Balık Ayhan'la, katıldığı AK Parti grup toplantısının hemen ertesinde konuşuyoruz. Elbette Başbakan'ın toplantıda söyledikleri gururlandırmış onu. Bugüne dek darbukasıyla büyük başarılar elde eden sanatçı şimdi Romanların sosyal hakları için mücadele ediyor, açılım için yeni projeler üretiyor. Balık Ayhan'la akademi kurmayı düşündüğü Kasımpaşa'da buluştuk. Bize ailesini, hayatını ve Romanlar için yaptığı çalışmaları anlattı.
Hacıhüsrev'de doğmuşsunuz. Orada büyümek size ne kattı?
Çok renkli kişiliklerle büyüdük. Komşularımızla bin bir türlü selamlaşırdık. Bir de ben mahallenin sevilen çocuğuydum. Mahallenin büyükleri annemin kucağında severlermiş beni. Çok çeşitli, bol renkli bir mahalleydi. Her kültürle anlaşıyorsun, hepsiyle birleşiyorsun. Kabadayısı da var, esnafı da. Zengini de var, fakiri de. Yabancısı da var. Rumların yaşadığı bir yer. Alt yapısı aslında çok sağlam. İyi ağabeyler vardı. Hatta Balık ismini mahalledeki ağabeylerim koydu bana. Yüzme bilmediğim için her defasında "balık gel, balık git" demişler. Ben yüzmeyi 1999'da öğrendim. O yüzden adım balık kaldı.
İlişkilerin sıkı fıkı olduğu tam bir mahalle kültürü yani.
Her zaman sofraları açık, gönülleri açık, pencereleri açık, kapıları açık insanlardık biz. Sokaklarda otururduk. Halıları yayıp çay, kahve içerdik Bahçelerde toplantılar... Hüzünlerimiz de, neşelerimiz de ortaktı. Hep beraber gülmeyi, eğlenmeyi, hüznü yaşamayı bilen insanlardık.
Siz ünlü olana kadar Roman olduğunuz için neler yaşadınız?
Ünlü olana kadar neler yaşadım? Şimdi bunlar anlatılmaz yaşanır. Onları anlatamıyoruz ama zamanını bekliyoruz. Aslında tepkiler de aldım. Kibariye'den sonra Roman kimliğini açıklayan kişi benim. Çok yadırgandım. Aslında anlatabileceğim çok şeyler var bu konuda ama şu an olmaz. Daha zamanı var her şeyin. Dışlanmadım ama yadırgandım. Bill Clinton'a çalana kadar böyleydi. Cemal Reşit Rey salonunda Bill Clinton ayağa kalkıp "Voov Mr. Fish" dediğinde o zaman bütün Romanların bana olan bakış açısı değişti. Mahallemde de değişti, Türkiye'de de.
Nasıl bakıyorlardı ki daha önce?
Dedim ya yadırgama vardı. Kendi çevremde vardı öncelikle. Biz Romanız diye söyleme diyenler vardı. Anlatabiliyor muyum?
Neden söylemenizi istemiyorlardı? Bu kadar utanılacak bir şey mi?
Utangaçlık ve korkular vardı. Kimse kimseye açıklayamıyordu. Hiç bir insan dünyada nerede doğacağını, hangi dinden, hangi ırktan olacağını seçme şansına sahip değil. E böyle bir şeye sahip olmayınca, siz dünyaya geldiğinizde annenizden babanızdan utanabilir misiniz? Fakat kimliklerini gizleme duygusu vardı diyelim. Kimliklerini açmadıkları sürece sanki daha çok kabul göreceklermiş gibi bir intiba vardı. Kabaca bunu diyelim. Hala da var.
HAYATIM ROMAN!
Romanlar neşeli insanlar. Çalgısız yaşayamazlar, etsiz yemek yemezler. Ama siz başka hangi cümlelerle anlatıyorsunuz onları?
Televizyonlarda filmlerde anlatıldığı gibi değil aslında. Kapı gıcırtısına oynayan, dizilerde anlatılan gibi değiller. Onların da neşeleri ve hüzünleri vardır. Yani hayata boş vermiş insanlar diyemeyiz Romanlara. Kendi içlerinde yaşadıklarını, kederlerini bir an unutup, amaaan diyip devam ederler. Yokluk, işsizlik ve eğitimsizlik var. Dışa vurulamayan acılar var. O kadar ciddiler ki aslında hayatla dalga geçmeyi beceriyorlar.
Çalgısız da yaşayamazlar...
O şarkının yazarı Kasımpaşalı bir ağabeyimiz Naci Göçen'dir. Geçen gün konuştuk kendisiyle. Hocam dedim gördün mü şarkın ne hallere geldi. 'Balık, Başbakan o sözleri okurken ağladım' dedi. Evet o şarkıda da söylendiği gibi çalgısız yaşayamazlar. Şarkı söylemek başlıca sanatlarıdır. Müzik ve dansla başlarlar hayata. Sonra çeşitli sanatlarla ilerlerler. Müzikte ve dansta başarılı oldukları söylenmekte, görülmekte, yaşanmakta. El sanatları da var biliyorsunuz demircilik, kalaycılık.
Evet, ailenizde de herkes demirciymiş. Siz hariç.
Babam demirci ustasıydı. 8 kardeşin en ufağıyım. En ufak olmanın hem şansı vardı, hem de kadersizliği. Bakkala hep sen gidersin, çeşmeye sen, gaz beklemeye sen, yağ almaya sen gidersin. O dönemde babam hep demirci olmamı istedi fakat sabahları çok erkek kalkıyorlardı. Sabah sabah demir tutmak beni soğuttu. Yani ürktüm. Sonra kunduracılığa başladım. Asıl mesleğim kadın ayakkabıcılığıdır. Sonra müziğe ilgim başladı. Önceleri ailedeki herkes karşıydı müzisyen olmama. Biz Selanik göçmeni olduğumuz için aileme tersti müzik. Ama annem inanmıştı. Sonra ağabeylerim derken öyle devam etti.
Peki ya babanız?
Babam alemciydi benim. İşlere gitmezdim oturur ona çalardım. Ama o hiç istemiyordu müzisyen olmamı. Yapacaksan iyi olmalısın diyordu. Hatta askerden geldikten sonra bana sordu 'Müzisyenliğe devam mı yoksa evlendirelim mi seni?' diye. Ben devam dedim. Ve yola çıktım. Ama şükürler olsun babamı hiç utandırmadım.
Neden müziğe karşı çıkıyorlardı?
Ne biliyim kabul etmediler. Onların mesleğinden olmamı, hayatımı daha iyi kazanmamı, elimde iyi bir sanatımın olmasını istiyorlardı. Çünkü onlara göre müzisyenlik düğün şarkıcılığı gibi bir şeydi. Sonra ben kendimi ispatladım. Hatta ilk televizyona çıktığımda babam ağlamıştı.
İlk müzik grubunuz ismini Emir Kustarica'nın filminden almıştı. Çingeneler Zamanı Orkestrası. Şimdi Çingene kelimesi yasadan çıkarıldı. Sizi de rahatsız ediyor muydu bu kelime?
İlk orkestram benim için çok değerliydi. O zamanlar çingene kelimesi filmle beraber sevmişiz demek ki. 'Bırak şimdi Çingene hesabı yapma' derler ya ben çok alınırım. Arkadaşlarıma da derim benim yanımda konuşmayın bari diye. Ben o kadar şey kötü düşünmem, daha olumlu bakabiliyorum ama başkaları bakmayabilir.
Hayatınızı anlattığınız bir kitap yazsanız kitabın adı ne olurdu?
Hayatım Roman olurdu herhalde. Böyle bir kitap çalışmam var ama ne zaman tamamlanır bilmiyorum. Bir de film olması için yazdığım senaryolar var. Hatta bir senaryoda bana ilk darbukamı Mahir Çayan aldı diye yazdım, herkes gerçek sandı. Oysa o bir senaryoydu.
Albümlerimde felsefe yaparım diyormuşsunuz. Albümle felsefe yapmak nasıl oluyor?
Ben aslında felsefe yapmam. Yanlış anlatmışlar. Felsefe demeyelim ona daha duyguluyumdur. Albümlerimde ruha bakarım. Benim hiçbir albümünde rakı, bira içemezsiniz. Sadece dinlersiniz. Bir ritimci olmama rağmen müzikal yanım ağırdır. Stüdyoda değişen bir adamım. Hüznü anlatırım. Doğru düzgün neşeyi belki 11818'de anlatmışımdır. Hiçbir enstrümantal albümümden para kazanamadım ama kariyer açısından güzel şeyler oldu.
ESKİDEN NOTA DEĞİL ROTA VARDI
Siz aynı zamanda İstanbul Roman Kültürleri ve Sanatları Derneği'ni kurdunuz. Şimdi ne gibi çalışmalarınız var?
Türk Roman kültürünü korumak amaçlı kurulduk. Yani o kültürü yaşatmak için uğraşıyoruz. Çocuklarımıza bir akademi kurmayı amaçlıyoruz. Kasımpaşa'da Başbakanımızın da desteğiyle bir Roman akademisi hayalimiz var. İstanbul'dakiler müziğe daha yatkın. Müzisyenlerimiz hakikaten çok başarılı ama bir yerde toplanıp daha akademik bilgilerle yürüsünler istiyoruz. Tamam, eskiden nota bile yoktu, rota vardı ama şimdi durum değişti. Yeni gelen kardeşlerimiz bunu yukarıya taşıdılar. Bunların hepsi hayalimdi, yavaş yavaş gerçekleşiyor.
Ne zaman açılacak akademi?
Akademiyi ilk olarak Başbakan Erdoğan'la konuşacağız. Randevu almaya çalışıyoruz şimdi. Yine birkaç dernek bir araya geleceğiz. Temsilciler ve çalıştay kurulu oluşturacağız. Başbakanımıza artık merhaba diyeceğiz.
Akademide başka neler olacak?
Özellikle müzik ve dans olacak. Çünkü çok yetenekli dünya çapında müzisyenler var. Zaten dünyaya baktığımız zaman dünya müziğine yön veren ırk Romanlar. Hala Türk Roman müziğini dünyaya tanıtamadık. Şimdi bunu yapmaya çalışıyoruz. Evdeki gibi sahnede de olursak işte o zaman bu müziği herkes tanır.
Roman Akademisi yolda
AK Parti grup toplantısına da bu akademi için mi gittiniz?
Yok hayır. Merak ettim, sadece merak. İzlemek istedim. Diyeceksiniz televizyondan da izlerdin. Ama ben o havayı koklamak istedim. Roman açılımının moderatörü Bursa milletvekili Ali Koyuncu'ya 'Derneğimle parti toplantısına gelmek istiyorum' dedim.
Başbakan bizim Balık Ayhan'la söylemlerimiz uyar dedi. Böyle bir konuşma yapacağından haberiniz var mıydı?
Hayır yoktu. Söylemler meselesine gelince ikimiz de Kasımpaşalı'yız. Orada anlatmak istediğini biz göz göze bakınca anlarız. Yani bunu yaşamak lazım, anlatılamıyor. Kasımpaşalıyız ya, bilir yani. Şöyle bir arkadaşımızla göz göze gelelim, ne haber nasılsın demeyiz bile. İşaretle biter iş. Başbakan'la ben doğal Kasımpaşa üniversitesinin öğrencileriyiz.
Erdoğan'ı nasıl bir lider olarak görüyorsunuz?
Çok karizma her şeyden öte. Çok da yakışıyor. Bakınca, gülünce, konuşunca kalite diyorsun. İçimi titretiyor Başbakan. Beyoğlu Belediye Başkanı adayıyken bile belliydi. Gelirdi, konuşmalarını izlerdik. Sadece bakardık, 'Bu ağabey ne anlatıyor?' diye. Sonra bir baktık ki büyükşehir belediye başkanı olduğunda da güzel söylemleri var. Ben Başbakanımızı eski dönemden tanıdığım için o zaman da böyle hayranlıkla izlerdik.
Romanların bir kısmı size karşı çıktı. Başbakan'a yağcılık yapıyor diyenler de var. Yalaka, yağcı mı diyorlar. Ya işte önce bu işe bir intiba kazandırmamız lazım. Ben hiçbir zaman yağcı olmadım, bilen bilir. Toplumu temsilen gittim, kendi menfaatlerim için değil. Maalesef bunlar da olacak. Eleştiriye açığım. Muhalefet de olacak, seven de, sevmeyen de. Biz şimdi İstanbul Roman Federasyonu oluşumu içerisindeyiz. Biliyorsunuz bu açılımdan sonra mantar gibi dernekler oluşmaya başladı. Bir mahallede 3-4 tane dernek açılmaya başladı. Sanıyorlar ki devletimiz develerle yüklü altınlar getirecek. Öyle değil bu iş projelendirilecek. Bunu Trakya'dan İç Anadolu'ya, kadar güzel birlikler oluşturup içini hep beraber dolduracağız.
RÖPORTAJ:AYSEL YAŞA