Dolar

34,8959

Euro

36,6160

Altın

3.009,57

Bist

10.058,63

'Muhafazakar değerlere sahibiz, ama...'

Özgürlük alanlarını, demokrasi içerisine oturtmak gerektiğini ifade eden Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Burada televizyonlarda filmler de olacak, içki içenler de olacak, onlara saygı göstereceğiz, ama o saygı göstermek, bizim çocuklarımızı, ailemizi, şahsımızı eritecek, hasta edecek, bozacak ölçülere kesinlikle varmamalı'' dedi.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-01-14 10:29:49

'Muhafazakar değerlere sahibiz, ama...'


Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kanal D'de yayınlanan 32. Gün programında, Mehmet Ali Birand'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Programda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Yemen ziyaretine bazı bakanların, milletvekillerin ve 100'den fazla iş adamının katıldığını bildiren Arınç, Türkiye ve Yemen arasındaki vizelerin kaldırıldığı, 10'dan fazla anlaşmanın imzalandığını, iş adamlarının önemli iş sözleşmeleri yaptığını söyledi.

Birand'ın, ''Türkiye'de muhafazakar ve dindar değerlerin daha mı çok ön plana olacak'' şeklindeki sorusuna Arınç, muhafazakarlığın, muhafazakar düşüncenin, halkın ortak değerlerinin güçlü olmasının, Türkiye için şaşırtıcı olmadığını, AKP'nin de siyasi kimliğinin muhafazakar demokrat bir parti olduğunu belirterek cevap verdi. Bu kimliği bilerek, özümseyerek aldıklarını, muhafazakarlığın aile, ahlak ve inanç gibi değerlere bağlı olmayı ifade ettiğini, ancak tutuculuk, statükoculuk anlamında muhafazakarlık olmadığını kaydeden Arınç, muhafazakarlığın halkın geçmişten bu yana inanarak, yaşayarak sürdürdüğü bir olgu olduğunu ifade etti.

Muhafazakar değerlerin sosyal demokrat partililerde de bulunduğunu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun birçok konuşmasında muhafazakarlığın bulunduğunu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın da kendi açılarından muhafazakar düşünceleri canlı bir şekilde yaşattığını belirten Bülent Arınç, AKP döneminde Türkiye'de sağlıklı bir dönüşüm yaşandığını, bunda AB sürecinin, toplumda ayrımcılıkların ortadan kalkması, ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi, ceza yasalarında esneklik ve yoruma daha uygun bir yapılanmaya yönelik çalışmaların da etkisi olduğunu vurguladı.

Arınç, 1998 yılında ABD'ye ilk kez gittiğinde, ABD'lilerin aileye, eşlere sadakate, çocuğa ve din unsuruna önem verdiklerini gördüğünü, Meclis Başkanı olduğu dönemde Turgut Özal'ın ölüm yıl dönümünde yaptığı konuşmada, Özal'ın cenazesinde ''sivil, dindar, demokrat cumhurbaşkanı'' yazılı pankarta atıfta bulunarak, bir konuşma yaptığını ifade etti. Arınç, Özal'a duyulan sevginin temelinde onun sivil, halkla birlikte, demokrat, özgürlükçü, dindar ve inançlı olmasının yattığını söyledi. ABD ve AB'de dindarlığın kişinin inancını samimiyetle yaşaması olarak algılandığını bildiren Arınç, ''Muhafazakar değerlerin Türkiye'de dün yoktu da bugün varmış gibi ortaya çıkarılması, bunun üzerinden Türkiye Malezya mı, İran mı oluyor, Türkiye Ortadoğu'ya mı benziyor, eksen mi kaydı tartışmalarının yapılması doğru değil'' dedi.
 

'Dışarıya mesaj verme kaygısı var'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, Türkiye'de olayların büyütülerek, dışarıya mesaj verme kaygısı bulunduğunu belirterek, şöyle devam etti: ''Türkiye rayından çıktı, Batı yörüngesinden çıktı, başka yere gidiyor mesajı verilmek isteniyor. 'Ey AB uyuma, AK Parti'nin iktidarında Türkiye bu hale geliyor' demeye çalışıyorlar. İç kamuoyunda da AK Parti iktidarının yıpratılmaya çalışılıyor. Üsküdar sahilinde her gün toplanarak içki içen ve belli bir uygulamayı protesto eden bir topluluk vardı. Onlardan biri de daha sonra rahmetli oldu, bir gazetede yazardı. Hayattaki tek eylemi sahile gidip orada içkisini yudumlamak ve AK Parti iktidarı bak ben bunu rahatlıkla yapabiliyorum demekti. Bu örnekleri çok fazla büyüterek, günlük hayatı bunlarla meşgul etmek belki birilerinin işine gelebilir, ama seçim zamanında biz bunu yıpratmıştık gene de kazandı diyecekler. Halk kendi hayatında bütün bunları çok önemsiz bir yere koyuyor. Özel hayata kesinlikle karışmayız, bu saygı duyulacak bir şey. Her kesimin belli dayatmaları söz konusu olabilir. Bu muhafazakar kesim için de vardır, ama bütün bunları hayatın her alanına yaymak, her yerde bir büyük baskı varmış, bu baskıyı herkes hissediyormuş şekline getirmemek lazım. Meseleyi artık içki şişesinden alıp başka yerlere de götürmek lazım.''

AKP'nin ilkelerinin Türkiye'ye zararlı olmadığını, ekonomik başarıların bulunduğunu, Türkiye'nin 2002 ile 2010 arasında her şeyi mukayese edildiğinde çok iyi bir noktaya geldiğinin görüleceğini ifade eden Bülent Arınç, son 10 yıl içerisinde Türkiye'nin çok büyük başarılara imza attığını söyledi. Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü kazanmasının, sporda yaşanan başarıların, Eurovizyon'da alınan derecelerin, sanat, ticaret, kültür hayatında Türkiye'nin çok iyi bir gelişme içerisinde olmasının izah edilmesi gerektiğine işaret eden Arınç, ''Bunlar neden geçmiş dönemlerde değil de bu dönem yaşanıyor, izah edilmeli'' diye konuştu.
 

'Muhafazakar kesim bizden şikayetçi'

Muhafazakar kesimlerin kendilerinden şikayetçi olduğunu ifade eden Bakan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Anayasa, gençliği ve aileyi koruyacaksın diyor. Ailenin ve gençliğini korunmasına ihtiyaç var, ben bunu söylerken hükümette bulunan bir kişinin mesuliyetiyle düşünmem gerekir. Sokaktaki vatandaş, bana 'Ey hükümet, AK Parti, uyuşturucuya başlama yaşı 11'lere kadar indi, liselerin önünde bunun alım, satımı var, alkol kullanma yaşı 9'a kadar indi, çocuklarımızı kaybediyoruz. Aile değerleri altüst ediliyor, nikahsız birliktelikler teşvik ediliyor. Ne duruyorsun, bu kadar köprü yaptın, süratli trenler yaptın, barajlar yapıyorsun, aile elden gidiyor, çocuklarımız elden gidiyor. Nedir bu televizyonlardaki rezalet' diyor. Halk bizi sevdiği için bize güvendiği için söylüyor. Biz de onlara durun bakalım diyoruz. Her şeyin bir ölçüsü var. Evet muhafazakar değerlere sahibiz ama toplunun gelişmesi var, toplumda farklı düşünceler var, onların da haklarını vermemiz gerekir. Biz bu toplumda birlikte yaşayacağız, birlikte Türkiye'yiz diyoruz. Özgürlük alanlarını, demokrasi içerisine oturtmamız gerekir, bu televizyonlarda filmlerde olacak, içki içenler de olacak, onlara saygı göstereceğiz. Ama o saygı göstermek bizim çocuklarımızı, ailemizi, şahsımızı eritecek, hasta edecek, bozacak ölçülere kesinlikle varmamalı.''

Gündemdeki konunun içki yasağı olup olmadığının sorulması üzerine Arınç, yapılan uygulamanın içki yasağı olmadığını belirtti. Bakan Arınç, son günlerde içki yasağı şeklinde gündeme getirilen konuya ilişkin Tütün ve Alkollü İçkiler Piyasası'nın yaptığı açıklamanın konuyu açıklığa kavuşturduğunu kaydetti. Yapılan işlemin, özel hayata müdahale noktasında olmadığını bildiren Bülent Arınç, işlemin gençlerin alkollü içeceklere ulaşmasının zorlaştırılması olarak algılanması gerektiğini söyledi.

 

'Parlamenter demokratik sistem Türkiye için daha uygun bir sistem'

Arınç, parlamenter demokratik sistemin Türkiye için daha uygun bir sistem olduğunu ifade etti. Başkanlık sistemini isteyenlere saygı duyduğunu kaydeden Arınç, ''Bu bir düşüncedir, rejimi değiştirmez. Fransa usulü bence daha uygun, tam başkanlık sistemine göre. Kaldı ki bu da anayasa meselesi. Ona göre dizayn etmek lazım anayasayı. Yenisi yapılacak nasıl olsa. Tartışılır, konuşulur'' dedi. Başkanlık sisteminin güçlü bir sistem olduğunu, tarihsel açıdan Türkiye'nin sosyal dokusuna da uygun olabileceğini ifade eden Arınç, ''Ama ben Cumhuriyet dönemindeki tecrübelerden, parlamenter sistemin daha iyi olacağını düşünüyorum. Koalisyonların olumlu örneğini vermek güç. Ama ben bu düşüncemde yanlış olabilirim'' diye konuştu.

AKP tüzüğüne göre 12 Haziran'da yapılacak milletvekili seçiminin kendisinin son seçimi olduğunu bildiren Arınç, bir siyasi hareketin yürüyebilmesi için partinin güçlü kılınması, çok iyi insanların yetiştirilmesi ve o insanların önlerinin açılması gerektiğini söyledi. AKP'nin kuruluş felsefesinin yarışmacı, rekabetçi bir siyaset olduğuna dikkati çeken Bakan Arınç, ''Sayın Başbakan her seçimde 'İkinci parti olursam bırakırım' diyor. Muhataplarına dönüyor, 'Siz de bunu söyleyin' diyor. Hiçbirisi söylemiyor. Hepsi üçüncülüğe, beşinciliğe razı. Bu bir iddiadır, cesarettir. Sayın Başbakan, 'Ben üç dönemden sonra bırakırım, bir vakıf kurar o vakıfla hizmetime devam ederim, tecrübelerimi paylaşırım' diyor'' diye konuştu.
 

Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresi

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresine ilişkin bir soruyu şöyle cevaplandırdı: ''İlk seçildiğimizde, mevcut anayasa beş ve yedi yıldı. Anayasa, Ekim ayında değişti. Hukukun genel prensibi şudur ki bizim seçildiğimiz tarihte mevcut olan hükümler geçerlidir. Ben beş yıllığına seçildim, Sayın Cumhurbaşkanı yedi yıllığına seçildi. Sonra tartışma başladı. Anayasa hukukunda, idare hukukunda böyle bir müktesep hak yoktur denildi. Ben tartışmaların ortasında kaldım. Benim kanaatim, hukuk bilgim kadar, genel kanaat o tarafa yönelirse ben kendi kanaatimi bırakırım o tarafa geçerim. Bu, ayeti kerime değil. Yedi yıl olacaksa daha cumhurbaşkanımızın seçimine zaman var diye düşünebiliriz. Beş yıl olacaksa ikinci kez seçilmeye hakkı var diye düşünebiliriz.''

Milletvekili seçimine 4 yılda gidildiğini hatırlatan Arınç, Cumhurbaşkanlığı seçiminin de 5 yılda olması gerektiğini kaydetti. Cumhurbaşkanlığı süresinin gelecek yıl netlik kazanacağını ifade eden Bülent Arınç, ''Sayın Cumhurbaşkanına karşı saygısızlık olmasın, durup dururken bir tartışma çıkmasın diye aslında bu konuda konuşmuyoruz. Bu konuda ben galip olan, etkili olan hukuki altyapısı olan görüşe katılabilirim'' dedi.
 

'Cumhurbaşkanlığı seçimini Başbakan'la konuşmadık'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Çankaya Köşkü'ne çıkıp çıkmayacağına ilişkin bir soruyu Arınç, ''2007 seçimlerinden önce kendisiyle görüştük, Abdullah Gül adayımız oldu. Yenisini görüşmedik yalnız. Özel bir konuyu sanıyorum birbirimizle paylaşırız'' sözleriyle cevaplandırdı.

Bakan Arınç, Fener Rum Patrikhanesi'ni ziyaret ettiğini hatırlatarak, kendilerinin, azınlıklara patrikhaneye, farklı inanç gruplarına anayasa ve hukuk çerçevesinde eşit yaklaştıklarını vurguladı. Yetimhanenin tapusunun Patrikhaneye verilmesinin çok önemli olduğunu kaydeden Arınç, ''Siyasi irade geçmişte bunu vermiyordu. Bunu cebimizden vermiyoruz, hukuk bunu gerektiriyor. Ruhban okulu taleptir. 'Din adamı yetiştirmek istiyoruz' diyorlar. Açılacak mı açılmayacak mı konusunda bir tek şey söylüyorum, açılması gerekir'' dedi.

Arınç, şöyle devam etti: ''Bunları iç siyaset malzemesi haline getirmek isteyenler var, olsun biz bunların hiçbirisine değer vermeyiz. Bizim yaptığımız iş doğrudur. Azınlıklar ve onların hakları konusunda hükümetim döneminde önemli gelişmeler yaşandı, ben de bunların takipçisiyim. Karalıyız, doğru olanı yapacağız. Ermeniler, Museviler hatta Keldaniler için de bizim bakış açımız onlara saygı duymak ve onlara haklarını vermek.''

 

'Vicdanım iki açıdan rahatsız'

Bülent Arınç, ''Hizbullahçıların serbest bırakılması vicdanınızı rahatsız etti mi?'' sorusuna, ''Etti tabi'' yanıtını verdi. Vicdanının iki açıdan rahatsız olduğunu belirten Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Birincisi uzun yıllar içeride kalmışlar ama kararları kesinleşmediği için hala tutuklu statüsündeler. Duyduğum zaman şaşırdım bende. Yani bu kadar eylem yapmışlar, karar verilmiş Yargıtaya gitmiş dönmüş, bir daha gitmiş, bir daha dönmüş, ama karar kesinleşmemiş. Biz bu adamları unutmuştuk bile. Yani onlar cezaevindeler, hükümlülüklerini çekiyorlar diye biliyorduk, bir baktık ki halay çekmekle davul zurna çalmakla adamlar tahliye oldu. İkincisi bu adamların yaptıkları eylemlere hiçbir vicdan dayanmaz. Ben grup başkanvekilliğim sırasında 2 defa önerge verdim 2000 ve 2001 yıllarında. O zaman Fazilet Partisi Grup Başkanvekiliydim. İlk defa bu cinayetler ortaya çıkmaya başladı, kazılarlar yapılıyor, çıkıyor. Rahmetli Van'dan mı Ağrı'dan mı bir zat vardı İzzettin Yıldırım diye onunla ilgili olayları takip ettim.''

Hizbullah konusunda Meclis araştırması yapılması için grubu temsilen önerge verdiğini, ancak çoğunluğun buna taraftar olmadığını ifade eden Arınç, 2001 yılında bu tekliflerini yenilediklerini kaydetti. Hizbullah'ı ''terör ve suç örgütü'' olarak nitelendiren Arınç, ''Çünkü çok caniyane infazları var. Arkadan yaklaşıp ensesine, şakağına kurşun sıkarak pek çok imamı katlettiler, din adamlarını hedef aldılar. Yani hepsinin dindar olduğunu var sayarsanız ki öyle söylüyorlar, Hizbullah, Allah'ın hizbi... Ama katlettiklerinin yüzde 90'ı din adamları veya manevi şahsiyetlerdir'' dedi. Hizbullah'ın birileri tarafından PKK ile mücadele edecek bir örgüt gibi takdim edildiğini ifade eden Arınç, ''Hizbullah'ın neden kurulduğuyla ilgili birisine bir soru sorulacak olursa bu başta Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman'dır'' diye konuştu.

'Komisyon kurulsa da başına gelsem'

Geçmişte o dönemin araştırılmasının istenmediğini, ancak bugün Meclis araştırması açılmasında hiçbir engelin bulunmadığını kaydeden Bakan Arınç, şöyle devam etti: ''Allahım kalmasın alemde hiçbir hakikat nihan diye bir söz var. Alemde hiçbir gerçek gizli kalmamalı. Yani mesela bir komisyon kurulsa da bunun başına ben gelsem diye beklerim. Bugünkü sıfatımla ben böyle bir şey yapamam. Ama bunu çok istiyorum. Çok tehlikeli bir şey olduğunu da biliyorum. 1991 ile 1995 yılları arasında ben parlamentoda yoktum. Faili meçhul cinayetler araştırma komisyonu kurulmuş. Çok ciddi bir araştırma yapmışlar. Bu komisyon çok ciddi engellerle karşılaştı, hiçbir resmi merci kendilerine bilgi vermedi. Yazılar yazıldı, kapılar kapatıldı. Buna rağmen çok ciddi araştırmalar yaptılar. Meclis bu komisyon raporlarını bastırmadı, dışarda basıldı bu rapor. Görüşme istendi, görüşmeyi kabul etmediler. 1995'e kadar bir karanlık dönemin sadece dışarıdaki kitapçılar tarafından bastırılmış bir örneğini bulabilirsiniz. Bu aslında bugünkü PKK gerçeğini de Güneydoğu gerçeğini de bugün bazı yerlerde yapılan kazılarda çıkan kemikleri, iskeletleri de asit kuyularında doğru ya da yanlış az veya çok ortaya koyabilecek bir araştırma, ama engellenmiş.''
 

'Bakanlıktan ayrıldığımda düşüneceğim'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''O döneme ilişkin araştırmayı siz yapabilir misiniz?'' sorusunu, şöyle cevapladı: ''Ben bugünkü Başbakan Yardımcısı sıfatımla bunu yapamam. Ben hükümetin siyasi sorumluluğuna ortak bir insanım. Ama bakanlıktan ayrıldığım zaman bunu düşüneceğim. Bunun araştırılması BDP'lilerin istediği Hakikatleri Araştırma Komisyonundan çok daha önemli.''

Arınç, ''Hizbullah ölçeğinde Türkiye'nin belli bir döneminin örgütler ve cinayetler bağlamında, bağlantılar açısından, niçin, kimlerle irtibat... Mesela bir Cem Ersever olayını bugün açıkça çoğumuz bilmiyoruz. Buldanların nasıl katledildiğini, bunların görev olarak kimlere verildiğini... Jitem'in varlığını herkes kabul ediyor, ama resmi yazıya döktüğünüzde 'yok böyle bir şey' diyorlar'' diye konuştu.

Bülent Arınç, ''8 yıldır AK Parti iktidarda, olmayacak şeyleri yaptınız. Bu niye olmuyor?'' sorusuna şu yanıtı verdi: ''Ben başbakan olsam şöyle düşünürüm, biz hükümetiz, güçlü bir hükümetiz, elimizde pek çok imkanlar var. Dolayısıyla ben Türkiye'de mafyayı, çeteleri çökertmiş bir iktidarım. Mutlaka Tayyip Bey de böyle düşünüyor. Bunun ayrıca araştırılmasına gerek yok, biz biliyoruz ve gereğini yapıyoruz anlamında hükümet düşünür. Muhalefet ise 'senin bildiğin gibi değil, aslında bu konunun araştırılmaya ihtiyacı var' diye düşünmesi lazım. Ama muhalefet verdi önergeyi, ama kabul edilmeyebilir. Hükümet icra makamıdır. Başbakan şunu düşünüyorsa doğrudur, ben bunların hakkından geliyorum, 55 tane çeteyi çökerttim, çoğu yargılandı ve içerde. Bir kısmının da başka amaçlı olarak kurulanların yargılanması devam ediyor. Dolayısıyla Meclis araştırmaları icrai değildir. Yani sonucunda rapor okunur ve tartışılır. Meclis soruşturmaları icraidir. Yani soruşturmalardan bir neticeye gidebilirsiniz. Ama Meclis araştırması sadece bilgi toplar.''

Geçmiş dönemde yaşananların araştırılmasının geleceğe de ışık tutması, Parlamentonun gücünü göstermesi açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Arınç, şu anda bir özgürlük ortamının yaşandığını ve herkesin iddialarını ortaya koyduğunu söyledi.
 

'Yargıda çekişme var'

Bülent Arınç, ''Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, 'Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu tasarısıyla yeni bir süper temyiz mahkemesinin kurulacağını' söyledi. 'Bu bitmez bir yanda istinaf mahkemesi, öbür tarafta Yargıtay, Danıştay, davalar bitmeyecek büyük bir tehlike geliyor' dedi. Siz nasıl görüyorsunuz?'' sorusunu, ''Yüksek yargı içerisinde geçmişten bu yana bir çekişme var'' diye yanıtladı. Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında geçmişten bu yana yetki ve görev paylaşımı noktasında ciddi itilaflar olduğunu ifade eden Arınç, Anayasa değişikliğiyle birlikte Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın da yapısında değişimler olduğunu, Anayasa Mahkemesi Kuruluş ve Teşkilat Kanunu ile HSYK Kuruluş ve Teşkilat Kanunun buna uyarlanması gerektiğini belirtti. HSYK kanununun çıkarıldığını hatırlatan Arınç, ''Anayasa Mahkemesi 17 üyeli oldu, bireysel başvuru hakkı tanındı, daireler halinde çalışacak, görev sahaları yeniden belirlendi. Bunun da yeni bir yasayla Meclisten geçmesi lazım ki seçim dönemine giriyoruz, bunu da bir an önce çıkarmamız lazım'' dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle devam etti: ''Burada sanıyorum Yargıtay Başkanının iki noktada itirazı olmalı, birincisi bireysel başvuru hakkının tanınması yoluyla Anayasa Mahkemesi süper mahkeme olacak, Yargıtayın da kararlarını inceleme merci olacak. Türkiye'de yargı sürecini tüketmedikçe Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidemiyorsunuz. Türkiye'de yargı süreci tükendiğinde Anayasa Mahkemesine gideceksiniz. Geçmişten bu yana buna itiraz eder Yargıtay. Yani bizim kararlarımızı sen inceleyemezsin. Bir itiraz noktası odur. Mesela Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmasını Yargıtay hiçbir zaman istemez. Bu görev bize verilmeli der. Üyelerinin profiline bakar, sizin içinizde cezacı yok der. Bir başka şekilde de sanıyorum Anayasa Mahkemesi üyelerinin özlük haklarında dahi iyi gelişme, avantajlar olacak. Buna yönelik itirazları olabilir. Bunların hepsini karşılarız. Bunların konuşulması doğaldır.''

'Yüzde 47 ve üzeri oy alırız'

Bülent Arınç, ''Seçim konusunda AK Parti ne alacak bir tahmininiz var mı?'' sorusuna, ''Yüzde 47 çok yüksek bir rakamdı 2007 için. Ben o kadar yüksek bir beklenti içinde değildim. Yani 40-43'ler seviyesinde bekliyordum. Halk bu. Nasıl tepki vereceğini seçimde gösteriyor. Şimdi bizim için ulaşılması gereken yer yüzde 47'yi korumaktır, hatta mümkünse üzerine çıkmaktır'' yanıtını verdi.

Arınç, yüzde 47 ve üzeri bir oy alacaklarını tahmin ettiğini söyledi. Program sunucusu Mehmet Ali Biran'ın ''Yani üstü deyince...'' demesi üzerine Arınç, ''Üstü olunca artık ağanın eli tutulmaz'' diye espri yaptı. ''CHP ne yapar?'' sorununa da Arınç, ''CHP bugünkü gidişiyle umutları kısa zamanda tüketir gibi geliyor bana. Yani Sayın Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığa gelmesi ve ilk hareketleri belli bir ilgi alanı haline getirmişti CHP'yi... Yani yüzde 25'lerde kalır diye düşünüyorum'' cevabını verdi.

Arınç, MHP'ye, MHP'nin tabanına uzak bir kişi olmadığını belirterek, ''Ama halen baraj sorunu olduğunu çok söylüyorum. Geçebilirler ama kıl payı, kılıcın üstünde'' dedi.

 

'Muhteşem Yüzyıl'

Birand'ın, ''Muhteşem Yüzyıl'' dizisini izleyip izlemediğini sorduğu Arınç, Beşiktaş-Manisaspor maçına baktığını söyledi. Dizinin ilk bölümüne kısmen baktığını ve fragmanların dikkatini çektiğini bildiren Arınç, TBMM'de, diziyle ilgili yaptığı konuşmaya değindi. Bülent Arınç, diziyle ilgili çok şikayet geldiğini, Amerika kongresinde, İspanya meclisinde fotoğrafı olan Kanuni'nin böyle olmaması, Halit Ergenç gibi birisine de çok yakışmadığı yönünde şikayetler bulunduğunu söyledi. RTÜK'ün yayına girmemiş bir dizi hakkına karar vermesinin söz konusu olmadığını ifade eden Arınç, dizi gösterime başladıktan sonra şikayetler sonrasında RTÜK'ün kendi yasası içerisinde bunu dikkate alıp, raporlar doğrultusunda kanunun gereğini yapacağını kaydetti.

Bakan Arınç, ''Radyo Televizyon Üst Kurulu üzerinde siyasi olarak hiçbir ağırlığım yoktur'' dedi. Mehmet Ali Birand'ın ''Bu bir dizi, bir senaryo, bir rüya'' değerlendirmesi ve ''Niye bir tolerans olmasın?'' diye sorması üzerine Arınç, RTÜK'ün yayın ilkeleri doğrultusunda diziyle ilgili bir uyarı cezası verdiğini, bunun da ilk kademe olduğunu, program durdurmaya kadar gittiğini söyledi.

Arınç, yeni kanuna göre müeyyide sisteminin değiştiğini, RTÜK'ün duruma göre cezaya ilk kademeden başlamayabileceğini, ikinci veya üçüncü kademeden de başlayabileceğini bildirdi. Dizide hayali bir senaryo bulunmadığını, tarihi gerçeklerden yola çıkarak hazırlanmış bir dizi olduğunu belirten Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, tarihi şahsiyetler veya o dönem konusunda daha hassas olmak gerekebileceğini kaydetti. Dizilerin reyting almasının önemli olduğuna işaret eden Arınç, dizinin seyredilebilmesi için biraz ''baharat'' katılması gerektiğini, aşk, entrikanın koyulabileceğini söyledi.
 

'TRT de dizi yapıyor'

Bakan Arınç, TRT'nin de çok kaliteli dizileri bulunduğunu, ancak bu dizilerin reytinginin yüksek olmadığını ifade etti. Arınç, TRT'nin bu diziler yapılırken kamu yayıncılığı konusunda başka ölçülere de dikkat etmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu değerlerin milli manevi değerler olduğunu belirten Arınç, Osmanlı Padişahlarının da insan oldukları için zaafları, yanlışlıkları bulunabileceğini dile getirdi. Arınç, ancak bir imparatorluk içinde bir şahsı ve dönemini ele alırken tarihi gerçekleri haremden başlatmanın, haremle başlayıp haremle bitirmeye yönelik bir dizi yapmanın tartışılabileceğini ifade etti.

Bülent Arınç, dizileri izlenebilir kılmak, ilgiyi çekmek için, yaşanmış olayları başka bir perspektiften ele almanın mümkün olabileceğini vurgulayarak, ''Ama burada insanlarımızın endişelerine, eleştirilerine dikkat etmemiz lazım. Bu bir taleptir. Hiçbir dizi hakkında 75 bin tane müracaat yapılmamış'' diye konuştu. Halkın büyük tepkisini çeken bir dizi olduğunu ifade eden Arınç, bu tepkilerin haksız da olabileceğini belirterek, ''Ama RTÜK bunu dikkate almak zorunda. Bunu dikkate alırken sadece uyarı vermekle iktifa etmişse RTÜK aslında doğru bir iş yapmıştır'' dedi.

Özel hayat

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, insanların özel hayatlarına ve aile değerlerine önem verdiğini, özel hayatın mukaddes olduğunu ve korunması gerektiğini kaydetti. Özel hayatın mahremiyetine o zamanlarda da şimdi de önem verildiğini bildiren Arınç, biraz daha özen ve dikkat gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti: ''Bir siyasetçi, rakipleriyle çok iyi mücadele etti. Partisinde tek adam haline geldi, ama bir kaset yüzünden devrildi gitti. Partide değeri de kalmadı, kimse başını çevirip ona da bakmıyor. Eğer rakipleri onunla sözlü mücadeleye girişseydi başarılı olamayacaklardı. Kurultay üstüne kurultay yapsalardı, başarılı olamayacaklardı, ama birileri çok şeytanca bir şey düşündü, özel hayatını kasete aldı. Çok ahlaksız bir şey yaptı tabii. Bir bayan milletvekili, bir bay milletvekili... Bu ilişki, hiçbir zaman yıkılamaz denilen bir kişiyi geriye dönmemek üzere gönderdi. Burada şu var; Türkiye'de aile değerleri, sadakat, eşle olan ilgiler, ilişkiler hala değer görüyor, hala kuvvetli, hala yıpratılamaz. Toplumun ortak değerlerini rencide edecek şeyler yapmamalıyız. Ama bu filmler olacak, bu bizim zenginliğimiz. Tiyatrolar olacak...''
 

Anıt tartışması

Mehmet Ali Birand'ın ''Anıt ucube mi sizin için de? Siz de mi ucube olarak görüyorsunuz?'' diye sorması üzerine üzerine de Arınç, Kars'a gittiğini, ancak anıtı görmediğini söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile kendi değerlerinin bazı konularda çok örtüştüğünü belirten Arınç, kendisinin veya Başbakanın itirazının iki noktada toplandığını bildirdi.

Arınç, ''Birincisi bunun sanatsal bir değeri yok, nereden çıktı böyle bir şey. İkincisi de Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu'na aykırı olduğu söyleniyor'' dedi. ''Ama Başbakan çok net. Başbakan diyor ki bu bir ucubedir ve bu yıkılsın diyor'' diyen Birand'ı Arınç, ''Yıkılsın derken de Kültür ve Tabiat Varlıklıkları Kanununa veya kurulun kararına atıfta bulunuyor'' diye yanıtladı.

Bakan Arınç, Birand'ın ''Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın idare etmeye çalıştığını'' söylemesi üzerine şöyle konuştu: ''Yanlış bir şey yaptı. Yani Başbakanın ne söylemek istediği çok açık. Kültür ve Turizm Bakanımız tevil etmeye çalışmış olabilir. O da kendince doğru bir iş yaptığını görüyor ama çok açık. Allah bizi o durumda bırakmasın. Ama şu var, Türkiye'de heykellere baktığınız zaman hayran olabileceğiniz de var. Roma'ya gittiğiniz zaman çeşmelerin önündeki heykelleri gördüğünüz zaman hayran kalıyorsunuz. Bizde de bulunabilir, ama bizdeki heykellerin yüzde 50'si estetikten yoksun. Sanatsal değeri yok. Bunları yapmak çok da önemli bir şey değil. Çirkin olanı da yıkarsınız yenisini yaparsınız.''

Birand'ın ''Sizce de ucube mi?'' diye sorması üzerine Arınç, ''Ben aynı şeyi söylememiş olayım ama çok garip bir şey diyeyim o zaman. Ne yapayım farklı bir şey söylemiş olayım. Çok yakışmamış diyeyim. Neyi simgelediğini çok açık göremediğim bir şey diyeyim'' dedi.
Bülent Arınç, ''Heykellere, sanata karşı bir muhafazakarlık mı var?'' sorusu üzerine de ''Yok. Sanat, sanata hiçbir şey demeyiz'' diye konuştu.

Bülent Arınç, sözlerini şöyle tamamladı: ''Belediye başkanının yapacağı şey, eğer Anıtlar Kurulu'nun verdiği karar uygulanması gereken bir kararsa bunu kaldıracak. Yoo Başbakan böyle dedi diye kimse kanundan alınmayan bir yetkiyi kullanamaz. Başbakan kanaatini belirtmiş. Ben de başka bir yere giderim, 'bu ne kadar garip bir şey' diyebilirim. Beğenmek zorunda değil insan.''

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara