Wikileaks, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesi için ABD'den onay aldığının delili olarak gösterilen 'Araplar arası işlerde taraf olmayız.' sözünün belgesini yayınladı. Washington, dönemin Bağdat büyükelçisi olan April Glaspie'nin bu sözünü hiçbir zaman kabullenmemişti. Irak, 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etmiş, işgalden bir hafta önce Saddam, Büyükelçi Glaspie'yi kabul etmişti. Büyükelçi'nin bu görüşmedeki tutumunun işgale yol açtığı iddia edilmişti. Iraklı yetkililer, Saddam-Glaspie görüşmesinin tutanaklarını Batı basınına vermiş, bunlara dayanılarak, "ABD Saddam'ı, Kuveyt'i işgal etmeye teşvik etti" iddiası ortaya atılmıştı.
Wikileaks tarafından önceki gün açıklanan belgelere göre Glaspie, Saddam ile yaptığı görüşmeye ilişkin notunu aynı gün, 25 Temmuz 1990'da Washington'a gönderiyor. 'Saddam'ın Başkan Bush'a Dostluk Mesajı' başlıklı notta Büyükelçi, Saddam Hüseyin'in görüşmede, Kuveyt dahil bazı Arap ülkelerinin politikaları sonucunda ekonomik açıdan zarara uğradıklarını anlatıyor ve Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in arabuluculuk çabalarına değiniyor. Notlara göre en geç 30 Temmuz'da Kuveytlilerin Bağdat'a gelerek görüşmeler gerçekleştireceklerini söyleyen Saddam, "Mübarek'e, bu toplantıya kadar hiçbir şey olmayacak diye söz verdim." ifadelerini kullanıyor ve "Başkan Bush'a sıcak duygularımı iletiniz." diyor. ABD'nin bu görüşmede, "Kuveyt'i işgal etmene ses çıkarmayız" mesajı verdiğine dair iddialara yol açan o meşhur cümle de Büyükelçi Glaspie'in notunun devamında şu şekilde yer alıyor: "Büyükelçi (Saddam'a), 20 yıl önce Kuveyt'te görev yaptığını, o zaman da şimdi olduğu gibi, bu Araplar arası işlerde taraf olmadığımızı (ABD'nin belirli bir tavır geliştirmediğini) söyledi."
Glaspie bu görüşmeyle ilgili haberlerin ardından bakanlıktaki görevinden ayrılarak akademik hayatı seçmişti. Irak, Kuveyt'in tarihi olarak kendi parçaları olduğunu öne sürerek daha önce de bu ülke üzerinde hak iddia etmiş ve 2 Ağustos 1990'da da işgale başlamıştı. İşgalden sonra ABD, Batılı ülkeleri de yanına alarak Irak'ı fiili olarak parçalamış, 11 Eylül terör saldırısını bahane ederek de bu ülkeyi 2003'te işgal etmişti. Irak'ın işgal edilmesiyle bölgede dengeler yerinden sarsılmış, ABD Ortadoğu'ya tamamen yerleşmişti.
İran, İngiltere-Rusya'dan çok ABD'ye güveniyor
Wikileaks tarafından yayımlanan Amerikan gizli belgelerine göre İran, İngiltere ve Rusya'dan çok ABD'ye güvendiği konusunda Türkiye'yi bilgilendirdi. Amerikan basınında yer alan haberlere göre, ABD'nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Kasım 2009'da Washington'a gönderdiği kriptoda, bir İran heyetinin Türk Dışişleri Bakanı ile görüştüğünü ve yakıt ile uranyum takası konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını belirtti. İran heyetinin Türkiye'ye itimat ettiğini ve Tahran'ın Rusya ve İngiltere'den çok ABD'ye güvendiğini ifade ettiği belirtilen diplomatik mesajda, İran heyetinin ayrıca Rusya ve İngiltere'dense ABD'den yakıt almayı tercih ettiğini aktardığı kaydedildi. Büyükelçi Jeffrey'nin 26 Ocak 2010'da Washington'a gönderdiği bir başka kriptoda da, Türkiye'nin AH-1W Süper Kobra taarruz helikopteri alma ve bunun üretimini yapma arzusu ifade edildi. James Jeffrey, diplomatik notunda, "Bu helikopterin bizim envanterimizde bulunmadığı açıklamamızı kabul etmiyorlar. Savunma Bakanı Robert Gates taahhütte bulunmamalı." diyor.
Amerika, AB'ye ticarî savaş açmayı planlamış
Wikileaks'te yayımlanan yeni bir belgeye göre, ABD'nin Paris Büyükelçiliği, Fransa'nın Monsanto şirketinin genetik değişikliğe uğratılmış mısırını yasaklama girişiminde bulunması üzerine, AB'yi cezalandırma tavsiyesinde bulunmuş. Guardian'da yayımlanan belgede, ABD Büyükelçiliği Washington'a, genetik değişikliğe uğratılmış ürünlere karşı çıkan her AB ülkesine karşı askeri tarzda ticaret savaşı başlatılmasını tavsiye ediyor. Belgeye göre, Fransa'nın 2007'de Monsanto'nun GDO'lu mısırını yasaklama girişimine cevap olarak Büyükelçi Craig Stapleton, Washington'dan gerek AB'nin gerekse GDO'lu ürünlerin kullanımını teşvik etmeyen diğer ülkelerin cezalandırılmasını istedi. Konuyla ilgili diğer belgelerde de ABD diplomatlarının, tüm dünyada GDO'lu ürünleri hükümet açısından ve ticari açıdan stratejik bir zorunluluk olarak dayattıkları görülüyor. Belgelere göre, gelişmekte olan ülkelerde Katolik piskoposlar bu tartışmalı ürünlere karşı çıktıkları için ABD, Papa'nın danışmanlarına özel baskı uygulamış.