Cumhurbaşkanı'nın ne diyeceği elbette ki önemli ama bu ziyaretin yapılması dahi başlı başına bir mesaj değil mi? TÜBİTAK ödülleri nedeniyle Çankaya Köşkü'ndeki programdan sonra Gül'le konuşma fırsatımız oldu. Diyarbakır gezisini sorduk. "Bütün illerimizi nasıl ziyaret ediyorsam, Diyarbakır şehrimizi de öyle ziyaret ediyorum. Mesela geçen hafta Adana'daydım" cevabını verdi.
Bölgede beklentilerin yüksek olduğunu hatırlattık. Bir süre sessiz kaldı. "Başka illere nasıl gidiyorsam öyle bir ziyaret" diye karşılık verdi.
Ülkenin cumhurbaşkanı kendi vilayetlerinden birini ziyaret ediyor, denilebilir. Ancak kazın ayağının öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. İkinci dil, özerklik, ikinci bayrak gibi çözüm sürecini sabote etmeye yönelik çabaların olduğu bir dönemde bu ziyaretin yapılması daha büyük bir anlam taşıyor.
PLANLI ZİYARET
O nedenle gezinin son gelişmeler nedeniyle planlanıp, planlanmadığını sorduk.
"Daha önce planladığımız, takvime koyduğumuz bir ziyaret" dedi. Altını çizme gereği duymuş olmalı ki, "Nasıl diğer illerimizi ziyaret ediyorsam bu da öyle bir ziyaret" diye konuştu.
Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın bölgeyi ziyaretleri öncesinde örgüt çok bilinçli bir şekilde beklentileri yükseltiyor. Sonra dönüp, "İşte bir şey çıkmadı" diyebilmek için. Çünkü devletin şefkat elinin bölgeye ulaşmasından orada PKK, Ankara'da ise Ergenekon zihniyetindekiler rahatsız oluyor. Yıllarla elele verip, bölgeyi cehenneme çevirmişlerdi Şimdi onların döktükleri kanların ortasından çiçekler yetiştirilmek isteniyor. Kolay mı?
RANDEVU OLMAZ
İşte tam bu aşamada BDP'nin "demokratik özerlik" talebini iletmek üzere Cumhurbaşkanı'ndan randevu talep etmesi, çözüm sürecine hizmet etmez. Bilakis süreci sabote etmeye yarar. Çankaya Köşkü'nde bunun farkında. O nedenle randevu verileceğini sanmıyorum. Yine de Cumhurbaşkanı 2011 yılının mesajlarını Diyarbakır'dan verecek olması gösteriyor ki sorunun çözümü açısından kritik bir yıla giriyoruz.