Arap dünyası halk ayaklanmalarıyla çalkalanırken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'yi yakından ilgilendiren önemli sorunların devam ettiği Balkanlar'daydı. Davutoğlu'nun Karadağ ve Bosna-Hersek ziyaretleri bir yandan bölgedeki sorunları, diğer yandan da Türkiye'nin bölgedeki ağırlığını görme açısından biz gazetecilere önemli fırsatlar sundu. Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci toplantısı için gittiğimiz Karadağ'ın başkenti Podgorica yakınlarındaki Tuzi'de Türkiye tarafından restore edilen Osmanlı yadigârı Nizam Camii'nin cuma hutbesinde dinlediğimiz "Yüz yıllık bir hasretin ardından Türkiye'nin yükselen ışığı bizim için umut oluyor." sözleri bu açıdan manidar. Bunun münferit ve Karadağ'la sınırlı olmadığını önce Saraybosna'da girdiğimiz börekçide dinlediğimiz "Tuna Nehri Akmam Diyor" marşı ve ardından ilk kez bir Türk bakanın ziyaret ettiği Bosna Sırp bölgesinin merkezi Banya Luka'da şahit olduğumuz hadiselerle anlıyoruz. Bakan ile birlikte, yeniden inşa edilmekte olan Osmanlı yadigarı Ferhadiye Camii'ni gezen Müftü Edhem Çamciç, "Sizi yüz yıl sonra bulduk, bir daha asla bırakmayacağız." diyor. Kentte bulunan 17 caminin tamamı, 1992-95 Bosna Savaşı sırasında yıkılmış. Şimdilerde bu sayı yeniden 12'ye yükselmiş durumda.
YENİ ANAYASA İÇİN TÜRKİYE DE DEVREDE
Güçlenen Türkiye'nin Osmanlı bakiyesi bölgede artan etkinliğinin sorun oluşturmaktan ziyade barış ve istikrar odaklı olduğunun bölgenin Müslüman olmayan unsurları da farkında. Bu nedenle Türkiye, Sırbistan ve Hırvatistan'ın dahil olduğu mekanizmalar oluşturabiliyor. Bu nedenle Davutoğlu, Sırplar dahil Bosna'daki tüm unsurlarla rahatça bir araya gelip konuşabiliyor. Bunun bir "Neo-Osmanlı" durum olmadığını, bakanın ilk kez görüştüğü Sırp lider Milorad Dodik'in kendisini konferans vermek üzere yeniden Banya Luka'ya davet etmesi, bugüne kadar ağzına almadığı Bosna'nın toprak bütünlüğünü zikretmesi ve Bosna bayrağını basın toplantısı salonuna koydurmasından anlıyoruz. Oysa Bosna'nın Sırp kesiminde, havaalanı hariç hiçbir yerde Bosna bayrağı yok gibi. Onun yerine, devlet armasının olmadığı Sırbistan bayrakları var. Davutoğlu ise Dodik'i İstanbul'a davet ediyor. Tüm meseleler ve önyargılar İstanbul'daki Boğaz turu sırasında konuşulacak.
Konuşulacak çok şey var. Tıpkı Bosna'da 3 Ekim'deki seçimden beri kurulamayan hükümet ve Bosna'daki sorunların anası haline gelen Dayton Anlaşması düzeninin yerini alacak yeni bir anayasa gibi. Bosna'da her şeyin önünü tıkayan mevcut sistemi değiştirecek bir anayasanın uluslararası bir konferansla oluşturulması için Türkiye'nin bazı düşünceleri var. Bakan'ın bu ziyaretini en ilginç kılan, Almanya'nın son günlerde Bosna'ya artan ilgisi. Son yıllarda Türkiye ile sıcak ilişkiler geliştiren Belgrad bile, Ankara'ya "Almanya da nereden çıktı? Ne yapmaya çalışıyor?" diye soruyor. Geçtiğimiz ay Zaman'a mülakat veren Sırbistan Meclis Başkanı Slavica Djukiç-Dejanoviç'in, ülkesi için Ankara ile ilişkilerinin Avrupa Birliği sürecinden daha önemli olduğunu söylemesi oldukça dikkat çekici. Belgrad'ın, Kosova ile ilişkilerinde Ankara'nın arabuluculuğunu istemesi de not edilmesi gereken bir konu. Bu durumda şüphesiz Türkiye'nin son dönemde bölgede inceden inceye işlediği "Paylaşılmış geçmiş, ortak gelecek" düşüncesi etkili oluyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bunu son olarak Karadağ'ın Budva kentinde yapılan Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci Gayri Resmî Dışişleri Bakanları toplantısında dile getirdi. Bakan, yemek mönüsünün ilk yemeği olan Türkçe "çorba" kelimesine dikkat çekiyor. Buradan ortak geçmiş ve kimliğe atıfla, bölgede gelecekte sınırların sadece siyasi anlam taşıyacağını vurgulayarak ortak geleceği birlikte inşa üzerinde duruyor. Önceki hafta Lübnan sokaklarında sorgulama fırsatı bulduğum Türkiye algısının ardından Balkanlar'da karşılaştığım bu tablo gelecek adına olumlu ipuçları taşıyor.