Mısır Arap Cumhuriyeti’nin uzun soluklu, diktatörümsü lideri Hüsnü Mübarek için bugünün öncekilerden daha kritik bir mahiyette olduğu açık. Cuma namazını müteakip sokaklara dökülecek kitlelerin daha kalabalık olacakları öngörülüyor ve ülkedeki isyanın ilk günlerinde olan bitenleri yalnızca takip eden Müslüman Kardeşler’in de sokağa inmesi bekleniyor. Son anda çok büyük bir sürpriz olmazsa.
Ortadoğu’nun en köklü siyasi örgütlerinden biri olan Müslüman Kardeşler, hâlihazırda Mısır’da faaliyet gösteren başlıca 5 muhalif örgütten biri. Resmen yasaklı olsa da fiiliyatta epey etkinler. Ülkedeki en güçlü muhalefet odağı konumundalar. Resmen yasaklı oldukları için zamanında seçimlere bağımsız adaylarla katılmışlar ve meclisteki her 5 sandalyeden birini elde etmişlerdi. Ancak geçen yılki seçimlerin ilk turunda hükümet geniş çaplı hilelere başvurunca seçimleri boykot etmeye karar verdiler ve ikinci tura katılmadılar.
Ülkedeki diğer muhalif örgütlenmeler ise; bu son isyan dalgasının fitilini ateşleyen, sosyal paylaşım siteleriyle örgütlenen, eğitimli gençlerin oluşturduğu, demokratik reformlar yanlısı 6 Nisan Gençlik Hareketi… Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun Mısırlı eski başkanı Muhammed el Baradey’in kurduğu ve çeşitli grupları şemsiyesi altında toplayan, ancak içindeki görüş ayrılıkları yüzünden pek etkili olamayacağa benzeyen bir diğer örgüt… Köklü olsa da fazla popüler olmayan, kimi zaman “majestelerinin muhalefeti” olmakla eleştirilen, ancak yine de liderinin partili gençlere gösterilere katılmaları için “izin verdiği” Vafd Partisi… Ve lideri 3 yıldan fazla hapiste yattıktan sonra Şubat 2009’da serbest bırakılan bir liberal parti…
Muhammed el Baradey dikkate değer bir politik figür. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun başındaydı, ve tıpkı eski BM Genel Sekreteri Butros Gali gibi, Mısır’ın uluslararası planda tanınan, prestijli bir siyasi eliti… ABD ve İngiltere’nin kitle imha silahları bahanesiyle Mart 2003’te Irak’ı istila etmesinden önceki yaklaşık 6 aylık dönemde, BM silah denetçilerinin şefi Hans Blix’le beraber medyada çok sık görünürlerdi.
Geleceği belli olan bir saldırı öncesindeki dönemde çaresizce Saddam rejimini, ABD ve İngiltere’yi tatmin edecek biçimde, silah denetçileriyle işbirliğine zorluyorlardı. Bu tabii imkânsız bir görevdi zira bu iki devlet tatmin falan olmamaya çoktan karar vermişlerdi zaten.
GÖSTERİLERİN ZAYIF VE GÜÇLÜ YÖNLERİ AYNI
Baradey, hem içeride hem de dışarıda itibarı yüksek bir reform yanlısı lider olarak, uzun zamandır ikamet ettiği Viyana’dan ülkesine döndü dün akşam saatlerinde. Ülke kritik bir dönemeçten geçerken, Mısır’ın kaderi hakkında söz sahibi olabilme imkânının doğduğunu sezmişe benziyor. Ancak, Kahire Havaalanı’nda yandaşları tarafından coşkuyla karşılansa da, Baradey’in Salı gününden beri süren ve hiçbir dahlinin ya da etkisinin olmadığı gösterilerde bugün de pek bir nüfuzunun olmayacağı açık.
Açık, çünkü gösterilerin “kendiliğinden”liği halen çok belirgin. Sadece rejim değil, Mısır’daki siyasi muhalefet de olayların ardından gidiyor. Bu kendiliğindenlik keyfiyeti gösterilerin hem güçlü, hem de zayıf yönünü teşkil ediyor. Ortada fevkalade sahici, sokaklara dökülenlerin kendi kavgalarını, öz-kavgalarını verdiklerinin bilincinde olduğu, bu yüzden de polis şiddeti karşısında sinmediği bir halk ayaklanması var. Ancak bu ayaklanmanın örgütlü bir devrimci yahut ilerici siyasi gücün önderliğinden yoksun olması, onu hiç olmadık yerlere de savurabilir. En basitinden, olası bir bozguna mani olunamayabilir.
KONSENSÜS MÜ KAOS MU?
Ancak şu da bir olasılık ki; Müslüman Kardeşler bu “mübarek Cuma günü” ayaklanmanın önderi hâline gelirlerse, ayaklanma çok farklı bir seyir izlemeye başlayabilir. Mevcut durumdaki belirsizlik senaryolarının (Ayaklanma bastırılacak mı, Mübarek ayakta kalacak mı, vs.) yerini başka bir belirsizlik evreni alır: “Yeni Mısır” ne kadar İslami olur? İsrail’le adı konulmamış müttefiklik hâli ne olur? Daha demokratik, farklı siyasi güçlerin konsensüsüne dayalı bir rejim inşa edilir mi? Nüfusun yüzde 10’unu teşkil eden Hıristiyan Kıptiler ne yapar, konsensüse katılırlar mı, yahut başlarına bir iş gelir mi?
Bu son konu başlığına, Irak’ta seküler Baas rejiminin Amerikan-İngiliz marifetiyle yıkılmasının ardından Pandora’nın kutusunun açılması ve bu ülkenin Hıristiyanlar için yaşanmaz hâle gelmesi deneyiminin ışığında da bakılmalı.
“GERİCİ” BİR REJİM
Mübarek rejimi kendi halkına her açıdan yabancılaşmış bir rejim. Mısır, nüfusunun üçte ikisinin 30 yaş altında olduğu ve işsizlerin yüzde 90’ının bu yaş diliminde yer aldığı bir ülke. Çalışan nüfusun büyük kısmı da yoksul. Demokrasinin olmadığı; yıpranmış, yozlaşmış ve halkın gözünden düşmüş bir zümrenin 30 yıldır başta olduğu bir ülke.
Yanıbaşındaki Filistin halkının mücadelesine sırtını dönmüş, İsrail’le yakın ilişkileri olan, Gazze Şeridi’ne İsrail’le beraber ambargo uygulayan, ABD’nin müttefiki bir rejim. Baştaki idare pek çok Mısırlı’nın utanç duyduğu, hiçbir şekilde bu insanları temsil etmeyen bir nitelikte. Böylesine çürümüş ve pek tereddüt etmeden ‘gerici’ olarak niteleyebileceğimiz bir rejimin yıkılması işten bile olmamalı ilk bakışta. Ama kazın ayağı pek öyle değil.
Evvela Mübarek’in devleti, Zeynel Abidin Binali’nin devletine göre daha “sağlam”, daha kök salmış bir rejim. Kahire sokaklarında daha gün ışımadan, yerel saatle 3 buçuk sularında kimliği bilinen pek çok eylemcinin polis tarafından evlerinden alınıp götürüldüğü bilgileri geliyor. Birkaç saat önce internetin bütün ülkede kesildiği bilgisi düştü ajanslara. Yani bu polis devleti zor kullanarak, en azından bu sefer de, ayakta kalmayı başarabilir. Tabii akabinde muhalefete bir takım ödünler de verilecektir. Macun çıktı bir kere tüpten.
BATI’NIN SADIK MÜTTEFİKİ
Ancak Mübarek rejiminin asıl dayanağı, hem iç hem de dış güçlerin ortak tercihi olması. İçeride, büyük sermaye ve ordu Mübarek’in başta kalmasından yana. Belli ki uluslararası kapitalizm de Mısır’da en azından şimdilik “istikrar” bozulmasın istiyor. ABD ve İsrail Mübarek’in Mısır’ından son derece memnun. Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ülkede reformların yapılması için çağrıda bulundu, internet sansürünü kınadı, fakat hepsi bu kadar… Mısır hükümetini doğrudan kınamadı, taraflara şiddete başvurmayın çağrısında bulunmakla yetindi. İngiliz Dışişleri Bakanı William Hague de aynı telden çaldı.
NE OLURSA ‘DEVRİM’ OLUR?
Dünyanın egemenleri (hani şu “uluslararası toplum” dedikleri) İsrail’in komşusu olan bir ülkedeki güvenilir ve öngörülebilir rejimin yıkılmasına hiç hazır değil. Buna engel olmaya çalışacakları da açık. Tabii burada Batı için önemli olan bizatihi Mübarek değil. Mübarek ülkeyi terk etmek zorunda kalsa ve ordu idareyi ele alsa, yahut Batı’nın –istikrarı sağlaması koşuluyla– başa geçmesinden memnun olacağı bir lider (Baradey gibi) Mısır’ın yeni devlet başkanı olsa, buna hiçbir ABD’li veya AB’li yetkiliden itiraz gelmez.
Ancak Mısır’da sadece ve sadece sokaklara dökülen yoksullarla orta sınıfların çıkarlarını ve iradesini yansıtan bir yeni rejim kurulursa, işte bu gerçekten devrime yakın bir şey olur.