Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Adana Şubesi'nin Seyhan Kültür Merkezi'inde düzenlediği '2010-2011'de Türkiye Ekonomisi' konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Öztürk,bütün kesimleri savuran 2009 yılı kriz ortamında yaptığı açıklamaların içeriğiyle şimdikilerin birbirinden çok farklı olduğunu belirtti. Prof. Dr. Öztürk, "Krizde olan olmuş, kuyruğu dik tutmamız gerekiyordu. Umudun, inancın, psikolojilerin tamir edilmesi gereken bir ortamdı. Keza 'kriz yönetimi tedbirleri' ön plana çıkıyordu. Şimdi ise sakin bir liman ve umudun ülkesi olan Türkiye'de, geleceğe çok daha farklı bakabiliyor, yeni hayaller kurabiliyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Bundan sonra işadamlarının bütün dikkatinin krizden sonra dünyada nasıl bir düzen kurulacak? Coğrafyası, sektörleri, girdileri, pazarları neler ve nereler olacak? Türkiye bu düzenin neresinde yer alacak? Türkiye'nin fırsatları ve tehditleri nelerdir?" gibi sorularının cevabını aramada olmasını isteyen Öztürk, 2009 kriz yılı için 'bu fırtınada çürük ve fazla olgun meyveler dökülür, sağlam olanlar ayıklanır' tespitinde bulunduğunu söyledi. Bu tablonun hem ülkeler hem de şirketler için geçerli olduğuna işaret eden Prof. Dr. İbrahim Öztürk, şöyle devam etti: "Avrupa için 'bu çağın yeni hasta adamı' yakıştırmasını yapmıştık. Avrupa artık sallanıyor. Türkiye için bu pek de sevinilecek bir haber değil. Son yıllarda hükümetin ve sivil toplum kuruluşlarının Türkiye'nin pazarlarını çeşitlendirme çabalarının yoğunluğuna rağmen, maalesef Türkiye halen fazlasıyla Avrupa'nın mihverinde."
Şirketler için de aynı 'doğal seleksiyon' sürecinin yaşandığını ifade eden Öztürk, büyümeyi başarılı idare edemeyen, işler yolunda giderken kriz ve risk idaresini yapamayan birçok şirketin parlak bilançolarına rağmen adeta savrulduğunu anlattı. Şirket yönetiminde büyük zaafların bulunduğunu dile getiren Öztürk, 2010 yılı için 'iyimser temkinli' olduğuna dair yaklaşımına dikkat çekti. Öztürk, şu tespitleri yaptı: "Gerçekten yıl çok iyi geçti. Türkiye iyice ayrıştı ve hatta fark attı. Yıldızı parlayan bir ülke oldu. Şimdi 2011'e girerken Avrupa yine bıçak sırtında. Amerika da öyle. Ancak Amerikalılar kendilerini gündemin gerisine itmeyi başardı. Oysa iki kıta da yeterince kötü. Aralarındaki fark ise, ABD'nin krizlerin faturasını hem dünyaya hem de kendi halkına kesmeye hâlâ muktedir olması. Oysa dünün 'refah devleti' Avrupa buna muktedir değil. Avrupa'da İngiltere, İtalya ve İspanya sallanıyor. Her biri çok büyük bir ekonomi. Ne İrlanda'ya, ne de Yunanistan'a benzer. Arkasından herkesi sürüklerler."
2011 İÇİN SORUN BÜYÜK
2011 için de kendisine umut veren sorunun bu kadar büyük olduğunu ifade eden Öztürk, herkesin sorumluluk sahibi olarak davranarak, elini taşın altına sokması gerektiğinin altını çizdi. Yara bere içinde de olsa ikinci bir dalga olmadan Avrupa'nın bu badireyi geride bırakacağını varsaydığını aktaran Öztürk, "Bu varsayım altında seçim yılı olmasına rağmen Türkiye'nin kendi içinde büyük bir riski yok. Bunu hem siyasi riskler, hem de ekonomik riskler anlamında söylüyorum. Hükumetin 2011 bütçesi hem hükümet hem de toplum için yeterince güzel haberler içeriyor. Ne popülist bir seçim bütçesi, ne de halkı, başlıca yatırımları ihmal ediyor. Tam tersine toplumun en kırılgan kesimlerine ve enerji, ulaştırma, sağlık ve eğitim gibi öncelikli sektörlere yüzde 20'yi aşan oranlarda artırılan kaynak tahsislerine gidiliyor." şeklinde konuştu.
Büyüme 2011'de yüzde 5'leri aşabileceğini belirten Öztürk, isstihdam artışının devam etmesinin de çok muhtemel olduğunu açıkladı. Bu konuda büyük bir duyarlılık ve etkin programların devreye sokulduğunu bildiren Prof. Dr. İbrahim Öztürk, "Döviz kurlarında büyük bir dalgalanma öngörmüyorum. Her şeye rağmen TL güçlü kalacak. Altında ise bir gevşeme öngörmüyorum. Altın önümüzdeki uzun dönemin gerçek bir parası olarak tahtını koruyacak. Uluslararası düzendeki rezerv para sorunu devam ettiği sürece, halkın ve işadamının en hakiki rezerv parası her zaman altın olur." dedi. Programa çok sayıda davetli katıldı.