Financial Times, Kahire'de Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in istifasını isteyen grupların üssü haline gelen Tahrir meydanının dün savaş alanına döndüğünü aktarıyor.
'Erdoğan haklı'
Gazete başyazısında "Mübarek bir an önce gitmeli" diyor:
"Mübarek bir ay önce, Eylül ayındaki seçimlerde aday olmayacağını açıklasaydı bu belki despot yönetiminden hoşnut olmayanları bir ölçüde tatmin edebilirdi. Ancak şimdi bu tavizin hem geç verildiği hem de yetersiz olduğu düşünülüyor. Mübarek'e bir an önce gitmesi gerektiğini sadece Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama ve Avrupalı müttefikleri söylemiyor; Mısır'daki krize şimdiye kadar bir Müslüman ülkeden gelen en dikkate değer müdahaleyi yapan Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da Mübarek'in halkın çığlıklarına kulak vermesi, tereddüt etmeden Mısırlıların değişim arzularını yerine getirmesi gerektiğini söylüyor. Lafını esirgemeyen Erdoğan haklı. Mısır'da acilen yönetim belli bir düzen içinde yeni ve daha demokratik bir idareye devredilmelidir."
'Kan dökülmesi riski artar'
İktidar devri ne kadar gecikirse, kan dökülmesi riskinin de o kadar artacağını belirten gazete şöyle devam ediyor:
"Ama, Mübarek'in bir gece yarısı Suudi Arabistan'a kaçan devrik Tunus diktatörü Zeynel Abidin bin Ali gibi aşağılanmış bir şekilde gitmesi gerekmiyor. Kurmaylarının, Mübarek'i devir sürecinden uzakta tutması çok önemli. Bu süreci, muhalefetle işbirliği halinde Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman ya da komutanlar yönetebilir. Mübarek gibi birçok Arap lideri de halkın öfkesini yatıştırmaya yönelik kurnazlıkların artık işe yaramadığını göremiyor. Gıda fiyatlarını indirmek, maaşları artırmak ya da bazı bakanları görevden almak, gerçek ekonomik ve siyasi reformların yerini alamıyor. Bu hafta başbakanını görevden alan ve kapsamlı reform sözü veren Ürdün Kralı Abdullah, bu mesajı anlayan az sayıdaki bölge liderinden biri gibi görünüyor. Mübarek'in de bu mesajı anladığını göstermesinin tek yolu, derhal istifasını sunmasıdır."
Aynı gazetede yazan Londra'daki King's College'tan Orta Doğu uzmanı Prof. Yezid Sayigh de, Mısır ordusunun Mübarek sonrası döneme odaklandığını belirtiyor:
"Şiddetin azalması ordu için en iyisi. Aksi halde ordu, istemeye istemeye daha doğrudan bir rol üstlenmek zorunda kalacak. Krizin uzaması orduyu 1970'lerden beri bilmediği bir mecraya sürükleyecek. Enver Sedat o tarihlerde, askerleri kabineden uzaklaştırdı ve orduyu siyaset alanından çıkardı. Ordu şimdilik böyle bir konuma gelmese bile istikrarlı bir hükümetin kurulmasını görmek isteyecektir. Bu muhafazakar eğilim, halk ayaklanması bu arada sona erse ya da bastırılsa bile, ordunun Mısır siyasetinde açılımları desteklemesi gerektiğini ortaya koyuyor."
'Mübarek çeteleri halkın üzerine saldı'
Guardian gazetesi ise, "Mısır savaşı" manşetiyle, Mübarek rejiminin, sokaklarda hakimiyeti geri almak ve protestocuları sindirmek için karşı saldırıya geçtiğini yazıyor. Gazete, 'Mübarek, son seçimlerde yaptığı gibi çeteleri halkın üzerine saldı" diyor.
'Batı sessizliğini bozmalı'
Guardian yazarı Timothy Garton Ash, Mısır'daki kriz karşısında Batı'nın sessiz kalmasını eleştiriyor:
"Kimsenin diktatörlükten demorkasiye geçiş konusunda Avrupalılardan daha fazla deneyimi yok. Hiçbir bölge, Avrupa kadar Arap Orta Doğu'daki gelişmeleri etkileyecek araçlara sahip değil. Amerika'nın belki Mısır ordusu ve iktidardaki ailelerle özel ilişkisi olabilir ama Avrupa'nın Orta Doğu'yla ticareti daha fazla. Bölgeye daha fazla yardım yapıyor. Romalıların Mare Nostrum dediği Bizim Deniz'deki insanlarla daha fazla birebir ilişkisi ve güçlü bir kültürel bağı var. 27 artı bir ülkeyle diplomatik ilişki söz konusu. Avrupa, genç Arapların ziyaret etmek, okumak ve çalışmak için en çok gelmek istediği yer. Avrupa Birliği şimdiden, Mısır, Tunus ya da Arapların kaderlerini ele almaya koyulduğu diğer ülkelerde yaşanacaklara verilecek tepki için harekete geçmeli. Avrupa Birliği'nin, hız, esneklik, cesaret ve hayalgücüne ihtiyacı var. Avrupa, dışarıda cesur davranarak içeride geleceğini şekillendirebileceğini kanıtlamalı."
BBC