Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ''Bu davanın adı KCK değil, zulüm davasıdır. Bu zulüm davasının bitmesi gerekiyor artık'' dedi.
Terör örgütü PKK'nın şehir yapılanması olduğu iddia edilen KCK ile ilgili davanın Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmasını izleyen Demirtaş, duruşma sonrasında gazetecilere yaptığı açıklamada, tutuklu bulunan 104 arkadaşlarının ana dilleriyle ilgili savunma yapamadıkları ve bu haklarının engellendiğini belirtti.
Bugün 17. celsenin görüldüğünü, beklentilerinin artık krizin son bulması olduğunu anlatan Demirtaş, ''Çünkü ortada bir hukuksuzluk var. İçeride arkadaşlarımız iki kelime Kürtçe konuşamıyor. Biz artık bu davaya zulüm davası diyoruz. Bu davanın adı KCK değil, zulüm davasıdır. Bu zulüm davasının bitmesi gerekiyor artık. Bugün arkadaşlarımızın kendi dilleriyle Kürtçe, Zazaca hangi dille istiyorsa savunmalarını yapmalarını ve tahliye edilmesi lazım. Beklentimiz budur'' diye konuştu.
Başbakanın yurt dışı dönüşünde uçakta gazetecilere (başörtüsü artık kamusal alana girmelidir) dediğini vurgulayan Demirtaş, şöyle dedi:
''Sayın Başbakana sormak istiyorum; eğer bu mahkemede içeride yargılanan kadın arkadaşlarımız başörtülü olsaydı ve hakim (ya başörtünüzü çıkarın ya da savunma yapamazsınız. Bu başörtüsü ile sizi yargılamayacağım tutuklu kalacaksınız) deseydi) Başbakanın tavrı ne olurdu, merak ediyorum? (Başörtüsü kamusal alana girsin) diyen Sayın Başbakan'ın Kürtçe'nin kamusal alana girmemesi için yürüttüğü bu mücadele çelişki değil midir? Bunu sormak istiyoruz. Bu çifte standarttır. O da bir kimlik, düşünce ve inanıştır. Ana dilde bir kimliktir, aidiyetle etnik kimlikle ilgilidir. Bu mahkemede şu anda büyük bir hukuksuzluk sürüyor. Kimse bunu hukukla açıklamayamaz.''
Demirtaş, 180 kişiyi domuz bağıyla katledip seri cinayetler işleyenlerin sokakta dolaştığını, siyasetçiler ve belediye başkanlarının Kürtçe konuşmak istedikleri ve ana dilleriyle savunma yapmak istedikleri için tutuklu olduklarını savundu.
''Buradan kamu vicdanından ve hukuktan söz edilebilir mi? Bunu sormak istiyoruz. İkincisi yargılama kamunun vicdanını onarmak için yapılır'' diyen Demirtaş, yargılamanın kamu vicdanını rahatsız ettiğini iddia etti.
Demirtaş, şöyle dedi:
''Kürtleri mahkemelere doldurup ırkçı bir anlayışla yargılamaya devam ederek Kürt sorununu çözemezsiniz. Bu ülkede birliği bu şekilde sağlayamazsınız. Bu yargılama tümüyle çökmüştür. Çökmüş bir iddianame üzerinde arkadaşlarımız tutuklu kalamazlar. Umut ediyoruz inşallah tahliyelerle birlikte Türkiye'de barış umutları artacak. Ana dille ilgili kısıtlama da bu mahkemede kalkacak. Kürtçe yasağını bu kadar anlamsız bir şekilde sürdürülmesinin garipliği garabeti de ortadan kaldırılmış olacak diye düşünüyorum. Yani bu kentte insanların yüzde 90'dan fazlasının ana dili Kürtçe olacak ama içerde 3 tane hakim 'Kürtçe konuşamazsınız' diye dayatacak. Böyle bir anlayış, böyle bir hukuk, böyle bir yargılama olur mu? Böyle bir eşit vatandaşlık hukuku olur mu?''
''ŞUAN BU YARGILAMA BİTMİŞ DURUMDADIR''
Demirtaş, Diyarbakır mahkemesinde insanların anadilini konuşamaması nedeniyle yargılamanın tıkandığını ifade ederek, şunları söyledi:
''Bu durumda, bu mahkeme bu sanıkları yargılayamaz, bunun özeti budur. Şu an bu yargılama bitmiş durumdadır. Mahkeme heyeti sadece ne yapacağını şaşırmış bir şekilde zaman kazanmaya çalışıyor. Yargılama yapamıyor serbest bırakamıyor. Delilleri tartışamıyor. Çünkü 2 yıl süren tutukluluk sonrasında insanların kendisini savunmasına izin vermiyor mahkeme. Mahkeme dediğin yer savunma yapılacak yerdir. Orada savunma yapamayacaklarsa insanlar nerede yapacaklar, nasıl yapacaklar?. Bu insanları yargılamayacaksanız niye tutukladınız?. Eğer mahkemelerde bu insanları yargılayacak adalet gücünüz yoksa neden tutuklular?. O zaman serbest bırakın. Ortada bir yargılamak yok, ortada bir tiyatro var. Kendi ana dilini konuşmaya çalışan insanlar var, onları dışarıda destekleyen insanları döven, işkence yapan devlet var, içerde yargılamayı kabul etmeyen bir devlet var. Bunun dünyanın her yerindeki adı faşizmdir. Diyarbakır'da olunca adı değişmez. Bu faşizme artık son verilmesi lazım. Herkesin aklını başına alması lazım.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının kendi ana dilleri vardır. Ve bu dil her yerde özgürce kullanılmalıdır. Bunu bu ülkenin Başbakanı da, Cumhurbaşkanı da bütün yöneticileri de çıkıp artık kendileri söylemeleri lazımdır.''
Demirtaş, KCK operasyonlarının başladığı günden bu yana son iki yıl içerisinde partilerine başvurarak, ''çocuğum dağa gitti'' diyen aile sayısının bini bulduğunu ileri sürerek, ''Bin genç bu KCK operasyonları nedeniyle dağa gitmiştir. Bunun hesabını kim verecek?. Hani dağa gidişin yollarını kapatacaktınız?. 104 kişi tutuklu, bin kişi dağda. 3 ay tutuklu kalsalar 100 kişi daha dağa gidecek. Bu şekilde mi durduracaksınız akan kanı. Bu şekilde mi barış gelecek? '' dedi.
Barış arayışlarının çok ciddi bir şekilde tıkanacağından kaygı duyduklarını anlatan Demirtaş, bu nedenle çağrı yaptıklarını ve feryat ettiklerini savundu.
''Bu mahkeme binasında bu trajediye son verilmeyecekse, bundan her birimiz her yurttaş zarar görecektir''diyen Demirtaş, Türkiye'nin kargaşaya değil, barışa ihtiyacı olduğunu ve kaygılı olduklarını belirtti.
AA