Hamd âlemlerin rabbi Allah’a, salât ve selam doğru yolu gösteren hidayetçi Muhammed (s.a.v.)’e, onun ailesine, ashabına ve kıyamet gününe kadar ona tabi olanlara olsun.
Vatanlarımızda şu günlerde ümmetin evlatlarının attığı sloganlar Allah’ın şu ayetinin gerçekliğini kulaklara çalıyor: “Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuştur, görsünler! Öncekiler bunlardan daha çoktu, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından da daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler onlara asla fayda vermemiştir.” (Gafir: 82) Bu ayet ümmetimizin başındaki diktatörlüğün içinde bulunduğu gerçekliği ortaya çıkarıyor ve İran şahı ondan sonra da Çavuşesku ve benzeri diktatörler için bir portre çiziyor. Bu iki lider de halkları ayaklandığında yaptıkları zulüm, kazandıkları güç, otorite ve servet onlara fayda sağlamamıştı.
Bugün İhvan, halkın tamamıyla birlikte ülkemizdeki yöneticilere şunu söylüyor: Saddam Hüseyin’in öldürülmesinde, Bin Ali’nin gece yarısı, acı çeken insanların inleyişleri altında kaçışında, Tunus halkının kendisini esir edenlere karşı kükreyişinde, tek bir vatana dayatılan parçalanmışlıkta, son olarak da İsrail’le müzakere rezaletinde, Filistin ve onun sınırlarında nöbet bekleyen halkın haklarında ihmalkâr davranılmasında hatta düşman için açıkça casusluk yapılması, direnişçilerin teslim edilmesi ve temiz ruhların öldürülmesinde dersler ve ibretler yok muydu?
Bütün bu derslere ve ibretlere rağmen liderler ellerini uluslararası Siyonist-Amerikan rejiminin üstüne koyuyor, halklarından ayrılmak için çaba sarf ediyor ve koltuklarında kalmak için onlardan başkasına müracaat ediyorlar.
Bu ibret ve dersler halkların hasta olabileceğini ama ölmeyeceğini, haklarının ellerinden alınabileceğini ama yitmeyeceğini, halkların zulüm ve diktatör rejimlerin mahkemeleri tarafından esir edilemeyeceğini, sabah ziyaretlerinin ve zalim kanunların onları korkutamayacağını, zorbaların ölçülerini ve onların tapınak bekçilerinin çıkarlarını anlatan yasalarının halkın özgürlüğünün karşısında duramayacağını gösteriyor. Bu Allah’ın vaadidir ve o vaadinden dönmez. Zorba diktasını kurduğunda kendi sözünün üstünde söz olmadığını zanneder ama yanılır.
Zulüm ve köleliğin reddedilmesi durumu:
“Firavun Mısır toprağında gerçekten azmış halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.” (Kasas: 4) Hasan el-Benna şöyle diyor: “Bu ayeti okuduğunda batılın gücünde nasıl ileriye gittiğini ve onunla övündüğünü, zalimliğiyle içinin huzur bulduğunu ama onu gözetleyen hakkın gözlerinden gafil olduğunu görürsün.” O vakit rabden gelen emir mazlumların ruhlarında yapacağını yapar ve onlar da özgürlükleri için ayaklanırlar. “Biz ise o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları varis kılmak istiyorduk. Ve o yerde onları hâkim kılmak, Firavun ile Haman’a ve ordularına, onlardan gelecek diye korktukları şeyi göstermek istiyorduk.” (Kasas: 5-6)
Bu, Allah’ın mazlumlara yardımı kabul eden, zayıf bırakılmışların elinden tutan iradesidir. Bir de bakarsın ki batıl temelden çökmüştür, hak yapısı güçlü ve temelleri sağlam bir şekilde dirilmiş ve hak ehli de galip gelmiştir. Bu, iman eden ümmete ümitsizliğe düşmesi için mazaret bırakmayan bir müjdedir. “Onlardan öncekiler de hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerinde ki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, farkedemedikleri bir yerden gelmişti.” (Nahl: 26)
Günler devletler gibidir. Zulüm devleti ne kadar uzun sürsede hak devleti kıyamet saatine kadar baki kalacaktır. Allah kullarını gönderip orada özgürlük ruhunu diriltecektir. Tıpkı Musa (a.s.)’ın Firavun’un karşısına geçip halkına özgürlüğünü ve onurunu geri vermesini istediğinde yaptığı gibi. “O nimet diye başıma kaktığın ise İsrailoğullarını kendine kul köle etmendir.” (Şuara: 22) Aynı alaycı soru bugünün diktatörlerine sorulmaktadır: “Ey Allah’ın kulları üzerinde hükümdarlık eden zorbalar! Her bir reformcu için zikredebileceğiniz ve sizin soyunuzdan olan diriliş çağrıcısı için halkları köleleştirmekten, ümmeti küçük düşürmekten, insanları istismar etmekten ve size muhalif olanları kaos çağrısı yapmakla suçlamaktan başka yaptığınız bir iyilik var mı?
Daha önceden hazırlanmış suçlamalarla ve kaos sopasını göstererek insanları korkutanlar! Sorun kendinize kaosu çıkaran ve zulmüyle onu körükleyen kimdir diye?
1-Kaosu, halkların servetlerinin yağmalanma çağının özelliği haline getiren, vatanın bütün kapasitesini yok eden ve halka tek başına kemer sıkmayı dayatan kişi üretmektedir.
2-Halkların ve vatanın zenginliklerini düşmana satan ve Allah’ın gözetmelerini istediği insanları bir dilim ekmek ve gaz için birbirlerine düşürendir kaosu üreten.
3-Halkın iradesi üzerinde hile yapan, halkın gerçeklerini görmezden gelip, gözetleyip hesaba çekeceği yerde alkış tutan, tezahüratta bulunan ve münafıklık edendir kaos üreten.
4-Halka ve topraklara varis olmak için kanunlar çıkaran, milletleri irade, servet ve kararın millileştirilmiş mülkiyeti haline getirendir kaos üreten.
5-Vatanlarımızın bölünmesi komplolarına aldırış etmeyen ve fitne hançerlerinin halkı bölmesine izin verendir kaos üreten.
6- Halkının enerjisini ve kapasitesini tüketen, beyin göçüne sebep olan, rızık peşinde koşanları hüzün gemisinde boğan, körpe delikanlıları göç teknelerine gömen, kendi zebanilerinin eliyle hapishanelerinde masum insanları işlemedikleri suçlardan ötürü öldürendir kaos üreten.
Bu ve bunun benzeri suçlardan sonra zorbalar, kaos suçlamasını reformistlere yöneltiyor. Bunlar bu halleriyle eski Firavun diktatörlüğünün hakkın çığlıklarıyla temeli sarsıldığı vakit oluşan sahneyi canlandırıyorlar. “Firavun da şehirlere toplayıcılar gönderdi. Esasen bunlar sayıları az bölük pörçük bir cemaattir. Böyle iken kesin bizi öfkelendirmişlerdir. Biz ise elbette uyanık bir cematiz.” (Şuara: 53-56 ) “Çünkü ben onun dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.” (Gafir: 26) Bu kadim bir tuzaktır ama Allah’ın ayetleri daha kadimdir. “Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?” (Fil: 2)
Özgürlük ve onur yolunda:
Ümmetin çağrıda bulunduğu şey sadece açlığı dindirecek bir lokma ekmek, fahiş fiyat artışına karşı ücretlerin artması, yolsuzluk ve fakirlik bilmeyecek bir iş değildir. Halkın çağrısı kapsamlı bir reform, yolsuzluğa meydan okumak, bu yolsuzluğu yapanları yargılamaktır. Halk artık uykusundan uyandı, üzerindeki yumuşak huyluluk ve teslimiyet elbisesini kaldırdı. İçerideki ve dışarıdaki gerçeklik, rızkın önüne geçip onuru, egemenliği, birliği, özgürlüğü hatta inancı, değerleri ve güzel ahlakı tehdit etmeye başladı.
Dünyada rızık elde etmeyi yaşama amacı haline getiren ümmet yenilmiş ve zayıf düşmüştür. Gelmiş geçmiş en büyük önder Muhammed (s.a.v.) şöyle buyuruyor: Diğer milletler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler". Bunun üzerine sahabiler şaşkınlıkla sorarlar: “Ya resulallah, o gün sayımız çok mu az olacak?” Efendimiz: " Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz -çokluğunuz - bir akıntıya taşınan çerçöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize zayıflık (vehn) hâkim olacak." der. Sahabiler; “Vehn nedir ya resulallah” diye sorduklarında, "Dünya sevgisi ve ölümden nefret etmektir.” der. Ümmetin görevi nefislerinin ve kalplerinin zayıflığına, efendilerinin yüce ahlaktan, mertlik, gurur ve yücegönüllülükten yoksun olmasına karşı harekete geçmesidir. Sayıları çok olsa ve zenginlikleri artmış olsa bile bunu yapmalıdırlar.
Arap ve İslam ümmeti! Diriliş ve reform istiyorsanız bunun için yapmanız gereken hazırlıklar şunlardır:
1-Zayıflığın sızamayacağı ve Batı’nın zorbalığı ve diktasının alçaltamayacağı güçlü bir irade.
2-İhanet ve istikrarsızlığın bulaşamayacağı bir kararlılıkla fikri meşrebler, siyasi eğilimler ve örgüt çevreleri farklı olsa bile reform iradesi üzerinde ilerlemek. Zira vatanın özgürlüğü ve istikrarı farz-ı ayndır, vaciptir.
3-Tamah, cimrilik, ikiyüzlülük ya da gösteriş tutkusunun engel olmadığı değerli bir fedakârlık.
4-İlkenin ne olduğunun bilinmesi, ona iman edilmesi ve değerlendirilmesi hataya düşmekten, yürüyüş esnasında tökezlemekten ya da yoldan sapmaktan, onun üzerinde pazarlığa gitmekten ya da meselenin özünden sapmaktan korur. Meselenin özü de zulmün ve diktatörlüğün reddedilmesidir.
Ümmetimizin uyanışının üzerine kurulacağı temeller bunlardır. Böylece halk hareketi bir gençlik hareketi olur, uzun yıllardan bu yana mahrum edildiği hayat damarlarında atmaya başlar. Ümmet bütün engelleme çağrılarına karşı durabilir, bunu yapanların motorunu durdurur. Çünkü yol ne kadar uzun görünürse görünsün yürürlükte olan Allah’ın sünnetidir. Ümmetimizin sinelerine kadar çökmüş olan diktanın ortadan kaldırılması zor olmakla birlikte tarih büyüklenme kalelerinin her birinin gerçek malikin iradesine bağlı olan halkın değişim iradesi karşısında düştüğünü yazar. “Ehl-i kitaptan inkâr edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran odur.” (Haşr: 2) O zamanın resmi söylemi bunun imkânsız olduğunu gösterse bile hak sahiplerine Allah’ın yardımı gelmiş ve sonuç şöyle olmuştur: “Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan onların planlarını alt üst ettik. Bak tuzaklarının akıbeti nice oldu. Onları da kavimlerini de toptan helak ettik.” (Neml: 50-51)
Ümmetimiz insan gücü ve kapasitesine sahip. Gücüyle bu kapasitesini idare etmek onun hakkıdır. Ancak bu, diktatörlük ve vatanı kahredecek tiranlık olmadan, kendi vatanında ona verilen yetkiyle ve düşmana karşı ulusal güvenliğini koruyarak gerçekleşir. Bu Allah’a zor değildir: “Sana ne zamanmış o diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek.” (İsra: 51) Kahredici güç ne olursa olsun halklar baki kalacak ve tiranlar her ne kadar zulüm ve terörizm araçlarına sahip olsalar da zail olacaklar. “O gün müminler de Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah dilediğine yardım eder. O mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir. Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz ama insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 4-6)
Tercime Gülşen Topçu / israhaber İHVAN-I MUSLİMİN GENEL MÜRŞİDİ