmamıştır. Mısır Halkının talebi MÜBAREK’in istifası, ailesi ve şürekâsı ile def olup gitmesidir. Zira sadece kendisi değil, başta hanımı Suzan MÜBAREK ve sefahate düşkün oğlu Cemal ve gelini de en büyük yolsuzlukları yapmıştır Mısır`a ve Mısırlılara. Ailenin Mısır halkının öz birikimi olan 30 milyar dolar ile İngiltere’ye kaçtığı kuvvetle muhtemel. Elbette def olup gitsinler…
Ancak bence bu yetmez, kesinlikle MÜBAREK ve çevresi “vatana ihanet” suçundan adil bir biçimde yargılanmalı ve halkına ve Filistinlilere karşı işlediği tüm cürümlerinin cezasını en ağır biçimde çekmelidir. Ya da zerre kadar namus ve haysiyet varsa, uzun yıllar halkı aleyhinde kullandığı kirli silahlardan birisini kendi alnına dayayarak intihar etmelidir.
Tekrar edecek olursak, MÜBAREK’in bu encamının 2 temel sebebi vardır.
1. Despotik Yönetimi (laik baskı, yolsuzluklar, katliamlar, işkenceler vs)
2. Filistin Davası’na ihanet.
İddia ediyorum, Eski Mısır Dış İşleri Bakanı ve şimdiki Arap Birliği Genel Sekreteri Amr MUSA, 2 yıl önce DAVOS’ta, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN, PERES’in de katıldığı oturumu, en sert sözleri sarf edip terk ederken, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki MOON’un adeta bir köpeğe yapılabilecek el hareketiyle, oturmayıp kalkıp oturumu terk etseydi ve daha sonra Mısır, Gazze’ye yönelik ablukayı Refah’tan kırsaydı, yardım konvoylarına sahip çıksaydı ve destekleseydi, ne kadar baskı ve yolsuzluk olsa da Mısır ve MÜBAREK bu duruma düşmeyecekti.
Bu iddiamın en büyük delili Suriye ve onun Diktatör Devlet Başkanı Beşar ESED’in durumudur. Belki de Suriye, Mısır’dan da, Tunus’tan da ve diğer Arap ülkelerinden de daha koyu bir dikta ve istibdat ile yönetiliyor. Ancak babası gibi kurnaz olan Beşar ESED, Filistin Meselesi’nde daha destekçi bir tavır takındı ve bu süreçte bölgenin parlayan-parlatılan yıldızı Türkiye ve yöneticileri ile sıcak ilişkiler geliştirdi. Bu şimdilik ESED’i muhafaza ediyor. Bakalım yarınlar neyi getirecek? Zira bugün yavaş yavaş devrilen MÜBAREK en azından HAMA’daki gibi bir katliam yapmadı.
Tunus Yasemin Devrimi sonrası sıkça konuşulan “domino etkisi”nin asıl, Mısır Devrimi ile gerçekleşeceğine inanıyorum. Üstelik bu etki sadece Arap ülkelerinde olmayacak, bazı Afrika ve Balkan Ülkeleri’ne, hatta kuvvetle muhtemel Türki Cumhuriyetlere ve Rusya işgalinde bulunan devlet ve devletçiklere de sıçrayacaktır. Halihazırda sıçramıştır bile. İşte Sudan…Aranavutluk…Bu yüzden Rusya Devlet Başkanı MEDVEDEV, Davos’ta “Bu gelişmelerden tüm dünya hükümetleri ders almalıdır” şeklinde beyanat verdi.
Bir sonraki yazımda devam etmek üzere burada analizime virgül koyarken, Bin Ali’nin devrildiği akşam yazdığım twitter mesajını hatırlatmak istiyorum:
“Bin Ali gitti gitmesine de...İki Bin, hatta Üç Bin Ali gelmesin yerine...”
Bizim coğrafyamızı bekleyen asıl sorun artık budur. Şimdi Tunus’ta kim gelecek iktidara? MÜBAREK sonrası kim, kimin yararına idare edecek Mısır’ı? Yorulmuş ve yıpranmış Diktatörlerin nöbeti, yeni yüzlere, yeni işbirlikçilere bıraktığına ve yine Filistin Davası’na ihanete mi tanık olacağız, yoksa halkın haklı talepleri doğrultusunda yönetim sergileyen İslamcı hükümetler mi gelecek?
Mısır’daki durum biraz daha netleştikten ve sular bir nebze durulduktan sonra bu soruların cevabını arayacağız bir sonraki analizimizde…
Şimdilik Tahrir/Özgürlük Meydanı’nda insanlık onurunun isyan bayrağını yükselten Mısırlı kardeşlerimiz için dua edelim…
*Politikacı, aktivist ve yazar.