Amsterdam'ın göbeğindeki cıvıl cıvıl Spui Meydanı'na hakim American Book Center'daki Beyaz Salon'a kaç kişi doluşabilirse, o kadar kişi, yan yana, dirsek dirseğe doluşmuş, birazdan yaşanacakları bekliyoruz. Beyaz Salon, şehrin bu havalı dükkânının her köşesinde olduğu gibi ağzına kadar kitap dolu. Bitişik nizam duran biz misafirlerden ve kitaplardan arta kalan tek müsait yerdeyse fotokopi makinesine benzer ama ondan hallice ve daha donanımlı bir aygıt duruyor. Bu tuhaf makinenin çalışıp marifetlerini sergilemesini görmek için oradayız. Neşeli bir, iki tanıtım konuşmasından sonra, görevli nihayet düğmeye basıyor ve Gutenberg'in matbaasını ilk eserini basarken görmüşçesine, bize tarihe tanıklık duygusu veren yedi dakikamız başlıyor.
Benzer anlara insan hayatında kaç defa şahit olabilir ki? Ya da kaç insan şahit olabilir? Bundan tam 560 yıl önce, Johannes Gutenberg'in Mainz'deki atölyesine kurduğu devrimci matbaayı bir Alman şiirini basarken gören bir avuç insan da belki tam böyle düşünüyordu. Ya da daha geçen sene, Apple'ın CEO'su Steve Jobs'u "yayın dünyasının geleceğini değiştirecek" diye lanse edilen iPad'i tanıtırken izleyen gazeteciler de belki aynı fikirdeydi. Yine de bizim tanıklığımız Jobs'dan ziyade Gutenberg'e yakın; zira yedi dakikanın sonunda homurtusu kesilen aletin ürün haznesinde, içinde bekleştiğimiz kitabevinin raflarındakilerden farksız, yepyeni, karton ciltli bir kitap beliriyor.
Makinenin adı Espresso Book Machine ve alâmeti farikası; adından da anlaşılacağı üzere, bir kitabı kısacık bir zaman diliminde, her şeyiyle üretebiliyor. Bir kitap ATM'si gibi de düşünebileceğiniz bu alet, müşterinin dijital veri tabanından seçtiği bir eseri, bir fincan espressonun hazırlanıp sunulduğu sürede, yani sadece birkaç dakika içinde basıyor, kaplıyor ve tıraşlıyor; kısacası standart bir kitap haline getiriyor.
Kıta Avrupası, bu makineyle yeni tanıştı; ama yayıncılık sektörünün üst düzey isimlerinin kurduğu On Demand Books isimli şirketin ürettiği Espresso, bu işi, daha çok tanıtım amacıyla birkaç senedir yapıyor. Sınırlı sayıdaki aletler ABD, Kanada ve İngiltere'deki birkaç üniversite kitabevinde bulunuyor. Üç adet Espresso da sembolik değeri yüksek Mısır'daki İskenderiye Kütüphanesi'ne konuşlandı. Ne var ki, bu icattan sadece sembolik bir değer yaratması beklenmiyor. Mesele tamamen ticari.
Espresso para kazanmaya hevesli bir iki genç mucidin garajda üretip piyasaya sürdüğü bir alet değil; arkasında kimin olduğu ve gerçekte ne yapacağı belirsiz Erke Dönergeci tipi bir devridaim makinesi ise hiç değil. Kıta Avrupası'na sunmak için seçilen bu şık kitabevine şöyle bir bakınca tahmin edileceği gibi, işin içinde esaslı oyuncular bulunuyor. Hachette, McGraw-Hill, Simon & Schuster, Macmillan gibi prestijli yayınevlerinin kitapları Espresso'nun ürün katalogunda şimdiden yerini aldı. (Bu yayınevleri ve daha onlarcası, bir süredir Lightning Source isimli şirket üzerinden "talep üzerine kitap basma" işlerini organize ediyor.) Üniversite ve devlet kütüphanelerinin, e-kitap formatında internete koyduğu eserlerin tümü de 2011 itibariyle Espresso tarafından basılabilecek. Kâr gördüğü her tarakta bezi olan internet devi Google'ın "Google Books" kapsamında ücretsiz sunduğu, telif süreleri dolmuş kitapların basımına da aynı tarihte başlanacak.
Amsterdam'daki bu üç katlı kitabevinin arşivinde, bir kahve içimi sürede bastırıp çıkabileceğiniz üç milyonu aşkın kitap var. Tabii bunlara kendi eserini basılı görmek isteyen amatör yazarların pdf formatında götürüp beş on dakikada kanlı canlı birer kitaba dönüştürebilecekleri ürünleri de ekleyebilirsiniz. Sırası gelmişken söyleyelim, Espresso bu alanda da çığır açabilir. Amatörlerin anı, yemek tarifi veya şiirlerinin sektörde zaten pek mütevazı sayılmayacak bir yeri bulunuyor. Beri yandan, basılma kolaylığı ve ilgili eseri cüzi bir ücret karşılığında Espresso kullanan kitabevlerinin dev veri tabanına ekletme imkânı, sadece yazma heveslilerini değil, akacak mecra bulamayan genç yetenekleri de cezbedecektir.
Espresso'yla kitap basan bir kurum fiyatı kafasına göre belirleyemiyor. Makinenin tanıtımını yapan American Book Center'ın yetkilileri katalogdaki kitaplar için yayınevlerinin koyduğu fiyat etiketlerinin geçerli olduğunu belirtiyor. Zaten ilgili yayınevleri, Espresso üzerinden dünyanın herhangi bir yerinde yapılan satışı, ortak veri tabanı sayesinde anında görüntüleyebiliyor. Telif hakkı olmayan kitaplar için elbette böyle bir durum söz konusu değil. Amsterdam'daki kitabevi bu tür kitaplar için 400 sayfaya kadar 12,5 Euro'luk (yaklaşık 25 TL) bir tanıtım fiyatı belirledi. Kendi kitabını bastırmak isteyenler için de buna yakın bir fiyat geçerli.
Piyasa koşulları elbette yeni fiyatlar üretecektir. Sonuçta şimdilik zemin yoklayan ve deneme yanılma metoduyla ilerleyen bir sektörden bahsediyoruz. Hacimli bir yayın kataloguna sahip Espresso, anında basılacak kitapları evinizin köşesindeki kitapçıya getiren bir yenilik ama talep üzerine kitap basma işi öncelikle ABD'de, yayınevlerinin kullandığı bir teknik olarak büyüyor. Özellikle üniversite yayınevleri, teknolojisi giderek gelişen mürekkep püskürtmeli printer'larla bu şekilde kitap basmaya ağırlık verdi. Sektörde uzman bir araştırma kuruluşu olan InterQuest, ABD'deki kitapların yaklaşık yüzde 6'sının talep üzerine basıldığını raporladı; gelecek beş yıl içinde bu rakamın yüzde 15'e ulaşması bekleniyor. İnternet kitap satışının lideri Amazon dahi bu aletlerden yararlanıyor.
Büyük resim, yavaş yavaş değişiyor. Basılı kitabın -ve hatta gazetelerin- çağının bittiğini söyleyenlerin bir defa daha düşünmesi lazım. Çünkü Espresso isimli bu çağdaş matbaa, Jobs'un ve onun peşinden gitmeye can atan, internete doğmuş nesillerin düşlediğinden daha farklı bir gelecek öneriyor. "Yeni teknolojiye uyarsak biteriz" diyen eski kafalı ve direngen yayıncılık camiasının, umarsızca korumaya çalıştığı şanlı geçmişi iplediği de söylenemez. Şöyle düşünün: Espresso ve benzerlerinin yaygınlaştığı bir zamandasınız; dünyanın herhangi bir köşesindeki herhangi bir kitabevine gidiyorsunuz, içeride milyonlarca kitaplık bir veritabanını tarıyor ve istediğinizi anında bastırabiliyorsunuz. Söz konusu kitabevi, alıştığınız türden, binlerce kitabın sergilendiği, canınızın çektiğini karıştırdığınız bir dükkân da olabilir, içinde sadece bir Espresso, bir ekran ve nihayet bir de kasa ve tezgâhtar bulunan avuç içi kadar bir yer de. Yani isteyen kitabevi artık stoksuz satış yapabilir; isteyen de, iyi, çekici ve prestijli bir dükkânın gereğini düşünerek raflarını çeşitli mallarla doldurabilir.
Yukarıdaki gelecek tarifini, sıcak sıcak kitap basıldığını gördüğümüz o Kasım akşamında, Jason Epstein isimli, 82 yaşındaki ufak tefek bir adamdan dinliyoruz. Bu eski tüfeğin, yayıncılık dünyasını biraz olsun tanıdığına inanmak için her tür gerekçe mevcut. Random House gibi önde gelen bir yayınevinde yıllarca başeditörlük yapmış; Norman Mailer, Vladimir Nabokov, Philip Roth, Gore Vidal gibi yazarlarla çalışmış; New York Review of Books'u yayımlamış; bugün yılda 250 bin kitap basan Library of America'yı kurmuş; 1980'lerin ortasında günümüzün internet satışına öncülük eden katalogla kitap satışını akıl edip başlatmış; yayıncılık dünyası hakkında kitaplar yazmış. "Kitaplar artık dijital hale geldi ve depolanmaları da gerekmiyor diye gelecekte her şeyi ekrandan okuyacak değiliz. Esasen geleneksel arz zinciri ortadan kalktı ve bu durum dünyanın herhangi bir yerinde, çok dilli, devasa bir yayın listesinden seçerek istediğimiz kitabı istediğimiz anda basabilmemizi sağlayacak," diyor Epstein.
Yeniliklere kapalı biri değilim ama Jobs'un değil de, Epstein'ın gelecek tahayyülü bana daha çekici geliyor. Tamam, katı olan her şey dijitalleşiyor ama hiç değilse Epstein'ın geleceği hâlâ kitap kokuyor.
Newsweek Türkiye