Çıkmazdaki ülke Lübnan
Lübnan'da yaşayan ünlü İngiliz gazeteci Robert Fisk, 'Çıkmazdaki ülke Lübnan: Refik Hariri’nin Öldürülmesinin Zihinlere Kazındığı Ulus' adlı makalesinde şunlara yer verdi;
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-01-19 01:48:41
Çıkmazdaki ülke Lübnan:
Refik Hariri’nin Öldürülmesinin Zihinlere Kazındığı Ulus
Robert Fisk
Askerler, her yerde askerler. Vadilerde, dağlarda, Beyrut sokaklarında. Hiç bu kadar askeri bir arada görmedim. Bunlar, Kudüs’ü mü “özgürlüğüne kavuşturacak”? Yoksa tüm Arap diktatörlüklerini mi yıkacaklar?
Bu askerlerin görevi, herhalde, Lübnan ülkesinin bir iç savaşa doğru kaymasını durdurmak olmalıydı. Bize söylenene göre hükümeti parçalayan Hizbullah’tı; ki bir dereceye kadar doğrudur. Çünkü, pazar günü, bize; Birleşmiş Milletler’in Lahey mahkemesi kararına göre, eski başbakan Refik Hariri’yi vuranların, Hizbullah üyeleri olduğu söylendi.
ABD, Lahey mahkemesinin, suçlu kişilerin listesini vermesi talebinde bulunuyor. Fransa da aynı şeyi istiyor. Ve tabiî ki İngiltere de. Bu biraz garip bir istek çünkü, 2005’te, Beyrut dağlarının üzerinden giden yolda, benden 366 metre uzaklıkta bulunan Bay Hariri öldürüldüğünde, hepimiz, bu olayı Suriyelilerin gerçekleştirdiğine inanmıştık. Bu arada, Suriye Başkanı değil tabiî. Beşar Esad değil, Suriye Baas Partisi’nin güvenlik birimlerinin gerçekleştirdiğine. O zamanlar buna inanmıştım ve hâlâ da aynı şeye inanıyorum. Şimdi ise, bize, Suriye’nin dostu olan ve İran’ın (Lübnanlı olmalarına rağmen) Lübnan’da bulunan milisleri olan Hizbullah’ın bu olayı gerçekleştirdiği söyleniyor. Ve şimdi de ABD ve İngiltere, mahkeme kararını sürekli tekrarlayarak, bir şeyleri akıllara sokmak istiyorlar.
Hizbullah suçlanacaktır tabii ki. Bu karar üzerine, Başbakan’ın, yani eski başbakan Refik Hariri’nin oğlu Saad Hariri’nin başbakanlık görevi elinden alındı.
Lübnan’da 1976-1980 arasında hüküm süren ve kardeşin kardeşi vurduğu aynı çatışma dönemine şimdi geri dönüleceğine inanan pek çok kimse var. Ben bu konuda kuşkuluyum. Şimdi Lübnan’da; Paris’te, Londra’da, ABD’de eğitim görerek ülkesine dönmüş ve babalarının ve dedelerinin kanının dökülmesine izin vermeyecek yeni bir Lübnanlı nesil var.
Teorik olarak Lübnan’ın artık bir hükümeti yok ve adil bir şekilde gerçekleştirilen seçimlerin işbaşına getirdiği Saad Hariri kabinesi de yok. Devlet Başkanı Mişel Süleyman, yeni bir hükümet kurmak üzere resmî görüşmelere pazartesi günü başlayacak.
Hizbullah’ın istediği nedir? Lahey mahkemesinden bu kadar mı korkuyor ki, hükümetten çekilerek hükümeti yıkma gereksinimi duydu? Batılı güçler görmezlikten gelmek istese de, Lübnan sorununun çözümü çok basittir. Lübnan, Birinci Dünya Savaşı sonunda Fransa tarafından, bir Fransız sömürgesi olarak kuruldu. Lübnan’ın modern bir ülke olabilmesi için Lübnan’ın bunu itiraf etmesi gerekiyor. Ancak Lübnan bunu yapamaz. Lübnan, mezhepçilikten oluşmuş bir kimliğe sahiptir ve onun trajedisini oluşturan da tam bu mezhepçiliktir. Ve Başkan Sarkozy lütfen kulak verin, bu mezhepçiliği Lübnan’da başlatan da Fransa’dır.
Hizbullah’ın başını çektiği Lübnanlı Şii’ler, toplam nüfusun yüzde 40 kadarını oluşturuyor. Hıristiyanlar azınlıkta. Eğer Lübnan’ın bir geleceği olacaksa, bu, Şii-Müslüman bir ülke olmak durumunda. Biz bundan hoşlanmayabiliriz, Batı bundan hoşlanmayabilir. Ama gerçek bu. Buna rağmen Hizbullah, Lübnan’ı yönetmek istemiyor. İslâmcı bir cumhuriyet kurulmasını istemediğini tekrar tekrar belirtmiştir. Ve Lübnanlıların çoğu da bunu kabul ediyor.
Ancak, Hizbullah pek çok hata yapmıştır. Lideri Hasan Nasrallah, televizyonda, Lübnan Başkanı’ymış gibi konuşmuştur. Hizbullah, İsrail’le, 2006’da, “ilâhî zafer”le biteceğini iddia ettiği son bir savaş daha yapmak istiyor. İsrail’in de bir savaş daha yapmak isteyebileceğinden korkarız. Lübnanlılar savaş olmasını hiç istemiyorlar. Fakat Lübnan’ın Batı’lı sözde dostları istediğinden, Lübnanlılar, adım adım bir savaşın daha içine çekiliyorlar gibi görünüyor. Amerikalılar ve İngilizler İran’a zarar vermek istiyorlar. Bu yüzden, Bay Hariri’nin katili olarak Hizbullah’ı suçluyorlar ve bu yolla Lübnan hükümetinin düşmesinde de çıkarları var.
Ve, Hizbullah’ın, bu hükümetin düşmesini istediği yönündeki iddia da tamamen doğru. Bu hükümeti ve onun kabinesini bertaraf etmekle, Hizbullah, hükümetle yapmış olduğu ve hükümete ve hükümet güvenlik güçlerine zarar vermeme ilkesine dayanan Doha Anlaşması’nı da yok etmiş oldu.
Bu hükümetin düşmesi, Lübnan sekter (mezhep esasına dayalı bölünmüşlük temelli; Sendika.Org’nin notu) devlet bilmecesine Arap ülkeleri tarafından getirilen “çözüm”ü tamamen bir tarafa itti ve Lübnan’ın Hıristiyan müttefiklerinin de yardımıyla, “Lübnan’ı korku içinde bir ülke şekline dönüştürme” yolunda adım adım ilerlenmesini sağlıyor. Dün yollarda hiçbir araba görmediğimize şaşırmamak gerek. Lübnanlıların, Akdeniz güneşinin tadını çıkarmak üzere dışarıya adım atmaktan korkmalarına da şaşırmamak gerek. Hepimiz korku içindeyiz.
Fakat bana öyle geliyor ki Lübnan devleti artık büyüdü. Dün, Lübnan askeri Güçleri’nin Hıristiyan milislerden birinin Hıristiyan lideri Samir Geagea’nın, bir dağ kasabasındaki parti bürosunun önüne değişik bir resim astığı dikkatimi çekti. Ancak, üzerinde sivil giysiler vardı. Takım elbise giymiş ve kravat takmıştı. Eskiden olduğu gibi milis kıyafeti giymemişti. Bu iyiye işaret.
Lübnan’da iç savaş yok.
Bir aile meselesi: Saad Hariri
Saad Hariri, web sitesindeki neşeli bir ankette, “esnekliği”, en üst düzey doğruluk olarak gördüğünü açıklamaktadır. Lübnan politikasının en çapraşık sınırlamaları dahilinde esneklik en genel doğrudur ve yaşamı sürdürmek için gereklidir.
Bay Hariri, 11 Kasım 2009’daki seçimlerde yürüttüğü iki başarılı kampanya ile ve babasının ölümünden dört yıl sonra Başbakan oldu. Bu olay onun liderliğini kesinleştirdi ve ülkenin politikasını belirledi.
İstikbal (Gelecek) adlı ve bu hedef etrafında toplanan grubunun kazandığı 2005 seçimlerinde yürüttüğü kampanya sırasında, Saad Hariri, “Bunun olduğuna inanamıyorum; babamın burada olmadığına hâlâ inanamıyorum. Kendime yalan söyleyemem. Bugün, burada herkes babama oy verecek” şeklinde itirafta bulunuyordu.
Bay Hariri 40 yaşında, evli ve üç çocuk babası. Geçmişinde işadamı olarak çalışmış. 1992’de, Washington D.C.’deki Georgetown Üniversitesi’ni derece ile bitirmiş ve babasının ölümüne kadar, yedi yıl boyunca, 35 bin işçisi olan bir inşaat şirketinin yöneticiliğini yapmıştır.
Saad Hairi, babasının ölümünden Suriye’yi sorumlu tutmuştu. Bu görüş, Lübnan üzerinde on yıllardır sürmüş olan Suriye hakimiyetini bitiren ve Refik Hariri’nin ölümü üzerine düzenlenen muazzam Suriye-karşıtı protesto gösterilerinde bir araya gelen Lübnanlıların çoğu tarafından da paylaşılıyordu. Bölünmüş bir Lübnan’ın Sünnî bloğunun lideri olarak, Bay Hariri, kınamış olduğu Suriye’yi, savunduğu “esneklik” politikası gereğince, daha sonra aklamış, bu ülkeyi suçlamakla hata ettiğini söylemiş ve Suriye Devlet Başkanı ile barış yapmıştır.
14 Ocak 2011, The Independent
[Information Clearing House’daki İngilizce orijinalinden Hatice Aksoy tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir
SON VİDEO HABER
Haber Ara